Yalnız son günlerde bizler biraz asabiyiz, kelimeleri daha bir vurgulayarak söylüyoruz nedense.
 
Çok söyler olduk bu meşhur atasözünü de…
 
Ama diyemiyoruz testi ne hikmetse, desti çıkıyor ağızlardan hep bu atasözüyle.
 
Sonra yüreklerimizin kırıldığını dillendiriyoruz.
 
Oysa umutlarımız vardı yarınlar için. Onurluydu, gururluydu hem de umutlarımız… Desti gibi eğilmezdi suların önünde; sellerin önünde dikilecek kadar vefakârdı, cefakârdı umutlarımız.
 
Biz kendimizden geçmiştik artık…
 
Bizim desti bir de su kaçırıyormuş haberimiz yoktu, bağışlasın. Kendini sıvayacak kadar parası pulu da yokmuş, ele muhtaçmış. Onu da bilmiyorduk bunu da bağışlasın.
 
Destiyi su yoluna getirenler biraz da körmüş be, hadi onu da anladık.
 
Bu yolun dönüşü yok mu bre ahali. Eve vardığınızda destinin su koyuverip boş olduğunu gördüğünüzde ne yapacaksınız?
 
Köylünün yüzüne nasıl bakacaksınız?
 
Sizin yaptığınız ne peki?
 
Desticilik…
 
Ne karşılığında? O da sizin bileceğiniz iş…
 
Ankara’ya yolunuz düşerse oradaki büyük bey size anlatır su destisinin su yolunda nasıl kırıldığını!
 
Bu kadar laf kalabalığından bize kalan ne mi?
 
Bir kemiğin ardından saatlerce yol giden itler bile gülecek kimsesizliğimize…
 
Kalın sağlıcakla…