Almanya basını TAKAS teşhisi koydu. Bild Gazetesi’nin haberine göre; Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, Türkiye’de tutuklanan Türk asıllı Alman gazeteci Deniz YÜCEL’in, 15 Temmuz 2016’daki darbeden sonra Almanya’ya kaçan Türk askerlerle takas edilmesini önerdi. Türk asıllı Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem ÖZDEMİR, Angela MERKEL’i Türkiye’ye yumuşak davranmakla suçladı. Takas gerçekleşmedi! Almanya, Türkiye ile AB müzakerelerinin askıya alınması yönünde adımlar attı. Türkiye’ye gelmeyi düşünen turistleri uyardı, “gitmeyin” çağrısı yaptı.

Tayyip Erdoğan, 16 Nisan 2017’deki Referandumdan önce, Avrupa’daki Türk seçmenlere hitap etmek üzere, AB ülkelerinde mitingler düzenlemek istemişti. Erdoğan ve devlet bakanları Avrupa’da konuşturulmadılar. Salon kiralamalarına engel olundu, hatta kovuldular. Türkiye’nin iç siyasetinin Avrupa’ya taşınmasını istemeyen ve kendi ülkelerinde seçim yapacak olan ülkeler, defalarca AKP Hükümeti’ni uyardılar. Türkiye’de basın-yayın organlarının % 99’unu elinde tutan iktidar, 7/24 yayın politikasını Avrupa’da uygulayamadı. Tayyip Erdoğan, Hollandalı ve Alman siyasetçilere “Nazi” benzetmesi yaptı. AB ülkeleri, tutuklu gazetecileri gerekçe göstererek Tayyip Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’nin, AB’ye giremeyeceğini söylediler.

FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle, ABD uyruklu din adamı Andrew Craig Brunson, İzmir’de tutuklandı. Tayyip ERDOĞAN, Donald TRUMP’ın tutuklu papazın serbest bırakılması isteğine karşılık: “Sizde de bir papaz (Fethullah Gülen) var. Ver papazı, al papazı” dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Heather Nauert, böyle bir yola girmeyeceklerini söyledi, TAKAS gerçekleşmedi. Bu arada ABD’de tutuklu bulunan Reza ZARRAB ve Halkbank Genel Müdür Yardımcısı M. Hakan Atilla’nın yargılanmasını ucu, eski AKP’li bakanlara kadar dayandı. İleride ABD ve Türkiye arasındaki krizin daha da derinleşmesi muhtemel görünüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel MACRON bir röportajında, “Dünya liderliği o kadar havalı değil, 10 günde bir Erdoğan’la konuşmak zorundayım” dedi. Sözleri Türk medyasında yer bulan Macron, kısa sürede ağız değiştirerek “Türkiye’nin bölgede önemli bir partner olduğunu” açıkladı. Görünen o ki, Türkiye’de tutuklu bulunan Fransız gazetecinin serbest bırakılmasını isteyen Macron, çark etmek zorunda kalmıştı. Fransa Dışişleri Bakanı J. Y. Le Drian 14-15 Eylül tarihlerinde Türkiye’ye geldi. Ve 15 Eylül’de tutuklu Fransız gazeteci Loup Breau serbest bırakıldı. Mucize gibi!

Bir başka mucize de Erzurum’da gerçekleşti. Kocası FETÖ davasından 15 aydır tutuklu bulunan Nazife KAYACI, koruma engelini aşamayınca “ağaca çıkarak” Tayyip Erdoğan’a seslendi. Kadını yanına çağırtarak dinleyen Erdoğan, dosyanın incelenmesini istedi. Tutuklu Yarbay Ramazan KAYACI, 13 gün sonra yapılan duruşmada “mahkeme kararıyla” serbest bırakıldı. Mucize işte! Yakınları ağaca çıkamayan “adalet mağdurları” ise hapishanelerde çürümeye devam ediyorlar…

AKP’li Belediye Başkanları’nın İstifası: FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra 58 AKP’li belediye başkanı, 608 belediye meclis üyesi hakkında soruşturma başlatıldığı açıklanmıştı. Ancak şu sıralar çok daha sert bir operasyon yapıldığı görülüyor. 2004’ten beri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yürüten Kadir TOPBAŞ, 22 Eylül’de istifa etti. AKP’li büyükşehir belediye meclis üyeleri, Kadir Topbaş’ın onaylamadığı imar tasarısını, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında geçirerek Kadir Topbaş’a meydan okudular. Şekil olarak bunun üzerine istifa etmiş gibi görünen Topbaş, her zamanki gibi tartışmaya mahal vermeden, nezaketli bir tavır takınarak, partisi AKP ve lideri Erdoğan’a bağlılık vurgusu yaptığı veda konuşmasıyla başkanlıktan ayrıldı.

Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk KAVURMACI, hali hazırda FETÖ’den tutuklu yargılanıyor. İddiaya göre darbe gecesi ABD’de bulunan TOPBAŞ, Türkiye’ye döndükten sonra AKP grubunun saygısını yitirmişti. Kimilerine göre damadı da REHİN alınmıştı.

Damadı FETÖ’den tutuklanan AKP’li eski bakan Bülent ARINÇ ise parti içi muhalefetin üstüne sünger çekmiş gibi görünüyor! Darbeden sonra Arınç, “İsterseniz bana ‘ahmak’ diyebilirsiniz ama FETÖ’nün terör örgütü olduğunu 15 Temmuz’da anladım” demişti. Damadı Ekrem YETER ise mahkemede, kayınpederinin isteğiyle Fethullahçı Cemaatin derneğine başkanlık ettiğini açıkladı.

Bu arada Bülent ARINÇ ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih GÖKÇEK arasındaki savaştan, Arınç’ın galip çıktığı görülüyor. Melih Gökçek, “metal yorgunu” olmadığını ve Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine istifa ettiğini açıkladı. Gökçek’le ilgili FETÖ iddiaları bir yana… Twitter hesabı üzerinden sağa-sola, hatta Amerikalı yetkililere saldırması diğer yana…

Zorla istifa ettirilen AKP’li Belediye Başkanları furyası, giderek büyüyor. Önceleri, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığından ayrılmayacağını açıklayan Recep ALTEPE, bir süre sonra istifa etti. Ancak en keskin istifayı, Balıkesir Belediye Başkanı A. Edip UĞUR yaptı. İstifa dayatmasına uzun süre direnen Edip Uğur, yaptığı toplantıda ailesinin tehdit edildiğini ve istifaya zorlandığını açıklayarak ağladı. Hem belediye başkanlığından, hem de AKP’den istifa etti.

Haklı olarak pek çok kişi aynı şeyi soruyor: İstifası istenen belediye başkanlarının yasal bir suçları var mı? Varsa, zorla istifa ettirilmek yerine, bu insanlar neden bağımsız yargıya teslim edilmiyor? Tabi, bağımsız yargı varsa…

15 Temmuz’dan beri ilginç şeyler oluyor. FETÖ’den aranan kişiler bulunamayınca, akrabaları tutuklanıyor. Elbette, Türkiye’de akrabalık bağlarının sıkılığı düşünüldüğünde, yakın akrabaların toplu olarak suça bulaşmış olmaları muhtemeldir. Ancak teknik olarak suç, kişiye özeldir ve akrabasının tutuklanması için, bariz delillerin olması zorunludur. Örneğin, Fethullah Gülen’e bağlılığını her fırsatta açıklayan eski futbolcu ve AKP milletvekili Hakan ŞÜKÜR, darbeden sonra ABD’ye kaçmıştı. Onu yakalayamayınca, babasını yakaladılar.

Buna benzer yakalama olaylarıyla ilgili, basında pek çok haber çıktı. İktidarın anlamadığı şey şu: Halk tarafsız ve güçlü bir yargı istiyor. Elbette, FETÖ mensupları sert şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak bütün suçlamalar, sağlam ve reddedilemez delillere dayanmalıdır. Bir tek kişi bile, suçsuz yere hapiste yatmamalıdır.

İçinde bulunduğumuz kaotik devlet yönetiminin yansımaları, Türkiye ile Dünya arasında derin çukurlar oluşturuyor. Hem demokratik değerlerden kopuş, hem de terör endişesiyle Türkiye’ye gelen turist sayısında hızlı bir düşüş yaşandı. Bunun ekonomiye yansıması çok acımasız oldu. Enflasyon arttı, her şeye zam geldi. Tarım politikası olmayan AKP Hükümeti, verimli topraklara sahip koskoca Türkiye’de çiftçiliği öldürdü. Sonunda, Bosna’da binlerce insanın katili olan Sırp kasaplarından “et” ithal etmek zorunda kaldılar.

Güney sınırlarımızın ardında ise hareketlilik sürüyor. Türkiye, güvenlik kaygılarının neticesi olarak, Fırat Kalkanı harekâtından sonra, İdlib’e de askerî bir harekât yapmak durumunda kaldı. Ayrıca, Irak’ta BARZANİ’nin yasadışı olarak yaptığı referanduma dâhil ettiği Kerkük, Irak ve İran’la yapılan işbirliğinin neticesinde, ABD beslemesi peşmerge kuvvetlerinden temizlendi. Çok ciddi bir risk, bu şekilde atlatılmış oldu. Ancak Suriye ve Irak’ta suların durulması, on yıllar alacak gibi görünüyor.

Sonuç olarak geldiğimiz durumun sebeplerini artık biliyoruz. Başarısız bir dış politika… Başarısız bir iç politika… Başarısız bir tarım politikası… Başarısız bir eğitim politikası… Elimizde kalan, adaleti olmayan sembolik bir ülke!

Buna rağmen ATATÜRK’ün liderliğinde işgalden kurtarılan topraklarımızda, 29 Ekim’de ilan edilen Cumhuriyet rejiminin son kırıntılarını korumaya çabalıyoruz. Küllerimizden yeniden doğana kadar… Sanırım Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutlayan Türk Halkı’nın en büyük gücü, formalite gereği “sap gibi duran” mutsuz yüzlere karşı onurlu duruşunda saklıdır. Yapılan bütün haksızlıklara karşı, sokaklarda Türk Bayraklarını coşkuyla sallayan ve bundan onur duyan mutlu yüzler… İşte bununla asla savaşamazsınız!