Hitit Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda yeni bir probiyotik ürün geliştirildi. 
Son yıllarda tüm dünyanın üzerinde durduğu ve bilim dünyası tarafından da öneminin ön plana çıkarıldığı probiyotikler“kullanım bilincinin oluşturulması ve gerçek probiyotik farkındalığının oluşturulması” düşüncesinden yola çıkılarak Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülçin Alp Avcı’nın Moleküler Mikrobiyoloji ve Biyoteknoloji araştırma laboratuvarında ekibiyle birlikte yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılmış olan probiyotik mikroorganizmaların insan sağlığına yararlı etkileri olduğu farklı bir bakış açısıyla değerlendirildi. 
Üstün özellikli probiyotik mikroorganizmaların ortaya çıkarılması ile ilgili çalışmalar yürüten Doç. Dr. Avcı, yeni geliştirdiği ürünün patentini almak için başvuru yapmaya hazırlanıyor. 
Probiyotik, probiyotik mikroorganizma ya da probiyotik ürünlerin öncelikle doğru ifade edilmesinin faydalı olacağını dile getiren Doç. Dr. Avcı, “Probiyotik, aslında insan sağlığına yarar sağlayan bazı özelliklerdir. Probiyotik mikroorganizma ise bu özellikleri taşıyan mikroorganizmalardır. Ve bu mikroorganizmalar bağırsaklarımızda doğal olarak yer alan iyi bakterilerdendir. Ancak her iyi bakterinin probiyotik özellik taşıması gibi bir durum söz konusu değildir. Vücudumuzda bu iyi bakteriler aynı zamanda kötü bakterilerle bir arada yaşamaktadır ve bu bakteriler arasındaki denge çok önemlidir. Bu dengenin bozulması disbiyozis olarak adlandırılmaktadır. Disbiyozis, başta endokrin salgıları, tip 2 diyabeti, kardiyovasküler sistemi ve nörolojik sistemleri etkilemektedir. Hatta son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz metabolik sendrom gelişiminde de önemli rol oynamaktadır. Tüm bunların yanı sıra hepimizin zaman zaman yaşadığı, bazılarında tüm hayatı olumsuz etkileyecek boyutlara ulaşan gaz, şişkinlik, hazımsızlık, ishal/kabızlık, hatta alerjik reaksiyonlara bile bu denge bozukluğunun neden olduğu ile ilgili birçok bilimsel çalışma ile de ortaya konmuştur” dedi. 
Yıllardır özellikle bebeklerdeki probiyotik floranın açığa çıkartılması ve onların probiyotik özelliklerinin ortaya konmasıyla ilgili çalışmalar yürüttüğünü dile getiren Doç. Dr. Avcı, annenin sağlıklı beslenmesinden ve çevresel faktörlere doğrudan maruziyet olmaması nedeniyle, bebeklerdeki probiyotik floranın çok daha iyi olduğuna vurgu yaptı. 
Çevresel faktörler, beslenme, ilerleyen yaş ve en önemlisi stresin bu probiyotik floranın dengesinde bozukluklara sebep olduğunun altını çizen Doc. Dr. Gülçin Alp Avcı, bu bozukluklar nedeniyle hastalıklara daha çabuk yakalanma ya da hastalıkların tedavi edilmesi sırasında tedaviye cevapta önemli rol üstlendiğine dikkat çekerek, araştırmalarda doğru probiyotik mikroorganizmaların ortaya çıkarılması konusunda çalışmalar yaptıklarını bildirdi. 
Probiyotik mikroorganizmaları kullanırken sağlığa olan faydalarını ortaya koyabilmenin önemine işaret eden Doç. Dr. Avcı, “Probiyotik özelliklerini belirliyoruz ve en iyi olanlarını ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu sebeple öncelikle insan orjinli olmasına dikkat ediyoruz ve bebeklerden sağlıklı ve üstün özelliklere sahip probiyotik mikroorganizmaları izole etmeye çalışıyoruz. İzole ettiğimiz probiyotikleri genelde ağızdan kullandığımız için mutlaka midenin asidine karşı daha dirençli olmasını, bağırsaktaki safraya daha toleranslı olmasını, bağırsak hücrelerine çok daha iyi tutunmalarını ve oradaki yaşamsal faaliyetlerine devam edebilmeleri için kötü bakterilerle mücadele edebilecek yetenekte olmalarını istiyoruz. Bu kadarı yeterli mi tabi ki değil. Bizim bakterilerimizin artı avantajları olması gerekiyor ki bu mikroorganizmalar sağlığımıza faydalı katkılar sağlayabilsin. Sadece flora dengesi değil de sağlımıza yönelik de katkıları olmalı. Bağışıklık sistemimizin desteklenmesi, yiyeceklerin hazmının kolaylaştırılması, bazı vitaminlerin sentezlenmesi, hatta kolesterolünün düşürülmesi gibi pek çok fayda sağlayabilecek probiyotik mikroorganizmalar ortaya çıkarılmalıdır. Piyasada çok sayıda probiyotik ürün var. Ancak önemli olan probiyotik mikroorganizmaları kullanırken sağlığımıza olan faydalarını da ortaya koyabilmektir. Ülkemiz adına çok önemli bir adım atıldı ve Sağlık Bakanlığı desteğiyle “antibiyotik farkındalığı” ortaya çıkarıldı. İnsanlar bu konuda bilinçlenmeye başladı. Doğru probiyotiklerin doğru bir şekilde kullanımı ile antibiyotik kullanımı azaltılabilir diyerek çalışmalarımıza devam ediyoruz. Antibiyotik kullanımının az olduğu ülkelere baktığımızda probiyotik kullanımının önemini daha iyi anlayabiliriz” diye konuştu. 
Geliştirdikleri probiyotiklerin piyasadaki formülasyorlardan farkları hakkında da açıklamalarda bulunan Avcı, “Piyasada probiyotikler iki formda satılıyorlar. Birincisi toz halinde ya da ilaç şeklinde kapsüllerin içinde veriliyor. Kişisel olarak bu şekilde kullanımını çok da uygun bulmuyorum. Çünkü toplum olarak ilaca bakış açımız farklı. İlaç olarak değerlendirdiğimizde onu kimi zaman kullanıyoruz kimi zaman kullanmıyoruz. Bazen ara veriyoruz 10 gün kullanmıyoruz. Hastalığa yakalanmayım, bağışıklığım artsın dediğimiz zamanlarda daha çok kullanıyoruz. Yani aslında canımız ne zaman isterse o zaman kullanıyoruz, gibi bir kullanım şekli söz konusu. Bir diğeri ise yoğurt ve kefir gibi süt ürünleri diyebileceğimiz şekilde kullanımı mevcut. İnsanlar yoğurt ve kefirin probiyotik olup olmadığını sıklıkla soruyorlar. Yoğurt gerçek bir probiyotik değildir. Ancak iyi bakterileri içerir. Yoğurt içerisinde sıklıkla bulunan, artık insanların da aşina olduğu Lactobacillus bulgaricus ve Streptococcus thermophilus iyi bakterilerdendir, mutlaka faydaları vardır. Kefir ise probiyotik olduğu söylenir ama maya ağırlıklı bir formülasyondur. Bu sebeple dikkatli kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin bünyesi bir değildir, herkesin florası farklıdır. Gerçek bir probiyotik olduğunu söylemek sanırım doğru değildir. Ancak bağışıklık sisteminin takviye edilmesinde önemli ajanlardır” ifadelerini kullandı. 
Piyasadaki probiyotik ürünlerin içerisinde yer alan bakterilerin kimliklendirilmelerinde eksiklik olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Avcı, “Bu mikroorganizmaların da tıpkı insanlar gibi kimliklerinin oluğunu belirtti. Bu bakterilerin adı, soyadı hatta kütük bilgileri vardır. “Suş” olarak tanımladığımız, bakterilerin nereden geldiğini bilmemizi sağlayan bir tanımlama vardır. Yani bilimsel olarak baktığımızda bir bakterinin cins, tür ve suş kodları vardır ve bu bilgilere ürünlerin üzerinde yer verilmesi gerekir. Ayrıca “bu bakterilerin gerçekten bağırsağa ulaşıp ulaşmayacağı, ne kadar sayıda ulaşacağı, ulaştığı takdir de ne kadar canlılığa devam edip insan sağlığına ne kadar yarar sağlayacağı gibi tüm bilgilerin açık olmadığını düşünüyorum. Probiyotik mikroorganizmalarda önemli olan gerçek probiyotiği bulabilmek ve onu kullanmak gerçekten faydalı. Probiyotiklerin belli başlı özellikleri var. Piyasada çok sayıda probiyotik ürün var. Yanlış mı? Yanlış demek doğru olmayabilir ancak eksiklikleri vardır. Kimliğini bildiğimiz birey, ne yapacağını, nelere yarar nelere zarar vereceğini bildiğimiz canlıdır. O yüzden kimliğinin doğru adlandırılmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Aslında özelliklerini bildiğimiz probiyotik mikroorganizmaları kullanmamız gerekir. Her probiyotik herkese iyi diyemeyiz” şeklinde açıklamalarda bulundu. 
Özellikle çocuklarda çok fazla salgınlar yapan viral etkenler nedeniyle gelişen diyare (ishal) sonucunda bağırsak florası ciddi bir şekilde bozulmaktadır. Bu konu ile ilgili çalışmalar da yürüten Doç. Dr. Avcı, şunları kaydetti: “Hastalıklı bir ortamda hayatta kalmayı başarabilen mikroorganizmalar eğer diğer probiyotik özelliklere de sahipse, bizim için çok değerlidir, üstün özellikli bir mikroorganizmadır. Bu mikroorganizmaların ortaya çıkarılması ve probiyotik ürünlerin içerisinde yer alması ana hedeflerimiz arasında yer alıyor. Bizim elde ettiğimiz probiyotik ürün, zorlu koşullarda hayatta kalabilen, mide asidine ve safraya tolerans gösterebilen, bağırsak hücrelerine tutunmada birçok bakteriye göre daha başarılı olan, kolesterolün uzaklaştırılmasında rol oynayan probiyotik bakterileri içeren raf ömrü uzun bir süt ürünüdür. Bir raf ömrüne sahip olduğu içinde insanlar tarafından kullanımında devamlılığı olacağından bağırsaklarda probiyotik bakterilere önemli bir yer edindirilmesine imkan sağlayacaktır.” 
Doç. Dr. Avcı, kullanılan probiyotik ürünlerin ilaç olmadığını vurgulayarak, probiyotik ürünlerin sadece takviye edici gıda olarak kullanılması gerektiğini ve herhangi bir rahatsızlığı olan kişilerin mutlaka hekim kontrolünde kullanması gerektiğini sözlerine ekledi.