Yuvasına küstürülmüş bir kuş için ;

gökyüzünün tüm maviliği zindan,

ufukların tüm ışığı ölümdür...

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızın yazarı olarak ülkemizdeki insanların gönlünde haklı bir yer edinmiş önemli şahsiyetlerinden birisidir. İstiklâl Marşı’nın kabul edildiği 12 Mart günü ile doğum ve ölüm tarihleri olan 20-27 Aralık onu anmak ve hatırlamak için Mehmet Âkif Ersoy Haftası ilan edildi.

Akif, tarihlerin ötesinde, kanunlaştırılmanın ötesinde örnek şahsiyet olarak genç nesillerin rehber edinmesi gerektiği örnek bir şahsiyet. Hakikate inancı, vatan sevgisi, fedakarlık ve adalet duygusu Asım’ın nesli dediği neslin beynine zerk edilmesi gereken duygulardır.

Akif, üç kıtaya hükmetmiş bir imparatorluğun yıkılışına ve yeniden bir filiz gibi doğuşuna bizzat şahit olmuş bir şahsiyettir. Vatanına, milletine ve dinine gönülden bağlı bir insan olarak Osmanlı’nın son zamanlarını ve yeni devletin ilk yıllarındaki mücadelerin acılarını, tüm sefilliklerini, tüm çekişmelerini, çatışmalarını yaşamış ve yaşadıklarını da tarafsız bir şekilde dile getirmiştir. Dili keskindir. Bunun sebebi ise işgal güçleri ülkenin dört bir yanından saldırıya geçmişler. Anadolu işgal tehlikesi altında. Milletin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Akif acı tabloyu görüyor, bir şeyler yapılması gerektiğinin farkında. Milletin Milli Mücadele konusunu ağırdan almasını kendine yediremiyor. Dilinin keskinliği oradan geliyor. Halk üzerinde etkili de oluyor bu keskinlik.

İstanbul işgal edilince Mehmet Akif, bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyor. Yazılar yazıyor fakat yazıları İstanbul Hükümeti tarafından sansüre uğruyor. Yazıları da sansüre uğrayınca, kendini Anadolu’ya atıyor. Balıkesir’den başlayıp ülkenin farklı yerlerinde halka vaazlar veriyor. Ankara, İnebolu, Çankırı, Konya, Eskişehir, Afyon, Antalya’ya gidiyor. Çünkü Anadolu’dan bir kıvılcım oluşturma derdinde. Oluşturuyor da. Vaazları ve şiirleri ile milli uyanışı ve bağımsızlık heyecanını milletin hissetmesini sağlıyor.

Akif’e göre derdi olan, gerçekleştirmek istediği hedefleri olan kimseler özellikle topluma örnek olması gereken kesimler rahat yaşayamazlar, yaşamamalıdırlar. İçinde yaşadıkları toplumu uyandırmak, aydınlık yarınlara taşımak için durmadan çalışmalıdırlar. Büyük başın derdi, büyük olur düşüncesi ile hareket ederek hiç durmamış. Asım’ın nesli dediği nesle Safahat gibi bir rehber bırakmıştır.

Akif, derdi para pul, makam olan bir insan değildi. Bunları da çok dert eden bir adam hiç değildi. Bunları dert etseydi 500 liralık ulusal marş yarışmasına sırf o parayı almak için katılırdı. Ülkenin önde gelen 724 şairinin sırf parası için katıldığı bir yarışmaya para için milli marş yazmayı kendine yakıştıramadığı için katılmamıştır bile. Akif’in yazdığı marş mecliste kabul edildiğinde verilen ödülü almayarak bunu kanıtlamıştır zaten. 500 lira şimdi gençlerimize az bir meblağ gibi görünebilir. Ankara’nın ayazında onu soğuklardan koruyacak bir paltosunun olmayan adamın almadığı ödül o dönemin Ankara’sında en az 5 ev alabilecek bir meblağ.

Akif’in milli mücadele yılları sonraki yıllarda yaptıkları ve yaşadıkları bir gazete köşesine sığmayacak kadar fazla. Birinci mecliste milletvekilliği 1924 yılından sonra Mısır’da geçen sürgün hayatı, yurda dönüş ve herkesin bildiği trajik cenaze töreni.

Mehmet Akif çok sevdiği İstanbul’unda, tam da istediği gibi peygamberimizin vefat ettiği yaşta, 63 yaşında vefat etmiştir.

Herkesin onu anlamak, anlatmak, hissetmek ve hissettirmek için çabalaması umuduyla…

Ruhu şad olsun…