Dağlıca’dan acı haber geldi. PKK saldırdı. Çok sayıda şehit ve yaralı olduğu bildiriliyor.
7 Haziran seçimlerinden sonra birileri düğmeye bastı ve Türkiye 90 ‘lı yıllara geri döndürüldü. Oysaki terör 1999 yılında bitirilmiş, elebaşı yakalanmış ve İmralı’ya tıkılmıştı. Türkiye tam rahat bir nefes almışken, bu rahatlık uzun sürmedi. 2002 seçimlerinde AKP tek başına iktidara geldi ve terör yine yavaş yavaş tırmanmaya başladı…
Bu iktidar zamanında ülkede neler yaşanmadı ki! Örgütün siyasi partisi palazlandı, güçlendi. 80 vekil ile meclise girdi. Özerklik açıklamaları, Güneydoğu’nun “Kürdistan bölgesi” olduğu söylemleri, bölücübaşının yol haritaları,  “ortak vatan” söylemleri, yer isimlerinin Kürtçe olarak değiştirilmesi, Kürt alfabesinde yer alan harflerin kullanımının serbest bırakılması,  kendi bayraklarını kullanmaya kalkışmaları, Türk bayraklarını indirmeler, yakmalar, ayakaltında çiğnemeler. Yol kesmeler, kimlik kontrolleri, KCK şehir yapılanmaları,  Habur ve Dağlıca skandalları. Örgüt mensupları ile Oslo’da başlatılan üst düzey görüşmeler, örgütün vekillerinin devleti tehditleri…
Ergenekon, Balyoz, Arınç’a suikast, casusluk ve daha pek çok düzmece iddialarla Türk Ordusu’na kurulan kumpaslar.  Ordunun komuta kademesinin çökertilmesi... Atatürkçü, ulusalcı gazeteci, yazar, çizer, avukat, rektör kim varsa hepsinin Silivri’ye atılması.
Ve… Çözüm süreci…
Çözüm süreci denilen ihanet sürecinde askere” müdahale etmeme!” emri verildi. Örgüt silah bırakacağına, çözüm sürecini fırsat bildi ve ülkenin dört bir yanına silah stokladı. Askerin gözünün önünde hücre evleri oluşturuldu. Jandarma, İçişleri Bakanlığı’nın emrine verildi. Asker ise valilerin…
Ve 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidarı kaybetti. Ardından da çözüm süreci çöpe atıldı. Onun ardından şehit haberleri ardı ardına gelmeye başladı.
Dağlıca saldırısının ardından Cumhur ekranlara çıktı ve ne dedi biliyor musunuz?
"Çözüm Süreci aslında bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm Süreci'ni bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen doğuda kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içerisinde, güvenlik güçlerimiz tabi 'herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim' dediler ama daha sonra anladık ki bu süreç içerisinde bunlar bunu yaptılar." dedi.
Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve Türkiye’yi yönetenlere şu soruları sorsun?
Bunlar silah stoklarken siz nerelerdeydiniz?
Asker “herhangi bir çatışmaya, şuna buna girmeyelim” kararını kendi başına mı aldı? Sizlerin bunda bir payınız yok mu?
Şimdi zurnanın zırt dediği yere gelelim.
Cumhur konuşmasına devam ediyor ve bakın neler söylüyor;
"Eğer 400 milletvekilliğini alabilecek veya bir anayasayı inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı durum bugün çok daha farklı olurdu. Her şeyden önce bir yeni Türkiye hareketini, bir adımını atmak için böyle bir şey çok çok önemliydi”
Yani iş dönüp dolaşıp şu 400 vekil olayına geliyor.
Eğer AKP 400 vekil alsaydı ve yeniden tek başına iktidara gelseydi bu çocuklar ölmeyecek miydi?
Tek başına iktidara gelince, Anayasa’nın ilk üç maddesini mi değiştirecektiniz?
Çünkü Anayasa’nın ilk üç maddesi değişmeden başkanlık sistemine geçilemez, başkanlık sistemine geçilmeden de eyaletler sistemine ya da federatif bir yapıya geçilemez.
Federatif bir yapıya geçmek demek, Türkiye’nin fiilen parçalanması demek!
Anayasa’nın ilk üç maddesi değişmeden Oslo ya da başka kapalı kapılar ardında verilen sözler tutulamaz!
Plan bu muydu?
Eğer plan bu ise ve onlarca vatan evladı bu plan hayata geçirilemediği için ölüyorlarsa;
Size yazıklar olsun!
Hayat bu canların hesabını elbet bir gün soracaktır; öyle ya da böyle…

*
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm Türkiye’ye baş sağlığı diliyorum.
Acınız, acımızdır…