Ve Tanrı ucubeleri yarattı; sanırım insanoğlunun geri kalanına ibret olsun diye…
ATATÜRK’ün ve hepimizin de annesi olan ZÜBEYDE HANIM hakkında söylenen çirkin sözlerden sonra insan düşünüyor. Demek ki onlara iyilik, güzellik, insanlık, yurttaşlık, eğitim, hak, hukuk lazım değilmiş. Fesli delinin biri, Yunan işgalini Atatürk’ün başlattığı Kurtuluş mücadelesine tercih ediyor. Bir diğer deli, Atatürk’ün annesine iğrenç iftiralar atıyor. Bir başkası Atatürk’ün kızlarına çirkin imalarda bulunuyor.
Çünkü cemaat yurtlarında tecavüzle büyüyen kimi badem bıyıklının anlayamayacağı şeylerden biridir; tüm zorluklara rağmen insanlık onurunu yitirmeden yaşamak…
ATATÜRK’ü ve yol arkadaşlarını ne kadar yad etsek azdır; zira günümüzde dahi böyle adamlar yok artık. Bu insanlar neredeyse cehennemden çıkardıkları Türk Kadınlarına insanca ve başı dik yaşayacağı bir hayat verdiler. Hatta çoğu zaman en yakınındakilere bile direnen Atatürk, Avrupa’dan da ileri giderek kadınlara 1930’ların Türkiyesi’nde erkeklerle eşit sayılabilecek hakları altın tepside sundu. Hakikaten anlayamıyorum, bunun değerini bilmeyen bazı kadınların nankörlüklerini.
ATATÜRK, yıkılmış bir imparatorluktan devraldığı ülkeyi çağdaş hale getirebilmek için, öyle görülüyor ki insanüstü bir gayret sarf etti. İnsanlara bir şeyler öğretirken izlediği yöntem ise, ROL MODEL olmaktı. Kıyafet Devrimini önce kendi üstünde uyguladı, Yeni Türk Alfabesini tanıtırken kara tahtanın başına bizzat kendisi geçti. Ve tarihe belge bırakabilmek için de o döneme ait yapılanlarla ilgili mümkün olduğunca çok “fotoğraf çekildiğini” ve imkanlar dahilinde “filme alındığını” görüyoruz. İyi ki o siyah-beyaz fotoğraflar ve filmler var elimizde; samimi insanlar görmeyi özlediğimizde onlara bakıyoruz ve duygusal olarak sarılıyoruz.
ATATÜRK’ün KIZLARI: Atatürk’ün kadınların mağduriyetine çözüm aramayı düşünmesi, tahminimce çok erken yaşlarda başladı. Babası Ali Rıza Efendi’nin erken ölümü, annesi Zübeyde Hanım’ın çocuklarını -ikisi dışında- toprağa vermesinin acısı ve Atatürk’ün hayattaki tek kardeşi Makbule Hanım’ın sorumluluğu, O’nu kadınların çektiği sıkıntıları düşünmeye itmiş olmalıdır. Ayrıca gerek Selanik’te doğup büyümesi, gerekse 1913-15 tarihleri arasında Bulgaristan’da askeri ataşelik görevi yapan Mustafa Kemal Atatürk, Avrupa’daki kadınların hiç olmazsa sosyal yaşama erkeklerle katıldığını görmüş olmalıydı. Oysa Anadolu’nun emekçi kadınlarının “adı” bile yoktu. Okuma-yazma oranı kadınlarda binde 4 idi. Yenilikçi bir padişah olan II. Mahmut döneminde 1831’de yapılan nüfus sayımında erkekler ve hatta büyükbaş hayvanlar dahi sayılmıştı; kadınlar sayılmamıştı…
ATATÜRK, evlat edindiği kızlarının hepsine iyi bir eğitim aldırmış, yurt dışına göndermiş, ardından onları devletin kilit noktalarında yönetimde ROL MODEL olmaya itelemiştir. Kızlarından tarihçi Prof.Dr. Afet İNAN çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk profesörlerinden biridir. Diğer kızı Sabiha GÖKÇEN, 1936’da Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu unvanını aldı. Toplamda 7 çocuğu manevi evlat edindi Atatürk; bunlardan Abdürrahim dışındakilerin hepsi kız çocuklarıydı. Bu çocuklardan Ülkü dışındakilerin ortak özelliği anne-babalarını kaybetmiş olmalarıydı. Ülkü’nün annesi de aslında Zübeyde Hanım tarafından evlat edinilen Vasfiye Hanım idi. Zübeyde Hanım vefat edince Atatürk’ün kız kardeşiyle yaşayan Vasfiye Hanım, daha sonra Atatürk tarafından evlendirildi. Vasfiye Hanımın kızı Ülkü de bebekliğinden itibaren çocukları çok seven Atatürk’ün yanından ayrılmadı ve O’nun son dönemlerinde en küçük manevi kızı olarak neşe kaynağı oldu. Atatürk, manevi kızları için düğünlerinde takılmak üzere 5’er altın alarak bir kenara koymuştu. Kızlarından Nebile ve Rukiye’yi sağlığında evlendirmişti.
Atatürk’ün İlk Manevî kızı ZEHRA AYLİN’in Şüpheli Ölümü: Hüseyin Menç tarafından yazılan, Amasya Belediyesi’nin katkılarıyla yayınlanan bu kitap birkaç hafta önce elime geçti. Sağ olsun belediyede görevli bir arkadaşının kitabı yollamasıyla, müdürümüz M.Yavuz Bektaş’ın masasına gelen kitabı ben kaptım. Çok ama çok etkilendim, Amasyalı Zehra’nın erken ve trajik ölümünden…
Atatürk’ün evlat edindiği ilk kız çocuğudur Zehra Aylin. Mustafa Kemal’in Latife Hanım’la evlenmesinin ardından1924’te Amasya’ya yaptığı ziyarette Yetimler Yurdu’nda gördüğü zeki, 11-12 yaşlarında bir çocuktur Aylin. Atatürk sorar: ”Çocuk benimle Ankara’ya gelir misin?”
Çankaya Köşkü’nde sonradan edinilen Atatürk’ün diğer manevi kızlarıyla birlikte kardeş olurlar ve sıkı bir eğitime tabi tutulurlar. Atatürk’ün hepsinin eğitimiyle ilgili hayalleri vardır artık, kızlar önce Ankara’dan İstanbul’a yollanır. Kolej eğitimin ardından da Aylin Londra’ya edebiyat eğitimi için yollanır. Atatürk: “Afet’le tarih, Zehra ile de edebiyat konuşacağım.” demişti…
Vatan özlemine dayanamayan ve yalnızlık çeken Zehra, Atatürk’ün de izniyle bir refakatçıyla yola çıkar. Ancak tren Paris’ten geçerken saat 04.20 civarında, Zehra hava almak için kompartıman dışına çıkmak istediğini söyler. Ve hareket halindeki trenden düşer Zehra. Bu olay dönemin Avrupa ve hatta Dünya basınında geniş yankı bulur.
İlk duyunca insanın aklına “suikast” şüphesi geliyor elbette. Ancak dönemin tanıklarını ve Zehra Aylin’in ruh halini anlamaya çalıştıkça şüpheler “intihar” olasılığını güçlendiriyor. Gerek Sabiha Gökçen gerekse Şevket Süreyya Aydemir’in vardığı kanı da ağırlıklı olarak buna işaret ediyordu. Çünkü o dönemin insanları, verdikleri sözü tutamamanın ağır yükünü taşıyamazlardı. Ve Atatürk’ün aldığı görevi başaramadan dönen kızı olarak O’nun karşısına çıkmak istemediği için yaşamını sonlandırmayı tercih etmiş olabilirdi Zehra Aylin. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda karşıdaki tepeleri söz verdiği süre içinde düşmandan alamadığı için Atatürk’e mahcup olan ve intihar eden Miralay Reşat Bey gibi…
ATATÜRK isteseydi, kendisini “padişah” ilan edebilirdi. İsteseydi kendisine “harem” de kurabilirdi. Ve rejimin değişmesini istemeyenler de bundan mutluluk duyarlardı. Erkekler 4 kadınla evlenmeye devam edebilir ve sesini çıkaramayan köle kadınlar daha uzunca bir süre horlanan ikinci sınıf insan olarak kalabilirdi. Erkeklerin pek işine gelen eski sistem acaba neden Atatürk’ün işine gelmemişti? Bana kalırsa dahi olan bir adamın varacağı mantık da ancak bu kadar mükemmel olabilirdi; çünkü kadın mutlu olamazsa, erkek de olamazdı. Ve Atatürk’e göre toplum kadın ve erkek cinslerinden oluşuyorsa, o halde cinslerden birinin geri bırakılmasıyla bir toplum ilerleyemezdi.
Günümüzde bile zekası gelişmemiş bir takım insanların, mutluluk rolü yaparak kendilerine aşağılanacak birden fazla kadın eş seçme telaşına şahitlik ediyoruz. Maalesef Türkiye, artık tam bir Badem Bıyıklılar Cehenneminde yaşamaktadır. Her şey daha da geriye gitmekte, demokratik kazanımlar yok edilmekte, bilimin yerini “kült adama tapınma” seremonileri almaktadır.
Cemaat yurtlarındaki çocuk tecavüzlerine seslerini çıkaramayanlar, küçücük kız çocuklarının saç tellerini günah sayıp örtenler, kız çocukların yaşlı heriflerle evlendirilmesine onay verenler, ensest ilişkiyi mazur görenler, bir de utanmadan tarih sayfalarındaki bembeyaz insanlara iğrenç iftiralar atıyorlar. Gazeteciler, askerler, siyasetçiler 7 yıl boyunca Silivri Cezaevinde, ABD’nin terör örgütü FETÖ tarafından yatırıldı. İnsanlar “Ergenekoncu” diye suçlandı. ABD’nin kölesi AB’nin sesi bile çıkmadı. Gün geldi onlar çıktı, bazı FETÖ elemanları hapse girdi. Ancak bir süre sonra aynı noktaya bir daha geldik. Bu defa da Fethullah Cemaatiyle ilgisi olmayan iktidar muhalifi insanlar da FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle içeri atılıyor. Üstelik Ahmet Şık gibi “İmamın Ordusu” kitabını yazan bir yazar bile.
Ve son gelişme SÖZCÜ Gazetesi’ne yapılan operasyondur. Fazla söze gerek yok; Sözcü, ATATÜRKÇÜ bir gazetedir ve okumaya devam edeceğiz…
Emin olun yanınıza kâr kalmayacak, attığınız iftiralarda boğulacaksınız. Atatürk’e ve temiz geçmişine uzattığınız dilleriniz yanacak, hatta koparılacaktır. Pislik çukurlarında başlayan karışık yaşamlarınız, yine pislik çukurlarında son bulacaktır.
Yaşayacak olan tek şey ATATÜRK İLKELERİ olacaktır!