Mahatma Gandhi, çıplak ayaklarıyla 24 günde 388 kilometre yürümüştü. 1762’den beri Hindistan’daki tuz tekelini elinde tutan Britanya’nın sömürgesi olmaya başkaldırının adıydı Tuz Yürüyüşü. 1930 yılında bağımsızlığını ilan eden Hindistan’ın ruhani lideri Gandhi, 61 yaşındayken 79 arkadaşıyla başlamıştı yürüyüşe. Buna karşılık işgalci Britanyalılar 60 bin kişiyi hapse atmışlar ancak sömürge yasalarının Hindistan Halkı tarafından çiğnenmesini engelleyememişlerdi. Pasif direnişe yenilen İngiltere 1947’de Hindistan’dan çekilmek zorunda kalmıştı. Ancak tüm çabalarına rağmen Hindistan’ın ikiye bölünmesini engelleyemeyen Gandhi, 1948 yılında suikastla öldürülmüştü…

Her ülkenin kendine ait koşulları ve kişileri vardır. Kimse kimseye tam olarak benzemez, ülkelerin şartları ve dönemleri gibi. Ancak varsın bu defa benzetsinler; ne sakıncası var? Yıl 2017 ve CHP genel başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, Türkiye’de yaşanan tüm adaletsizlik ve haksızlıkların had safhaya ulaştığı dönemde bir yürüyüş başlattı; Adalet Yürüyüşü. Neredeyse yapılacak başka hiçbir şeyin kalmadığı bir anda ve doğaçlama gelişen bir kararla başladı yürüyüş. Bu defa son derece samimi, içten, barışçı bir isyana öncülük etti ana muhalefet partisi CHP. Ankara’dan İstanbul’a yüzbinleri sürükleyerek 25 günde 432 km yürüdü 69 yaşındaki Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler. Ayağına spor ayakkabıları geçirdi Kemal Bey, beyaz gömleğini giydi ve elinde “adalet” yazan bir dövizle başladı yürümeye. Yollarda adaletin yitirildiğine inanan insanlar geldi yanına: engelliler, taşeron işçiler, sendikacılar, suçsuz yere hapse atılan harp okulu öğrencilerinin ve erlerin aileleri, şehit aileleri, işsizler, işten atılanlar, gençler, yaşlılar, tutuklu gazetecilerin yakınları, sanatçılar, kadınlar ve hatta minicik çocuklar… Kavgasız, savaşsız, barışçı bir adalet çığlığı. Herkesin ihtiyacı olan bir kavram ADALET ve aslında çözümün anahtarı. Türk Halkının uzun zamandır ihtiyacı olan birlik-bütünlük ihtiyacına cevap verecek bir arayış. Sadece Türk Bayrağı, Atatürk resimleri, Adalet pankartlarıyla son bulan İstanbul-Maltepe’deki muhteşem mitinge kendi imkanlarıyla koşarak geldi insanlar. Yürüyüşün Pendik-Kartal sahilindeki etabına katıldığımda gördüğüm moral-motivasyon muhteşemdi. Provokasyonlara engel olmak üzere görevlendirilen polis-asker dahil tüm güvenlik birimlerinin büyük bir itina ve olgunlukla koruduğu yürüyüşçülerin metaneti inanılmazdı. İnsan öyle bir kalabalığın içerisinde yorulduğunu hissetmeden, günlerce yürüyebilir. Çünkü çıkış noktası doğru; bu ülkede ADALET kavramı, 15 yıllık AKP iktidarıyla beraber adım adım yok edildi. Devletin içindeki çürüme de bu nedenle başladı ve had safhaya ulaştı.

Artık insanların büyük çoğunluğu Türkiye’de tarafsız-bağımsız bir YARGI olmadığını biliyor. İnsanlar 2007’de başlayan Ergenekon sürecinin bir devamı olarak “delilsiz” veya “sahte delillerle” gözaltına alınmaya devam ediyor. 15 Temmuz 2016’dan sonra ilan edilen OHAL yetkileri adaleti tamamen felç etti. Bu defa “delilsiz” şekilde tutuklanan gazeteciler veya pek çok sıradan insan FETÖ’cü olmakla suçlanıyor. MHP’nin önerisi ve desteğiyle 16 Nisan’da Başkanlık Referandumu yapıldı ve Atatürkçü Çağdaş Cumhuriyet fiilen sonlandırıldı. Ülkedeki her şeye tek başına hükmeden Tayyip Erdoğan, kurucusu olduğu AKP’nin başına geçti. Tarafsızlığı tartışmalıyken, bu defa bunu tescil ederek sadece AKP’lilerin Cumhurbaşkanı olduğunu gösterdi. Kendini imha etmek için Referandum öncesi meydanları dolaşan Türkiye Cumhuriyeti’nin son başbakanı Binali Yıldırım’ın ne dediğini anlamak içinse müneccim olmak lazım…

TÜRK HALKI kilometrelerce yürüdü, üstelik de hükümetin sağladığı imkanlardan yoksun olarak. Bu haklı isyanın karşısında olanlar ya geçmişleri siyaseten kirli olanlar ya da yeni pazarlıkların içinde olanlardır. Hiç kimse ne halkıyla yürüyen siyasetçilere ne de Türk Halkı’nın bizzat kendisine “terörist” diyemez. PKK ile masaya oturanlar, Kandil’e gidip PKK’nın terörist-başı ile gülerek resimlere-arşivlere geçenler, FETÖ’cüleri devletin içine sokuşturanlar ve bugün iktidar medyasıyla aynı dili kullananlar, psikolojilerini gözden geçirmelidirler. Psikolojide kendi hatalarını başkasına mal etmeye “yansıtma” derler. Türk siyasetine kene gibi yapışanlarda sıkça görülen bir davranış şeklidir. Sürekli olarak kendi meziyetlerini başkalarına yansıtmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

Ancak UMUT YOLCULUĞU ile ses getiren adalet arayışı, halk nezdinde çok büyük destek görmüştür. Ve umuyorum ADALET YÜRÜYÜŞÜ, unutulmaya doğru evrilen bir hatıra olarak kalmaz…