İnsanoğlu, bitmek tükenmek bilmeyen geri dönüşlere sahip sanki… Şarkının birinde söylendiği gibi, hep aynı noktalardan geçiyoruz binlerce kere. İşte bireylerin oluşturduğu toplumlar da bu dalgalanmaları yansıtıyor diye düşünüyorum.

Nasıl ki insanın bir hatasından ders alması yetmiyor ve yine, yeniden benzerlerini üretiyorsa ta ki şiddetli bir çarpmayla durana kadar. İşte büyük topluluklarda da sanki aynısı oluyor ve bir musibet bin nasihatten çok daha etkili oluyor sonuçta.

Bizlere çocukken okumamızı, cahil kalmayıp büyük işler yapmamızı ve topluma faydalı olmamızı salık verirlerdi. Ben de çocukken okumayı, sadece kitap okumak diye düşünür, önce ilkokul, sonra ortaokul, sonra da lise ve en nihayetinde üniversite okunduktan sonra her şey bitecek sanırdım. O zamanlar okumanın sadece sınavlardan önce daha sıkı ders çalışmak olduğunu düşünür, aldığım takdir ve teşekkür belgelerini de madalya gibi saklardım.

Yıllar sonra alınan o belgelerin ve diplomaların aslında birer yedek paraşüt olduğunu gördüm. Şayet bir insanda sosyal duyarlılık, pratik zeka ya da güncel konu ya da olaylara vakıf olma veya adaptasyon yoksa, eski bir tabirle koyunca okumanın da bir anlamı yok idi. Çünkü insanlar, insanlar liseyi bitirip diplomalarını duvara asıyorlardı… Çünkü kadınlar üniversite bitiriyorlar ve diplomalarını duvara asıyorlardı… Çünkü erkekler ister lise ister üniversite bitirsinler, ya diplomayı duvara, ya da kadını ipe asıyorlardı…

Bu ülkede insanlar, yarım asırdan fazla sağ iktidarlar tarafından yönetiliyorlar. Bu ülkede insanların büyük bölümü ev sahibi olamadan göçüp gitti. Bu ülkede yıllardır hükümetler dışarıdan kumandayla yönetiliyor. Ve bu ülkenin solcuları, neden iktidar olamadığını yıllardır gerçekçi bir şekilde sorgulayamıyorlar. Kimileri gerçekten sol görüşlü olsa bile… Bu ülkenin bir kısım solcu geçinen tembellerine ise söyleyeceklerim şunlardır:

Eğer laf yerine iş üretseydin, eğer sadece konuşmayıp insanları dinleseydin… İşçiliğin onurundan bahsederken, gerçekten işçi ve emekçi olsaydın… Eğer her gece içki bardağına gömülüp tembelliğine kılıf olarak, modası geçmiş söylemlerini kullanmak yerine gerçekten de emekçi olsaydın ve çalışsaydın… Kısacası asalak, kısacası gerçek bir riyakar olmasaydın… İşte o zaman bu toplumu yönetenleri de eleştirmeye hakkın olurdu…

Yeniden başlamayı öğrenmek için yürekli ve gerçekçi olmak lazımdır. Hayattan umudunu kesmiş olanların, umut tacirliği yapmaya da hakkı yoktur. Bazı zamanlar, evet aynı noktalardan geçebilir, benzer yanlışları da yapabiliriz. Fakat bu, sonsuza kadar hatalarımızdan ders almayacağımız anlamına gelmemelidir. Hayatı ciddiye alan insanlar, önce aynaya ve kim olduğuna bakmalı, sonra da bir ucundan bu topluma faydalı işler yapmaya çalışmalıdırlar. Ancak bu şekilde hem kendileri hem de toplum kurtulabilir. Bu nedenle ben yeniden ama yeniliklerle hayata bakmayı seviyorum. Çünkü ne 100 yıl öncesinde ne de 500 yıl öncesinde yaşamıyoruz. Aklın, bilimin katkılarıyla ve bizi bu noktaya getirenlere minnet duyarak, yoluma yeniden ve kaldığım yerden devam etmeyi de esas alıyorum.