Beyni hurafelerle doldurulmuş olanlar, kapısına paslı kilit vurulmuş zindan kapısı gibidirler. Hiçbir anahtar o kilidi açamaz. Sadece kendilerini değil, yaşadıkları toplumu da felakete sürükleyen dogmalara esir olmuş kafalardır onlar…

Türkiye, on sekiz yıldır hurafeler ve cemaatlerin tahakkümü altında eziliyor. Yavaşça, sinsice, çıkar güderek geldiler. Yolsuzlukla, hırsızlıkla, iftiralarla tutundular. Ve ayrımcılıkla yol alıyorlar. Şimdiye kadar yapılanlar yetersiz gelmiş olacak ki, yeni gerginliklere çanak tutuyorlar. Türkiye Barolar Birliği’nin bölünmesiyle ilgili iktidarın verdiği yasa teklifi TBMM’de kabul edildi. Baro başkanlarının bu teklife karşı verdiği mücadele sonuçsuz kaldı. Baro başkanlarının ve avukatların, adalette derin bir bölünmeye ve yandaş olan/olmayan sorununa yol açacak olan “çoklu baro” karşıtı eylemleri devam ediyor. Barodan fiili olarak kopuk hareket eden ve kendi meslektaşlarının istifasını istediği TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, kendi çapında iktidarla “iletişimcilik oyunu” oynuyor.

Ekonomisi dibe vuran, yüzbinlerce iş yerinin kapandığı ve milyonlarca insanın işsiz kaldığı Türkiye’de elinde başka hiçbir argüman kalmayan AKP iktidarı, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Ayasofya’nın müze olan bölümünü, Danıştay eliyle iptal ettirdi. Zaten ibadet edilebilen Ayasofya’yı sanki yeni ibadete açmış gibi gövde gösterisi yapıyor. Aslında ellerinde -yıllardır yaptıkları gibi- dini kullanmaktan başka malzeme kalmayan bir iktidarın çöküş serüveni başlamaktadır.

Başbakanlık yapmış olan Ahmet Davutoğlu’nun ve ekonomi bakanlığı yapmış olan Ali Babacan’ın AKP’den koparak kurmuş oldukları yeni siyasi partiler, iktidarın gözünü korkutmaktadır. Dinci oy tabakasının bu yeni siyasi partilere kayma endişesi ve anketlerde düşüşe geçen iktidar oyları endişe yaratmaktadır. Geçen yıldan beri iyiden iyiye bozulan ekonomi, Covid-19 salgınının üzerine eklediği yüke dayanamadı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına göre 1 milyon 700 bine yakın iş yeri kapandı. Ve tüm bunlar sağlam bir ekonomik alt yapı kurulamadığı için oldu. Yıllardır hazırda ne varsa satıp özelleştiren, bütün yatırımını betona yapan, bütün desteğini yandaş müteahhide veren iktidar, ihtiyat akçesini bile devletin kasasında tutamadı. Üretime dayalı bir ekonomi oluşmadığı için dışa bağımlı hale gelen Türkiye’de işsiz sayısı da katlanarak artıyor. Her dört gençten biri, toplumun % 40’ı işsiz…

Çalışanlar da iş güvenliği olmadan çalışıyor. Sakarya’da havai fişek fabrikasında patlama oldu, 7 kişi öldü. Ardından patlamamış mühimmatı askerlere taşıttılar, 3 asker öldü. Patronlar bundan önceki yıllarda hayatını kaybedenlerin ailelerine dava açıp, zarara uğradıklarını söyleyecek kadar aşağılık insanlar. İşte böyle bir ülkede, beyinleri dumura uğramış insanlar patron oluyor, para kazanıyor ve sonuna kadar acımasız olabiliyorlar.

Muhalif televizyon kanallarını kapatarak ya da sosyal medyaya kendi çıkarına göre yasaklar getirerek ayakta durabilmek 21.yy’da mümkün değildir. Ekonomik erozyon başlayınca, insanlar açlıkla yüzleşince gösterişli hamleler işe yaramaz. Bu saatten sonra beyni öğrenmeye ve anlamaya kapalı, halktan kopmuş bir avuç zengin azınlığın sesini, yalnızca beslemeleri duyacaktır.

Cebinde bir lirası bulunmayan, çocuğuna yiyecek alamayan insanlar intihar etmektedirler. Son bir yılda, Türkiye tarihinde nerdeyse daha önce hiç rastlanmayan, ailece/toplu intiharlar yaşanmaya başlamıştır. İnsanın var olması, her gün karnını doyurabilmesine ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamasına bağlıdır çünkü. Bunlar olmadığında hayatla olan bağlar kopuyor.

İktidarın yaptığı ya da yapacağı hiçbir şey, bu gidişatı değiştiremez artık. Ne Ayasofya, ne Baro, ne de havai fişekler…