Birkaç ay önce aylık bir kültür ve tarım dergisi adına nezaketle kaleme alınmış bir mesaj aldım. Derginin yeni sayısının kapak konusu ile ilgili olarak ilgili bir makalemizi göndermemiz rica ediliyor ve ayrıca özel olarak cevaplandırılmak üzere konuyla ilişkili birkaç soru soruluyor v yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafımızla birlikte paylaşmamız halinde mutlu olunacağı belirtiliyordu. İstendiği gibi ilgili makalemiz yanında dört soruya cevaben görüşlerimizi yazıp gönderdik. Tabii hep yaptığımız gibi yazımızı yayınlayan kuruluşlarla paylaştığım “en az beş fidanın toprakla buluşturulması” dileğimi içeren bir paragraflık “yeşil bölüm” başlıklı metni de ekledim.

Sonra yazının yayınlanmış olduğu sayı tarafıma ulaştı. İlgili sayfayı açtım, konu ele alınmıştı, yazımız basılmıştı, lakin göndermiş olduğumuz metin oldukça kısaltılmış, sorulara ait cevaplar ve olmasını istediğimiz vurgular ise tam olarak verilmemişti. Yapacak bir şey yoktu! Okuyanlar nasılsa bir şekilde temel mesajları çıkarırlar, diye düşündüm. Ancak sorular günceldi ve cevaplarsa önemliydi. Bu nedenle okuyucularla buluşmasını arzu ettiğim görüşlerimi bu yazımıza konu ederek siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedim. .

İşte söze konu sorular ve bunlara karşılık görüşler:

Soru 1: Türkiye’de “çiftçilik veya üreticilik” mesleğinin prestijli bir meslek dalı olduğunu düşünüyor musunuz? Nedenleriyle kısaca bahseder misiniz?

Cevap 1: Bu soru genel olarak bir görüş almak üzere sorulmuş olsaydı kısaca “kesinlikle evet” diye karşılık verirdim. Ancak ülkeler arasında, hatta ülkeler içinde bölgeler arasında farklılıklar söz konusu olabiliyor. Burada çiftçiliğin prestiji konusu bir buzdağı ile örneklendirilebilir. Tarım esasen suyun üstündeki görünen kısmıyla, yani üretilen ürünlere, tarım domates-biber-patlıcan gibi nihai ürüne bakarak değerlendirilemez. Yani buzdağının görünmeyen suyun altında kalan bir büyüklük v hacim söz konusudur, bu bütünsellikte tarımı değerlendirmek gerekir.

Evet, çiftçilik kesinlikle çok önemli ve değerlidir. Ancak her ülkede yüksek prestijli bir çalışma alanı olarak değer görmemektedir. Bu kapsamda Türkiye’yi de çiftçiliğin yüksek prestijli bir alan olarak algılanmadığı ülkeler arasında ifade edebiliriz. Ancak belirmek gerekir ki; Türkiye tarımın saygınlığının geliştirilmesi için gerekli moral altyapının güçlü olduğu bir ülke…

Konuyu biraz daha açmak gerekirse; her şeyden önce tarım, artan nüfusun gıda maddesi ihtiyacını sağlayan stratejik bir sektör olması nedeniyle önemlidir. Dolayısıyla bu kadar değerli ve hayati işlevi olan bir sektörün temel aktörü olan üreticiler de, üreticilikte önemlidir. Tabii bunun yanında tarım özellikle kırsal nüfusa yaşam yeri oluşturması, emek piyasasına katkısı, istihdam alanı oluşturması, milli gelire ve dış ticarete katkısı ve diğer sektörlere hammadde temini ve ayrıca sanayi mallarını talep eden, bir sektör olmak bakımından da son derece önemlidir.

Küresel ölçekte ise özellikle Dünya Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) tarafından yapılan çalışmalarda hızlı nüfus artışı ve kaynakların sınırlılığıyla ilgili olarak gıda ürünlerine olan talebin 2050 yılına kadar %40 artacağına yönelik tahminler, tarım ve gıda sektörünün öneminin artacağı ve sürdürülebilir gıda arzı, gıda güvenliği ve gıda güvencesi konularının dünya gündeminin merkezinde yer almaya devam edeceğini gösteriyor.

Türkiye’deki duruma bakınca hala tarımda önemli bir nüfus bulunuyor ve bu nüfus yüksek oranda küçük aile işletmeleri olarak üretimde bulunuyor. Büyük ölçekli işletmelerin oranı ise oldukça düşüktür. Üreticilerin ortak iş yapma, güç birliği yapma konusunda yetersizlikleri bulunuyor. Dolayısıyla pazarda güçlü olamayan ve ürettiği ürünü bir şekilde sezon sonunda elinden çıkarmak durumunda olan bir üretici kitlesi bulunuyor. Böyle olunca piyasada rekabet gücü düşük ve gelir ve refah düzeyini yükseltmekte zorlanan bir kesim söz konusu oluyor.

Bu çerçevede tarım stratejik sektör olma konumunu düne göre bugün, çok daha güçlü bir şekilde hissettirmektedir. Ayrıca tarımın ekonomik bir sektör olmasının getirileri yanında, sosyo-kültürel ve çevresel etkileri nedeniyle de son derece önemlidir. Dolayısıyla tarım; prestiji yüksek olması gereken, saygınlığının yükseltilmesi gereken bir üretim kolu olarak öne çıkıyor…

Soru 2: Günümüzde küçük çocuklar büyüdükleri zaman doktor, avukat, astronot gibi mesleklere sahip olmak istediklerini söylüyorlar. Neden üreticilik bugüne dek çocukların hayali olmayı başaramadı?

Cevap 3: Hakikaten doğru bir soru ve küçük çocuklar büyüdükleri zaman neden çiftçi olmak, tabiatla baş başa olmak ve üretimle uğraşmak istemiyor? Bu sorunun cevabını bulmak gerekiyor. Bu çerçevede bu soruya kısaca; tüm meslekler değerlidir, özellikle soruda belirtildiği üzere “çiftçilik, hekimlik, avukatlık, astronotluk gibi insanlığın devamına, bekasına ve refahına hizmet eden her meslek önemlidir. “ Dolayısıyla bir astronot olmak kadar çiftçi olmakta önemli ve değerlidir. Sonuçta her iki meslek grubu da insanlığın devamına ve geleceğine yönelik teknoloji üretimi ile gıda üretimi alanlarında çok önemli görevler üstlenmiştir. Ayrıca astronotun yaşamak için gıda maddesine ihtiyacı olduğu dikkate alınarak, çiftçi olmanın astronot olmaktan daha önemli olduğu çıkarımı da yapılabilir. Buna göre astronotların hayatını devam ettirebilmesi için kesinlikle tarıma ihtiyacı olduğunu söylemek gerekir. Öyle ki günümüzde, bir örnek tarım ürünü olarak kinoa (quinoa) doğal olması ve zengin besin değeri ve alerjiye neden olmaması nedeniyle uzun uzay görevlerinde besleyici astronot yemeği olarak kullanılmaktadır (WB,2014).

Bu kapsamda çocuklara; çiftçi olmanın en az doktor, avukat, astronot olmak kadar değerli olduğunu, hatta daha önemli olduğunu anlatabildiğimizde, üreticiliğin çocukların hayali olmaya başlayacağını söyleyebiliriz, diye cevap verilebilir. Ancak konu geniş ve daha fazla açıklama yapmak gerekiyor. Bugün “sanayi dört sıfır” ile ifade edilmeye başlanan ama tarım dahil her alanı dört bir yandan sarmaya başlayan (yada üretim süreçlerine hakim olması istenen), temel dayanağı bilgi ve iletişim teknolojileri olan bir bilişim çağındayız. Esasen belirtilen konu üzerinde etkili olan sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik pek çok etken bulunmaktadır ve bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

İlk olarak toplumsal etki bakımından dördüncü güç olarak ifade edilen “medyanı etkisi” üzerinde durulabilir. Çünkü medyanın toplum üzerindeki etkisi önemlidir ve medya kendi etki alanında olan insanlara kendisinin onayladığı ve/veya reklam gibi çeşitli gelir kaynaklarının sunmasını talep ettiği değerleri sunmakta ve empoze etmektedir. Tabii medyanın benimsediği değerler arasında; çok büyük ölçüde çiftçi olmak, üretici olmak, tarımın v çiftçiliğin saygın bir iş kolu ve yaşam biçimi olduğu konuları yer almıyor. Böyle olunca ise üreticilik gerektiği gibi özendirilmiyor, değerli bir üretim alanı ve yaşam biçimi olarak sunulmuyor.

İkinci önemli aktör olarak ise; küreselleşme ve popüler kültür öne çıkıyor. Popüler diye ifade edilen derinliksiz, günlük ve hızlı yaşam kültürü toplumsal hayatta üretmenin, tarım üreticisi olmanın, insanlar için gıda maddesi üretmenin, alın terinin, risk almanın bir değer olduğu yönündeki kabulleri sarsıyor ve masa başında oturarak bilişim araçlarıyla süreç yönetmenin daha değerli bir uğraş olarak kabul edilmesine yol açıyor.

Tarımda çalışmanın ekonomik yarar sağlama durumu da çok önemlidir. Tarım sektörünün, üreticiye düzenli ve yüksek yaşam standardı sağlayabilecek gelir düzeyini garanti etmemesi, risk ve piyasa karşısında güçsüz kalma ihtimali üreticiyi tarımdan uzaklaştırıyor. Bu durum kırdan kente göçü, diğer sektörlerde daha düşük gelir elde edilecek olsa da düzenli gelir garantisi nedeniyle teşvik ediyor. Sonuç itibariyle ekonomik beklentilerle birlikte çocukların eğitim ve ailenin diğer sosyal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak, kent merkezli bir yaşam neredeyse alenin tüm bireyleri tarafından düşleniyor. Hatta kırda yaşamak (kentin sağladığı imkanlara büyük ölçüde ulaşma şansı olsa da) ve çiftçi olmak kolaylıkla kabullenilmiyor, benimsenmiyor.

Görüldüğü gibi; bulunulan ortam koşulları üretimi, tarımı çiftçiliği, üreticiliği özendirmeyince bilinç altına tarımın ve “üretici olmanın ne büyük değer olduğu” yerleşmiyor. Böyle olunca kolaycılık öne çıkıyor. İnsanlar değer üretmeden, ter dökmeden, elinde bilişim araçları masa başında görev yapmayı hedefliyor, önemli buluyor.

Burada konuyla ilgili temel bazı etkenleri somutlaştırarak sıralayalım.

Tarım ürünleri üreticisi ve ailesi yeni bir hayatı tarım dışında hayal etmesi

Yine üretici ve ailesinin refah düzeyinin kentte yaşayanlara göre göreli düşük olduğu düşüncesiyle kuşaklar boyu kente süregelen koşma, kırdan kaçma şartlanması,

Kentin sağladığı kamu hizmetlerine ulaşım ve sosyo-ekonomik avantajların tarımda kalmayı tam olarak desteklememesi

Tarımla uğraşmanın prestijli bir alan olarak algılanmaması

Tarımsal üretimde ortaya çıkan hasılanın (gelir) üreticileri tatmin etmemesi

Tarımın işlevinin ve çiftçinin yaptığı işin değerinin toplum tarafından fark edilememesi, hatta önemsiz görülmesi

Tarımda açık işsizlik yanında gizli ve mevsimlik işsizliğin göreli yaygın olması

Düşük yaşam standartlarıyla özdeşleştirilen bir sektör olarak algılanması

Profesyonel ilkelerle çalışan başarılı örnek tarım işletmelerinin yaygın olmaması

Üreticiler arasında dayanışmayı ve güçbirliğini ifade eden örneklerin öne çıkarılamaması

Soru 3: Tarımın giderek daha fazla önem kazandığı günümüzde, üreticiliğin de daha prestijli bir hale gelmesi için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bu konudaki tavsiyeleriniz nelerdir?

Cevap 3: Meslek hayatımız boyunca yurtiçi ve yurt dışı incelemelerimizde tarım sektörü ile ilgili olarak yaşanan pek çok sorunun temelinde "Çiftçiliğin daha saygın bir meslek grubu olarak kabul edilmesini sağlayamamak" ile ilgili olduğunu gözlemlediğimizi söyleyebilirim. Hatta bu konuyla ilgili olarak kaleme aldığım “Tarım ciddi iştir, romantizmi kaldırmaz!” başlıklı yazımızda; “tarımın saygın/prestijli bir iş olduğunu, itibarının artırılmasına ihtiyac olduğunu” savunmuş ve çiftçilerimize insanlığın bugünü ve geleceği için çok önemli olan rollerini yerine getirmeleri nedeniyle TEŞEKKUR etmenin bir görev olduğunu ifade etmiştik. Esasen son yıllarda tarımla ilgili olarak en önemli iktisadi ve toplumsal konuların başında kırdan kente göç ve tarım alanlarının boş kalması, verimsizlik, pazar ve piyasa karşısında üreticinin güçsüz ve örgütsüz olması, fiyatlar, iç ticaret hadleri ve benzeri konular gösteriliyor.

İşte tarımın giderek daha fazla önem kazandığı günümüzde, üreticiliğin de daha prestijli bir iş kolu haline gelmesi için; yukarıda ve bir önceki soruda belirtilen olumsuzlukların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışılması gerektiği açıktır. Bu kapsamda doğru bir strateji belirlemek ve alınan kararları katılımcı bir anlayışla ve ilgili tüm paydaşlarla birlikte hayata geçirmek yönünde kararlılıkla çalışmak gerekmektedir.

Soru 4: Arazisi küçük olsa da, girdileri karşılayacak kadar sermayesi ve biraz da isteği olan herkes ÇKS’ye kayıt yaptırıp üretici olabiliyor. Bunun doğru bir uygulama olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce üreticilik yapmak için belli bir eğitim ve birikim şartı aranmalı mı?

Cevap 4: Bilindiği gibi Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) gibi uygulamalar AB başta olmak üzere pek çok ülkede var. Tabii ülkenin sosyo-ekonomik ve demografik yapısı uygulamanın koşullarını belirliyor. 2005 yılında çiftçi kaydı zorunlu hale getirilmişti. Ancak işletmelerin yaklaşık 1/3’ü hala kayıt olmamış görünüyor. Çiftçi Kayıt Sistemi(ÇKS) tarımsal desteklerin alınmasını takip ve işletmelerin genel durumunu görmek ve izlemek bakımından önemli olmasının yanında, hep yakınılan tarım istatistiklerinin yetersizliğine çözüm olarak düşünülmüştür. Tabii benzer veri tabanı oluşturmaya yönelik farklı isimlendirmelerle çeşitli uygulamalar da bulunmaktadır. Örneğin Tarımsal Üretim Kayıt Sistemi (TÜKAS) ile Çiftlik Muhasebe Veri Ağı (ÇMVA), İstatistik Veri Ağı (İVA), Tarım Ürünleri Maliyet Sistemi(TAMSİS) ve benzeri çalışmalar...

Esasen başlangıçta istatistik oluşturma ve veri tabanı oluşturma amaçlı benzer girişimler hem çiftçinin ve hem de teknik personelin veri girişine çok zaman ayırmasına, zaman kaybına yol açmaktadır. Konuyu teknik bakımdan ele alarak; veri tabanlarını olabildiğince birleştirerek uygulamada etkinliği yükseltmek gerekiyor.

Sorunuza gelince; esasen kişi ÇKS’ye kayıt olunca çiftçi olmuyor. Zaten fiili olarak Çiftçi olan kimse, ÇKS’ye kayıt olarak çeşitli desteklerden yararlanmak istediğini beyan ediyor. Bu bakımdan üreticilerin tamamı sisteme kayıt olmuyor, olmak istemiyor veya şartları yerine getiremediği için olamıyor. Tabii bu durum kayıt olmayan neredeyse her 3 işletmeden birinin çiftçi olmadığını göstermiyor, yani çiftçilik yapmadığı anlamına gelmiyor.

Dolayısıyla işletmenin küçük veya büyük olması, tarımla iştigal eden kimsenin çiftçi kapsamında bulunmasını ve çiftçi olmasını engellemiyor. Ancak çiftçi olmak için hangi koşullar aranmalıdır? sorusu farklı bir mecraya götürüyor. Konuyu idealize edersek bilinen çok sayıda örnekten hareket edebiliriz. Yakın ilişkilerimizin olduğu Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çiftçi olmak için; “Ben çiftçilik yapacağım iradesini ortaya koymak ve ilgili diğer şartları yerine getirmek gerekiyor. Örneğin bir tarım okulunu bitirmek, hatta Danimarka’da olduğu gibi (ek eğitim alarak) yeşil sertifika sahibi olmak çiftçi olmak için avantaj sağlıyor.

Bu çerçevede tarımsal öğretimin neredeyse iki asır önce gelişmiş dünya ile eşzamanlı başladığı Türkiye’nin önemli deneyimleri bulunuyor, örneğin 1931 yılında yapılan Birinci Ziraat Kongresi metinlerinde çiftçinin ve çiftçi çocuklarının okullu olması gerektiğine yönelik konular yer alıyor. Tabii günümüzde var olan imkanlar son derece gelişmiştir ve bu dikkate alındığında çok daha etkili öğretim programları planlanabilir, ileri tarım teknolojileri odaklı gelişmiş yöntemlerle uygulamalar gerçekleştirilebilir.

Bu konu üzerinde tarımsal öğretim ve yayım bilim dalının ortaya koyduğu akademik bulgular önemlidir ve bu birikimden yararlanılması gerekir. Yine en azından geleneksel küçük aile işletmelerini korumak ve sosyal işlevlerini yerine getirmelerine imkan sağlayacak eğitim ve yayım çalışmaları dışında tarım sektöründe belirli büyüklük ve tarımsal üretim değeri ortaya koyan işletmelerin örgün ve yaygın eğitim kapsamında okullu olmaları yönünde bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Tarımsal üretim değeri bakımından Avrupa’da ilk sırada bulunan ülkemizin bu üstünlüğünü sürdürülebilir kılmak yönünde çiftçilerin verimliklerini artırıcı ve kaliteli üretim yapma kabiliyetlerini geliştirmeye yönelik çalışılması son derece önemlidir.