“Kuşkusuz ki, Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi söylemektedir…” (Nisa 58)
Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Askeri Casusluk v.b. davalarında suçlamaların tezgâh dolayısıyla da iftira olduğu anlaşıldı. Sözde sanıkların tamamı beraat etti. Ömürlerinin en değerli yılları çalındı. Beraat edene kadar geçen sürede hapishanelerde hayatları karartıldı. Bazıları onuruna yediremedi ve intihar etti. Kimisi de hastane ortamında yeterli bakım sağlanamadığı için hastalıklarının ilerlemesi neticesinde hayatlarını kaybetti. 
Hapiste geçen sürede yakınlarını kaybettiler, cenazelerine bile gidemediler. Çocuklarının büyüdüğünü göremediler, babalık hakları ellerinden alındı. Olmayan bir örgütün kasası olmakla suçlanan Kuddisi Okkır vefat etti. Öldüğünde tek bir kuruşu olmadığı anlaşıldı.
Gezi olaylarında ölen gençlerin katilleri ya bulunamadı, ya bulunmasına rağmen üzerleri örtüldü; davaları bir türlü sonuçlanamadı. İsmail’i döverek ölümüne sebep olan esnaf, baş tacı edildi… Polis’e ikramiye verildi…
Kabataş’ta “Başörtülü bacı” ya yapıldığı iddia edilen o “mine’l garaip” saldırı hakkında bir tek delil bulunamadı ama hâlâ olayın gerçek olduğu iddiası ısrarla sürdürülüyor.
Gezi olaylarında Dolmabahçe Bezmi Âlem Valide Sultan Camii’nde “içki içildiği” iddialarına rağmen “içki içildiğini görmedim” diyen müezzin ile imam ve Beyoğlu Müftüsü sürüldü.
Gezi olaylarında yaralanan gençlere tıbbî bakım uygulayan doktorlara soruşturma açıldı.
Berkin Elvan soruşturmasında ciddi ilerlemeler kaydettiği öne sürülen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz, teröristler tarafından rehin alındı ve hayatını kaybetti. Aradan geçen zamana rağmen savcının polis kurşunuyla mı, terörist kurşunuyla mı can verdiği hâlâ açıklanmadı…
“Ey inananlar! Allah için adaletle tanıklık ederek (adaleti) gerçekleştirenlerden olun!  Bir halka duymuş olduğunuz kin ve nefret, (onlara karşı) adil davranmamanıza yol açmasın! …” (Maide 8)
Vatandaşa “kavat” diyen, matematik öğretmeni Halil Serkan Öz’ü herkesin önünde azarlayarak üzüntüden kalp krizi geçirip ölmesine sebep olan valiler hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı.
İktidar karşıtı medya kuruluşu, firma ve araştırma şirketlerine, maliye baskınları düzenlendi.
Bölücü terör örgütünün liderinin posterleri ile sözde bayraklarını açarak miting yapan örgüt yandaşlarına ses çıkartılmazken; iktidar hakkında sosyal medya üzerinden yapılan eleştiriler ile Türk bayrağı ile gösteri yürüyüşlerine katılanlar gözaltına alınıp, hapis cezalarına çarptırıldı… Habur rezaletinin mimarları hakkında ise tek bir dava bile açılamadı…
Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan hakaret ve aşağılamalara tek bir ceza bile verilmedi.
17/25 yolsuzluk iddialarında her şey apaçık ortada iken, adı geçen bakanlar ile İranlı iş adamına soruşturma bile açılmadı. El koyulan paralar ise faiziyle geri ödendi…
“Ey inananlar! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık ederek adaleti gerçekleştirenlerden olun! (Tanıklık ettiğiniz kimseler) ister zengin ister fakir olsunlar ( siz yine adaletten ayrılmayın) çünkü Allah, onlara sizden daha yakındır. O halde, adaletten ayrılmamanız için, heva ve heveslerinize uymayın! Eğer, (tanıklık etmekten kaçınmak için) bahaneler arayacak ya da (tanıklık etmekten) vazgeçecek olursanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan çok iyi haberdar olandır. “ (Nisa 135)
“Bendensin, değilsin” ayrımı, karşıt görüşlü gazetecilere haksız yere uygulanan akreditasyonlar, halkın haber alma özgürlüğüne yapılan kısıtlamalar, sosyal medya üzerinde uygulanan yasaklamalar, hak arayan vatandaşların fişlenmesi artarak devam ediyor.
Geçen 13 yıl boyunca muhalefetin verdiği gensorulardan bir teki bile kabul edilmedi…
Üniversitelere sandıktan birinci çıkan değil de yandaş olan akademisyenler, rektör olarak atandı. Aynı şekilde HSYK’ da da yandaş hukukçular atandı.
Edilen tarafsızlık yeminleri tutulmadı, anayasa ihlal edildi…
Ve son olarak Fenerbahçe otobüsüne yapılan silahlı saldırının üzerinin örtbas edilmeye çalışılması; kurşun değil taş atıldığı iddiaları…
Tüm bu haksız ve hukuksuz uygulamaları daha da çoğaltmak mümkün... Türkiye’de adalet ve hukuk büyük ölçüde tarafsızlığını yitirmiş, sistem ciddi yaralar almıştır. Ne yazık ki bu durum daha da vahim sonuçlar doğurarak devam edeceğe benzemektedir. Hal böyle olunca biz de Kur’ân’a müracaat ediyor ve soruyoruz:
Ey yöneticiler, adaleti elinde tutanlar!
Bu ayetlerden sınava tâbi tutulacağınızı unutmayın ve kendinize sorun;
Allah’ın adaleti mi, Müstebit’in adaleti mi?