CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse, bir grup partili ile Çorum’a geldi.  

CHP otobüsü ile Çorum’a gelen Köse’yi İl Başkanı Hasan Eray Tüfekci, Merkez İlçe Başkanı İsmail Kalender, Çorum İl Kadın Kolları Başkanı Gülhan Eke, Merkez İlçe Kadın Kolları Başkanı Aysel Güneş, İl Genel ve Belediye Meclis üyeleri ve çok sayıda partili karşıladı. 

Parti binasında Kemal Kılıçdaroğlu Toplantı Salonu’nda partililerle bir araya gelen Köse, son günlerde yaşanan kadınlara yönelik şiddet olayları başta olmak üzere gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’de işsizliğin giderek arttığını, ekonomik krizin derinleştiğini, okullarda ve üniversitelerde eğitimin kalitesinin düştüğünü anlatan Köse, bu ülkenin en önemli sorunlarının hak, hukuk ve adalet olduğunu kaydetti.

“MİLLET İTTİFAKI DEVAM ETMELİ”
Çorum Şeker Fabrikası’nın özelleşmesiyle birlikte işsizliğin daha da arttığına dikkati çeken Köse, gençlerin işsiz olduğunu, sanayi kuruluşlarının sıkıntılı bir dönemden geçtiğini, havaalanı, demiryolu gibi yatırımların olmamasının kentin önünü tıkadığını ifade etti.
Gittikleri illerde Millet İttifakı’nın bileşenleri olan İyi Parti, Saadet Partisi gibi partileri de ziyaret ettiklerini anlatan Köse, parlamenter sistemin bu ülkeye hızlı bir şekilde geri getirilmesi gerektiğini, bunun için de Millet İttifakı’nın devam etmesinin büyük önem taşıdığını söyledi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkez Kadın Kolları tarafından başlatılan “Umut Her Yerde” projesi kapsamında “Demokrasi, Adalet ve Barış” ismini verdikleri yolculuklarına Kastamonu’dan başladıklarını hatırlatan Fatma Köse, bu yolculuğun amacının ülkede yolunda gitmeyen olayları her yerde anlatmak ve gerekli çözüm önerileriyle birlikte halka ulaşmak olduğunu söyledi.
Kadın Kolları Genel Başkanı Fatma Köse, konuşmasında şu konulara değindi:

“GÜÇLER AYRILIĞI İLKESİ YENİDEN GETİRİLMELİ”
“Ülkemizde en önemli sorunlardan birisi demokrasi sorunu. Bu sorunu hayatlarımızda hissediyoruz. Otoriter, baskıcı, hukuksuz ve liyakatin önemsenmediği bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye, demokrasiden ve uygar dünyadan uzaklaştı. Güçler ayrılığı diye bir şey söz konusu değil. Tamamen tek adam rejimine dayalı bir sistemle yönetilmekteyiz. Medya üzerinde ciddi bir baskı var, yaşamış oldukları zorlukları hissediyoruz. Medyanın tekelleşmesiyle birlikte çokseslilik engellendi. Doğru-dürüst medyanın yerini trol kültürü aldı. Trol kültürünün yönetmeye çalıştığı bir ülkeyle karşı karşıyayız. TBMM’nin, parlamentonun geçerliliği yok. Parlamentoda ülke ve il sorunlarını dile getiren vekillerin muhatabı yok çünkü bakanların olmadığı bir parlamentoda ne kadar ülke sorunlarını dile getirebilirsiniz? Yargı tarafsız değil. Düşünce ve ifade özgürlüğü ülkemizde kalmadı. Bunun için çözüm var. Güçler ayrılığı ilkesi yeniden getirilmeli. Yasama erki üzerindeki vesayet kaldırılmalı. Halkın egemenliği yeniden tesis edilmeli. Konuşabilir bir Türkiye olması için halkın egemenliği tesis edilmeli. Konuşamayan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Medyanın tekelleşmesine karşı yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı. Basın özgürlüğü ve yurttaşların bilgi edinme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı. Liyakat ve ehliyet, devlet kurumlarının temel ilkesi olmalı ki herkes özgürce düşüncesini söyleyebilsin. Partizanlık ve itaat kültürü devlet yönetimde ve kurumların işleyişinde etkisiz hale getirilmeli

ÜRETEMEYEN BİR TÜRKİYE VAR

Diğer bir sorunumuz ekonomi. Üretemeyen bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Samanı bile ithal eden bir ülke haline geldik. Enflasyon, dünya ortalamasının 5 katından daha fazla. Enflasyon büyüyerek devam ediyor. Elektriğe gelen zamlar halkı çileden çıkardı. Bu ülkede bu insanlar nasıl yaşayacak, nasıl geçinecek? Türkiye’nin dış borç stoku 450 milyar doları aştı. Ekonomik adaletsizlik ve eşitsizlikler her geçen gün derinleşmekte. Toplumun en zengin kesimi, en yoksul kesiminin gelirinin 24 katını elde ediyor. Dolayısıyla ülkede en üsttekiler ve en alttakiler diye ayrım var. Yaklaşık 16 milyon yurttaşımız yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip. Halkımız borç yükü, işsizlik ve hayat pahalılığı ile mücadele etmek zorunda bırakıldı. 80 milyon yurttaşımız bugün işsizlik sınırında. Önemli bir kısmı ise iş bulacağına dair umudunu kaybetmiş durumda. Umudu olmayan bir ülkede nasıl yaşayabiliriz? Her 5 gencimizden birisi işsiz. Yaklaşık 9 buçuk milyon kişi kayıt dışı çalışmakta. Çözüm var, uygulanabilirse. Teknoloji kullanımını arttıran, rekabetçi ve yüksek katma değer üreten ekonomiye bu ülkenin ihtiyacı var. Rant ekonomisi yerine büyüme ve gelir adaleti programı ivedilikle uygulanmalı. Ekonomi politikalarımızın orta ve uzun vadede 5 temel amacı vardır: Katma değeri fazla mal ve hizmet üretiminde uzmanlaşmak, iş gücünün niteliğini yükseltmek, ücretler genel seviyesini arttırmak, işletme ekonomisini dönüştürmek, bölgesel eşitsizliği gidermek, tüm yoksulları aile sigortası altına almak.”

TUTARSIZ BİR DIŞ POLİTİKA VAR
Bir diğer sorun dış politika. Tutarsız, öngörüsüz, hayalperest bir dış politika anlayışıyla bu ülke nereye varabilir? Bizim ne işimiz var Suriye’de, ne için bu savaşın içindeyiz? Bir ülke savunmasında değiliz ya da topraklarımıza bir toprak katma peşinde de değiliz. Türkiye’nin itibarı komşuların nezdinde güçlü, yapıcı ve sorunlara çözüm üretebilen bir ortak olarak azaldı. Türkiye tarafsızlığını, inanılırlığını ve güvenirliliğini kaybetti. Bu yüzden uluslararası etkili bir aktör olma özelliğini bu ülke kaybetti. İktidarın kavgacı diplomasisi ülkemizi AB’ye üyelik hedefinden uzaklaştırdı. Hayal haline geldi. NATO’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Balkanlar’a kadar neredeyse tüm uluslararası ilişkilerde halkımıza ağır bedeller ödetilmeye başlandı. Biz yurtta barış dünyada barış ilkesini benimseyerek yolumuza devam etmek istiyoruz. Bugün barışı bile konuşmak suç haline geldi. Özellikle biz kadınlar böyle bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Demokrasinin, adaletin tesis edildiği eşitlikçi bir ülkede yaşamak istiyoruz. Kadınlar bu ülkede özgür yaşamak istiyor. Çözüm güvenilir ve işbirliği yapılabilir bir ülke konumuna Türkiye’nin gelmesi gerekiyor. Uluslararası hukuka saygılı bir politika izlenmesi gerekiyor. Türkiye sadece bölgesinde değil küresel meselelerin çözümüne yönelik anlayışlarda da görüşlerine ihtiyaç duyulan, danışılan bir ülke haline gelmesi bekleniyor. Türkiye Suriye’deki çözüm konusunda da öncü roller üstlenmesi gerekiyor.

EĞİTİM TAMAMEN NİTELİKSİZLEŞTİ
İş garantili, parasız, nitelikli bir eğitim istiyoruz. Bugün üniversite mezunları, birkaç üniversite bitiren insanlar işsiz. Bu ülke bu şekilde yönetilmeye layık mı, niye okudular o zaman? Eğer iş garantili bir üniversite kurmuyorsanız o zaman üniversite açmayacaksınız. Bu çocuklar işi olsun diye okumak istiyor iş olsun diye değil. Nitelikli eğitim alan öğrenci sayısı o kadar az ki. Devlet üniversitelerinde eğitim tamamen niteliksizleşti. Ekonomik sıkıntı yaşayan aileler, çocuklarını tarikat yurtlarına göndermek zorunda kaldı. Okutamayan bir aileyi düşünün, onların yaşadığı dramı düşünelim. Eğitim Fakülteleri tercih edilmeyenler haline geldi. Yeterli eğitimi almayan öğretmenler çoğaldı. Üniversitelerdeki özgür düşünce ortamları daraltıldı. Bilimsel eğitim yapması gereken üniversiteler tamamen bilimden uzaklaştı. Bilimsel eğitim alan çocuklar da yurt dışına yol almaya başladı. Nitelikli akademisyenler yurt dışında iş aramaya başladı. Demokrasi eksikliği niteliksiz eğitime ve beyin göçüne sebep oldu. Çözüm var. Herkes için parasız ve nitelikli eğitimden hareketle bir yıl okul öncesi, 8 yıl ilköğretim ve 4 yıl ortaöğretimden oluşan 1+8+4 modeliyle eğitimin sisteminin yapılandırılması gerekiyor. Zorunlu eğitimin 9 yılı kesintisiz temel olmak üzere 13 yıla çıkarılması gerekiyor. Mesleki eğitim kurslarıyla birlikte bu okulların yaygınlaştırılması gerekiyor. Nitelikli ve becerikli iş gücünün yetiştirilmesi için istihdam edilmesi mümkün hale gelmesi gerekiyor. Öğrencilerin olduğu kadar öğretmenlerin de eğitimleri de çağa uygun hale getirilmeli ve öğretmenlik mesleğinin hak ettiği itibara kavuşturulması gerekiyor.

TOPLUMSAL AYRIŞMA DERİNLEŞİYOR
Bir diğer sorun toplumsal barış, kardeşlik ve birlikte yaşama kültürü. Tek adam rejimi iktidarda kalmak amacıyla toplumdaki ayrışmayı derinleştirmekte. Ayrışmış bir ülkeyle karşı karşıyayız. İktidarı kaybetme korkusuyla etnik, dinsel, mezhepsel ve yaşam tarzına dayalı bir kutuplaşma siyaseti izlendiğini görüyoruz. Kimliklere dayalı siyaset toplumumuzun bir arada yaşama kültürüne zarar vermektedir. Bunların sonuçlarını da görüyoruz. İktidar ülkemizde toplumsal ön yargıları derinleştirmekte ve toplumun kutuplaştırılmasından medet ummaktadır. Mevcut iktidar ülkeyi, milleti, yurttaşları değil bireysel çıkarları esas alan; iktidarı korumayı temel hedef haline getiren siyaset anlayışına kurban etmiştir. Yurttaşlarımız arasındaki kardeşlik bağının güçlendirilmesi için, parlamento eliyle şekillendirilecek geniş bir toplumsal mutabakatın sağlanması gerekmektedir.”

KADIN CİNAYETLERİ
Bir diğer sorun kadın cinayetleri. Özellikle son 17 yıldır artarak devam eden kadın cinayetlerine şahit oluyoruz. Sadece 2011 yılında bir düşüş olduğu gözlemleniyor bunun sebebi 2011 yılında bizim de Türkiye olarak ilk imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin ülkemizde uygulanması. 2011 yılından sonra mevcut yasaların uygulanmayışı, caydırıcı
yasaların uygulanmayışı iyi hal indirimleri kadın cinayetlerinin artmasına ve önünün açılmasına olanak sağladı. Aslında mücadelemizin bir boyutu da bu yönde. Kadın cinayetlerini önlemek için kadını koruyan yasanın tartışılması bile, kadın cinayetlerinin önünü açmıştır. Dilimiz döndüğünce hem bu sorunları ülkenin her yerinde anlatmak zorundayız. Kadın cinayetlerine dur demek için de yollardayız.”