Şarkılar, Türküler ve Nüktelerle Türk-Amerikan İlişkileri
Son söz gibi…
Türk Devrim sürecinde karşıdevrimin tırmanma şeridini aşarak düze doğru inişe geçtiği tarih 12 Eylül 1980’de ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği ekibe ihale ettiği darbedir. Bu tarihten sonra Cumhuriyet’in kurumları tamamen dönüştürülerek ulusal çıkarlar adına çalışamaz hale getirilmişlerdir.
Toplumun dönüştürülmesi için de ki buna birileri toplum mühendisliği denmektedir, 1980’li yıllarda gazeteler üzerinden bir operasyon yapılmıştır. Bunun en güzel örneği Güneş gazetesidir. Basın artık gazetecilik kökenli gazete sahiplerinin değil holding patronlarının icrayı ticaret alanı olmuştur.
1990’lı yıllarda başlayan özel televizyon ve radyolar ise toplumu kuşatarak 1980’de başlatılan apolitizasyonun tavan yapması sağlanmıştır.
Toplum, 12 Eylül 1980 darbesine götürülürken sağ-sol çatışmalarıyla, Maraş, Çorum olayları ve 1 Mayıs 1977’de yaşanan katliam üzerinden “Şu kardeş kavgası bitsin de ne olursa olsun…” noktasına getirilmiştir.
Bugün de toplum, benzer bir asimetrik psikolojik harekâtla “Şu Kürt sorunu bitsin de evlatlarımız ölmesin… Yeter artık şehit cenazeleri gelmesin de ne olursa olsun…” noktasına getirilmek üzeredir.
1980 öncesini yaşayan ve terörden yılgınlığa düşen aileler, yeni kuşakları “Aman evladım, biz karıştık da ne oldu? Sen bir şeye karışma…” diye yetiştirirken Cumhuriyet düşmanı gerici ve bölücüler çocuklarını devrimle kurulan Cumhuriyet’e karşı kindar olarak yetiştirmeye devam etmişlerdir. Bugün bu söylem artık, iktidarın en yetkili ağzı tarafından ifade edilmektedir.
Toplum, her evde konuşlanan televizyonlardan yapılan yayınlarla apolitik, yani ülke ve dünya sorunlarıyla ilgilenmeyen sanal dünyanın kulları haline getirilmiştir. Diziler, eğlence amaçlı yarışmalar, evlilik (izdivaç) ve yemek programları…
İnsanlar artık yanlı ve düzmece haberleri izleyerek reel dünyadan uzaklaştırılmış, yalıtılmış bir dünya vatandaşı olmuşlardır. Küresel çetelerin yalan haber film setleri kurulmuştur. 
Emperyalizm, nasıl ülkeleri borçlandırarak teslim alıyorsa bireyler de reel gelirlerini birkaç misli aşan tüketim için kredi kartlarıyla teslim alınmıştır.
Erdoğan’ın “Bize oy vermezseniz istikrar bozulur ha… “ diye topluma tehditler yağdırması bu teslim alınışın halka hatırlatılmasıdır. Türkiye ekonomisi nasıl, sıcak para girişiyle Yunanistan’ı aşan cari açığına rağmen iflas ettirilmiyorsa, bireyler de kredi kartlarını sıcak para gibi kullanarak gündelik yaşamlarını sürdürmenin peşindedirler. Onların gündeminde dayatılan anayasa tertibiyle ulus devletin federasyona dönüşeceği yani Türkiye’nin bölüneceği gibi tehlike yoktur.
Bu tehlikeyi anlatma olasılığı olanlar ise Silivri ve HASDAL zindanlarına kapatılarak şimdilik bertaraf edilmişlerdir. Malta Sürgünlerinin 21. yüzyıl uyarlaması, yeniden ama bu kez GDO’lu olarak üretilen Y- Damat Ferit ve hempaları, Y- Mütareke matbuatı üzerinden sahneye konuşmuştur. Parti, sendika ve derneklerin isim önlerine kâh görünür, kâh görünmez “Y-“ler eklenmiştir.
Bu genel durumda, toplumun ABD’ye olan duygu ve düşünceleri bilinçdışı bir refleksle ifade edilemez noktadadır.
Ancak…
Yapılan anketlerde Türk toplumunda % 94’lere varan ABD karşılığı ABD Başkanlarının dikkatini çekmiş ve Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi’nin Eş-Başkanına bu karşıtlığı düşürme görevi verilmiştir.
Eş-Başkanlık zor zanaattır, zor… Ne kadar çalışırsa çalışsın ödevleri bitmemektedir. Ergenekon, Balyoz, Andıç vb tertipler birbirini kovalarken şimdi de Suriye’deki iktidarı değiştirmek için taşeronluk ihalesi verilmiştir.
İkiz Kulelere yapılan veya yaptırılan saldırıyı bahane ederek “terörle mücadele edeceğim” diyerek Afganistan’ı işgal eden ABD’ye destek için orada bulunan Türk askerlerinden 12 vatan evladının bir helikopter düşmesi veya düşürülmesi sonucu ölmeleri toplumdaki ulusal refleksi etkilemiştir. Bu milli refleks, kaygan gündemlerle söndürülmeye çalışılmıştır. 12 Eylül 1980’de ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği darbeci başı Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın mahkeme müsameresi ile sahneye çıkarılmaları gündem kaydırmasının örneklerinden sadece biridir.
ABD’nin Vietnam’da yaptığı zulme karşı çıkan, türküler yakan Türk milletinin, bugün aynı tepkiyi gösteremese de duyarsız kaldığını düşünmek, geleneksel doğamıza aykırıdır.
Toplumun % 94’ü ABD’ye karşı iken AKP’ye verilen % 50, referandumda çıkan % 58 evet tercihi yukarıda anlatmaya çalıştığımız asimetrik psikolojik harekâtın sonucudur.
1960’lı yıllarda Âşık İhsani’nin bir türküsünü gel de hatırlama… “Taban uyanıyor, taban”…
Türkünün nakaratı şöyledir. “Taban uyanıyor, taban / Hele bir ayağa kalksın / Durduramaz onu babam”
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin en büyük korkusu tabanın yani milletin uyanmasıdır. Yapılan bütün perdeleme hep bu amaç içindir.
Bu süreçte partilere, dernek ve sendikalara yapılan içerden dönüştürme operasyonları bu pencereden bakılarak algılanabilir.
İşte bu noktada her yapı içinde tabandan başlayarak ulusal bilinci uyandırmak, senin partin, benim partim gibi çelişmeleri ve her türlü etnik, dini, siyasi ayrılığı öteleyerek bir milli cephe kurmak görevimizdir.
1965 yılında Hasan Hüseyin’in Kızılırmak adlı şiirinden bir bölümle bitirelim yazımızı…
Şiirin, ne denli öngörü içeren bir söylem olduğunun bir kez daha ayırtına vararak bu devrimci şairimizi bir kez daha saygı ve sevgiyle anmalıyız. Hasan Hüseyin, 1980’den sonra topluma dayatılan apolitik bakışla üstü örtülen bir şairimizidir.