Bir gün Türkiye’de “Sıradışı İnsanlarıyla Ünlü Kentler Albümü” gibi bir çalışma yapılsa, kimsenin kuşkusu olmasın, Amasya bu albümün hem ilk sayfalarına yerleşecektir, hem de en çok yere sahip illerin başında gelecektir.

Osmanlı Devleti’nin kaderini belirleyen, sarayın çok önemli yöneticileri bu kentle ilişkili olduğu için kentin adının önüne “Şehzadeler Kenti” unvanı konmaktadır; öte yandan devlet egemenliğini temellerinden sarsan Babai ayaklanmasının önderi Baba İshak’ın mekânı da Amasya’dır. Bulunabilen eserleri yeryüzünün neredeyse bütün dillerine çevrilen Strabon; bilinen aşk imgelerinin çoğundan farklı olarak emekle, kent yaşamıyla, işlevsellikle ve yaşamsallıkla ilişkilendirilmiş bir aşk söylencesinin kahramanları Ferhat ile Şirin’le hemşeridir. İşte bu kent Karadeniz Bölgesi’nin orta kısmında yer almaktadır ama deniz kıyısı olmadığı için iklim bakımından da yaşam kültürü açısından da bir deniz kentinden çok İç Anadolu bölgesinin özelliklerini sergilemektedir.
Dünyaca ünlü gezgin ve coğrafya yazarı Strabon, kendi kentini şöyle tanımlamaktadır:
“… Benim kentim içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem kent, hem kale karakterini kazandırmıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kayalardan oluşmakta ve bu kaya kütleleri dimdik bir biçimde nehre doğru inmektedir... Ve nehrin sahilinde kentin kurulmuş olduğu bölümünde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Kayadan oluşan bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde muhteşem birer kule gibi yükselmektedir. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunmaktadır. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti...”

AMASYA ADININ KÖKENİ

Tarih boyunca şehzadelerin, bilginlerin (alimlerin) ve sanatkarların yetiştiği ve barındığı bir ilimiz. Bu özelliğinden dolayı “Kubbet-ül-Ulema” yani “alimlerin toplandığı yer” ismi verilmiş olup, bu tabir eski pek çok kitapta geçmektedir.
M.Ö. birinci asırda Amasya’da yaşayan tarih ve coğrafya bilgini Strabon’a göre Amazonların kraliçesi Amasis, Amasis şehri manasına gelen “Amaseia” ismini vermiştir.Diğer bir rivayete göre Amasya şehrinin dağlarında elmas madeni çıktığından “Elmasiye” olan bu ismi zamanla Amasya olmuştur. Fransız seyyahı Parrot’un hatıralarında Amasya isminin “Amasiye”den geldiği ortaya atılmıştır. Amasya isminin “Elma diyarı” manasına gelen "Emasiye"den geldiği rivayeti üzerinde de durulmaktadır. 
Bir başka rivayete göre Amasya’yı fetheden Danişmend Ahmed Gazi’nin eşi Ümmü Asiye bu şehirde, oturduğu için “Amasya” ismi ona izafeten verilmiştir. En doğrusu da budur.

AMASYA’NIN KONUMU:

Amasya doğudan Tokat, güneyden Tokat ve Yozgat, batıdan Çorum, kuzeyden Samsun illeriyle çevrilidir. İlin yüzölçümü 5.701 km²dir.
l genelinin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği (rakım) 1.150 m, il merkezinin ise 411.069 m.dir
Amasya'nın tarihi M.Ö. 4000 
senelerine dayanmaktadır. 
 

AMASYA’NIN TARİHİ: 

Hititlerden sonra Asurlar bir süre Amasya’yı işgal ettiler. Hitit başkenti Hattuşaş, Amasya’nın güney batısındadır. 
M.Ö. 6. asırda Pers ve M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı Büyük İskender’in istilasına uğradı. Pontus krallığının başkenti Sinop’a taşınmadan önce Amasya idi. M.Ö. 1. asırda Romalılar Mitridat’ı yenince Amasya, Roma İmparatorluğuna geçti. M.S. 355’te Roma İmparatorluğunun devamı olan Bizans’ın eline geçti. 712’de Araplar, İslam ordularıyla Amasya’yı fethettiler. Fakat bir süre sonra Bizanslılar Amasya’yı geri aldılar. 1071 Malazgirt savaşından kısa bir süre sonra Danişmendoğlu’nun başkenti oldu. Melik Danişmend Ahmed Gazi Amasya’yı fethetti. 
Daha sonra Türkiye Selçuklularının hakimiyetine geçen Amasya'ya bilahare İlhanlılar hakim oldu. İlhanlı genel valisi Timurtaş'ın Mısır'a kaçmasından sonra yetine tayin edilen Büyük Şeyh Hasan vekaleten Alaaddin Eratna'yı Anadolu'ya gönderdi. Bir müddet sonra, Eratna bağımsızlığını ilan ederek Eratna Beyliğini kurdu. 1360'da Şadgeldi, Eratna Beyliğinden ayrılarak Amasya'da Amasya Beyliği'ni kurdu.
Yıldırım Bayezid 1393’te Amasya’yı Osmanlı Devletine kattı. Osmanlılar devrinde “Şehzadeler şehri” olarak isim yapmıştır. Osmanlı sultanlarından İkinci Murad ve Yavuz Sultan Selim Han Amasya’da doğmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed Han 8 yaşında iken Amasya valisi olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman Han sık sık Amasya’ya gelmiştir. İkinci Bayezid şehzadeliğini Amasya’da geçirmiştir. 
1402 Ankara Savaşını Timur Han kazanınca, Amasya’nın teslim olmasını istedi. Amasya teslim olmadı. Timur’un Amasya halkını cezalandırmasını, Amasya’daki alimlere sorduğu 10 sual kurtardı. İlyas Çelebi, Timur’un sorduğu on suali bilince, Timur, Amasya halkını bağışladı. Amasya, Osmanlı Devletini ikinci defa kuran Çelebi Sultan Mehmed'in üssü oldu. Devlette birliğin sağlanmasından sonra Amasya, sancak merkezi oldu. Bir ara Rum eyaletinin de merkez sancağı vazifesi gördü. Sultan İkinci Murad ve İkinci Bayezid gibi Osmanlı sultanları ve bazı şehzadeleri Amasya'da sancağa çıkıp, bir taraftan idare tecrübelerini arttırırken, diğer taraftan Amasya'nın geniş kültür muhitinin ilminden istifade ettiler. 
Osmanlı idaresi altında Amasya, bir çok tarihi hadiselere şahit oldu. Osmanlı Devleti ile İran Safevi Devleti arasındaki ilk barış da, 29 Mayıs 1555'te Amasya'da yapılmıştır. 
Tanzimattan sonra Sivas’a bağlı bir sancak haline getirilen Amasya, İstiklal Harbinde mühim bir yer işgal etmiş, Sivas Kongresine burada karar verilmiştir. Meşhur Amasya Tamimi Türkiye’nin bütün şehirlerine buradan duyurulmuş ve Amasya Protokolü burada imzalanmıştır.

FERHAT ŞİRİN AŞKI

Eski masallar ve hikayelerde anlatılan birçok aşk hikayesi var. Bunlar, uğruna çok büyük fedakarlıklar yapılan ve bazen de sonu hüzünle biten hikayeler. Bu hikayelerden bir de Ferhat ile Şirin’in efsanevi aşkını anlatan hikaye…
Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı MERYEM ’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; meryem vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. İki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.