Son on yıldır Türkiye’de çok büyük değişiklikler oldu. Ancak bu değişiklikleri herkes kendi gözlükleriyle görüyor. Siyasette önemli olan sonuç almaktır. Boş laf kalabalıkları geçer gider, bir süre sonra da hiç kimse hatırlamaz. Şu ana kadar ibre AKP’den yana dönerken, muhalefet partileri âdeta eridi.
İktidar partisi her seçimde oyunu artırmakla kalmadı, sistemin iliğini kemiğini değiştirmeye soyundu ve bu yönde çok büyük ilerlemeler kaydediyor. Tüm bunların en büyük nedeni de aslında gerçek bir muhalif alternatifin olmayışıdır. Zaten son yapılan araştırmalar da halkın % 60’ının yeni ve etkin bir siyasi yapılanma özlemi içinde olduğunu gösteriyor. Açıkçası mevcut partiler artık işin sonuna gelmiştir. Ne yazık ki bu partilerle ve bu liderlerle bu iş olmayacak, yürümeyecek gibi görünüyor. AKP bir şekilde oluşturuldu ve kendine sağlanan imkânları, sürekli olarak lehine kullanarak büyüdü.
MHP’nin durağan tavrının yanı sıra, zaman zaman zor dönemeçlerde klasik muhafazakâr oyları kendine çekme umuduyla, AKP’ye payanda olması ise kendisine güç kaybettirdi. MHP’nin takdir edilecek tek yanı, teröre ödün vermeyen tavrı oldu. CHP’nin başına gelenlerse tam felaket, çünkü parti tam bir rota sapması yaşarken kendi içinde de adı konmamış bir bölünme yaşıyor. Bir yanda Atatürkçü köklü taban, diğer yanda kendisine AKP’den Oslo virüsü bulaşmış takım. Kısacası adına değişim diyerekten, emperyalist ülkelerin bizlere yamadıkları parçaları birleştirince, aslında yavaş yavaş her kesimin birbirine benzemeye başladığını görüyorsunuz.
TSK’nın tepesine indirilen BALYOZ’a gelecek olursak kime neyi anlatmaya çalışıyorlar? Bugüne kadar 1500’ün üstünde sahte delil olan, avukatların bile içeri tıkıldığı, sanıkların duruşmaya katılmasının yasaklandığı, gerçek delillerin işleme konulmadığı bir davayı ve mahkemeleri hiçbir şekilde ciddiye alamayız. Aslına bakarsanız bir tane bile sahte delil olduğunda düşmesi gereken bu dava yerine, sahte delil üretenlerin yargılanması gerekiyor. Fakat bunun için de AKP Hükümetinin gitmesi ve gerçek mahkemelerin geri gelmesi gerekiyor. Ne zaman mı? Balyoz, halkın daha geniş bir kesiminin kafasına indikten sonra…
Devlet Bahçeli tam 4 yıl sonra Ergenekon duruşmalarına katılacağını söylemiş.. Kemal Kılıçdaroğlu en başından Silivri’ye gidilmemesi yönünde CHP tabanını bastırdı. Ancak duruşma sonlara yaklaşırken bazı ilçelerden parti otobüsleri Silivri’deki duruşmayı izlemeye gitti. Ara sıra CHP milletvekilleri Silivri’yi ziyaret etse de MHP duruşmaların sonlarına doğru davaya müdahil oldu. Bu davayı daha en başından beri, tüm ekonomik şartlarını zorlayarak, öncelikle kendi üyelerinin çabasıyla takip eden tek parti İşçi Partisi oldu. Üstelik Atatürkçü olmanın artık suç sayıldığı bir ülkede, altı oka ve Mustafa Kemal’in ilkelerine herkesten çok sahip çıktı.
Bu ülkede artık kendini padişah zanneden bir insan başbakanlık yapıyor. Bir sabah kalkıyor, aklına bir şey geliyor ve onu yaptırıyor. Örneğin, eğitim sistemi felç oldu, neresinden çeksen dökülüyor. ÖSYM’nin başındaki vatandaş oraya oturduğundan beri kopya ve torpil skandalları hız kesmiyor. Dört dörtlük eğitim rezaletinin ardından, ortaokul ve liselerde günde 6 saat bile derslere zor dayanan öğrenciler, artık günde 8 saat ders yapıyorlar. Seçmeli 10 saatlik ekstra bir din dersi dışında, bu çocukları okulda çıldırmaktan kurtaracak spor alanları yetersiz. Avrupa’daki yüzme havuzları da yok, geniş oyun sahaları da.. Ve 10 saatlik spora harcayacak vakitleri de yok.. Büyük ihtimalle okul ve dershane dışında geriye kalan vakitlerini de evlerindeki internetin başında gözlerini ve zihinlerini bozarak harcıyorlardır.
Herkes lider olamaz elbette, bu yaradılış meselesidir. Yönetimde önemli olan doğru olanı yapmak ve çözüme gitmektir. Koskoca bir devlet ve onun kurumları duygusallıkla yönetilemez. Devletin ve laik rejimin çöküyor olduğu şu günlerde, tüm muhalefetin ilk yapacağı şey, doğru bir lider yakalayabilmek ve onda uzlaşmaktır. Aksi halde günden güne artan terör eylemlerinin artık kanıksandığı ve Suriye nedeniyle uçuruma sürüklenen dış politikanın faturasını ağır ödeyen bir ülkede yaşamaya devam ederiz. Oysa ki yepyeni bir çıkış yakalanabilir ancak bu da sıradan birilerinin rutine bağladığı günlük politika anlayışlarıyla olmaz. Vatandaş olarak hepimize sorumluluklar düşüyor. Böylesi günlerde ülkemizde her gün şehit kanı akarken, teferruatları bir kenara bırakmalı ve söz konusu olan vatan toprakları üzerinde huzurlu yaşamanın yollarını aramalıyız…
NOT: Ulusal Kanalda izlediğim “Ordusuz Kalmak” isimli yabancı filmi herkese tavsiye ederim.