Emasya Kararlarının kaldırılması ile ve bugüne dek süregelen değişikliklerle darbeyi önlediler; iç savaşı, terörü, dış güçlerin ellerini güçlendirdiler.
Bu ülkenin kompleks düşünebilen, denklem çözebilen, uzun süreçli değerlendirmelerle görünenin ardını okuyabilen, unutmayan ama affedebilen,  hafızası güçlü, sağduyulu vicdanlı, akıllı insanlara ihtiyacı var. Elin kazına salya sümük iç geçirmeyen, tokgözlü, inançlı, bilinçli, derin insanlara ihtiyacı var. Ülkenin tecrübeleri derya deniz; bundan faydalanabilen, etkin çözümler üretebilen çalışkan, öngörülü insanlara ihtiyacı var. Dahası popüler yüzlere değil, saklı felaket tellallarına ihtiyacı var. Gerçeklik lazım çokça...    
Kimsenin insanlığımıza, vah tüh canım cicim sözlerinize ihtiyacı yok. İnsanlar, evlerine ekmek girmiş mi, huzur girmiş mi, sağlık, eğitim girmiş mi; hukuk girmiş mi; buna bakıyor. Biz duygu, düşünce sıralamasını doğru bilmiyoruz. Merhamet, çaresizliğin tesellisinden doğar; sanki bir marifetmiş gibi merhameti tecrübeyi baş kahraman ilan ediyoruz. Hiçbir yaşanmışlığın merhametimize ihtiyacı olmadığı gibi, acıyı daha da körüklediğini ve neredeydiniz sorusunu doğuracağını bilin. Merhamet, sergileyeceğimiz değil; insan olmak için sahip olmamız zaruri bir değer.
Unu kuru tuzu kuru insanların önerileri, bize lüks ya da gözü aç insanların hırsları da bize hiç. Değerlerimizi kazanıp, yerine, gereğine göre idrak edip konuşan, üreten, gerektiğinde çekilip Allah'a havale eden inanç sahibi insanlar yetiştirmek gerek. Ateş düştüğü yeri yakıyor, onlar susuyor; çünkü sözün bittiği yerdeler. Olduktan sonraki hiçbir destek içlerine su serpmeyecek. Bazı tecrübeler yaşanmamalı; çünkü bazı işlerin bekleyip görelimi olmaz. Bugün partilerine sahip çıkmayan siyasetçiler, en az iktidar partisi kadar suçlu. Kendilerine başkan  seçtikleri liderler, iktidarla bir hareket ettiler. Bu insanları, iktidara taşıyanlar; taşıdıktan sonra hatada devam edenler var ve bu insanların  ilk iktidar yolculuklarına başladıklarında, bu sonu yazanlar çizenler, hissedip oy vermeyenler var. İlk kıvılcımı alevlendirmek, sonra bu alevi körüklemek, sonra neyin neden olduğunu düşünmeden sadece üzülmek yetmiyor.
Sn Erdoğan'ın belediye başkanlığına haklı hayranlık duyulduğu dönemde, birçok insanın övgülü sözlerine yorumlarım olmuştu:  " ... hiçbir şey göründüğü gibi değil; kaşıkla verip kepçeyle alıyorlar, değerlerimizle oynuyorlar, Türkiye ile ilgili, etnik mozaik terimleri ile ayrıştırıyorlar. " dediğimi ve siyasetle ilgili sohbetlerimizi hatırlıyorum. Bu ülke, Etnik mozaik olma koşullarını, oranlarını sağlamıyor.
Ben lanet okumayı bile ümitsiz görüyorum. Boşaltma ihtiyacına cevap yemek değil gibi. Kayda değer bir yardım için çok geç. O kadar kök söküldü, değişiklik oldu; o kadar çok oy kullandık ki... O kadar çok eylemler yaptık ki... Eylemler gösterişten ibaretti  tıpkı kınamalarımız gibi. Oylarını artırarak bugünlere geldik. Düştüğünde iktidarı kaldıran muhalefetimiz oldu bizim. O partilere başkan seçilenler, iktidarla danışıklı döğüş yapacaklardan seçildi. Bu noktada, gözünü yükseklere diken tüm partililer, rehavetten, çıkar elde etme derdinden, günü kurtarayım ertelemelerinden vazgeçmediler; bugünleri görmek için çalışmış gibi yaptılar. Sağımız solumuz sobe... Kime ne diyecek hali var bu ülke insanının...
Gizli kalmış emeklerin esamesi okunmaz; getiren kişiler, gönderenlerin de emeğine sahip çıkar; getirdikleri için iyi ki gittiler de derler. Bu ülke insanının önünde de arkasında da durulmaz. Tüm ülke üzülse ne yazar; " Atı alan, Üsküdar'ı geçti. " Yarın yine aynı kişiler, aynı hataları yaparlar; yine aynı tecrübelere lanet okuruz. Balık hafızalar yüzünden, insan olmakla unutmak eş sandılar.  Sap ile samanı karıştıran beyinler yüzünden, insan olmanın affetmek olduğunu hiç öğrenemeyecekler. Tecrübe bile biriktiriliyor, kullanılmıyor bu ülkede; sakla samanı belki yedirecek büyük baş bulunur.
Tecrübeyi paylaşana; tabloyu doğru okuyana, felaket tellalı dediler. İstenmeyen yaşanmışlıkların, başka insanlar yaşamasın diye adının tecrübe olduğunu, öğrenmemiz gerek. Hayat şarkımız iş işten geçti mi olsun; yoksa Bülent Ortaçgil'in söylediği "Biraz Umut mu?"