Büyük düşününce,varoluşun ve yokoluşun nokta kadar anlamı var...Bilim insanları, Güneş Sistemimize bir milyar yıl ömür biçiyor. Bu sürenin sonunda, enerjisini tüketen Güneş, büyük bir patlamayla Dünya’yı da içine alarak yutacak ve her şey son bulacak. Ancak Dünya’daki insan türünün çok daha önce yok olacağı öngörülüyor. Bu varsayıma göre birbirini acımasızca katleden insan türü, bozduğu iklim dengesini tekrardan yerine koysa bile kaçınılmaz sona boyun eğecek. Hayatın anlamı, yukardan bakınca böyle olsa da insanlar birbiriyle savaşmaya doymuyorlar.

Dünya’yı enerji tüccarı bir grup zengin şirketin eline teslim eden insanoğlu, sözde seçimler yaparak kukla politikacıları seçiyorlar. Kukla politikacıların her biri, pek çok şeyi çözemeden görevlerini tamamlıyorlar. Savaşlar yüzyıllardır sürüyor... Çemberi daraltınca, ülkemizi görüyoruz; Türkiye. Burası, son zamanlarda, “umut” kelimesini kaybetmiş insanların ülkesi... Diyorlar ki: “Kurtuluş Savaşı’ındaki Kuvayi Milliye ruhuna sahibiz.” Diyorlar ki: “Tek yumruk olursak, her şeyin üstesinden geliriz.”
Kulağa hoş geliyor; ancak... O zamanlar Mustafa Kemal vardı Anadolu’ya yeniden hayat veren. O zamanlar Anadolu’nun vefakar, cefakar, fedakar insanları vardı. O zamanların din adamlarının pek çoğu milliciydi; akıllarını işgalcilerin cemaat imamlarına satmamışlardı. Henüz içimizdeki düşmanlar bu kadar çoğalmamıştı, düşman bile kendini bu kadar sinsice gizlemiyordu...
Kurtuluş Savaşı’nın galibiyeti, lideri Mustafa Kemal ATATÜRK’le yeniden var edilmiş Türk Ulusunun başardığı büyük bir mucizeydi. Ancak tarih ne aktörleriyle ne de dönemin şartlarıyla birebir aynı olmayacaktır. Bugünün koşulları çok daha farklıdır ve ortada muazzam bir karmaşa vardır.

TERÖR belası, 21.yüzyılın vekalet savaşlarıyla vücut bulmuştur. Dünya’yı yönetmekten aciz, insanlığını yitirmiş, ruhsuz politikacılarını parmağında oynatan Enerji baronları, insanlığı katletmektedirler. Emperyalist Devletler, önce gözünü diktikleri Afrika ve Ortdoğu ülkelerinde iç savaş çıkararak terör örgütleri yaratıyorlar; ardından da güya tarafları barış masasına oturtmaya çalışıyorlar. Sonra herkes bu senaryoyu yutuyormuş gibi yapıyor, uzun süreli görüşmeler yıllara yayılsa bile sürüncemede kalmaya devam ediyor. Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere sömürge devletleri bir yandan enerji kaynaklarını ele geçirme peşindeler, diğer yandan da teröristlere gizli ya da açıktan silah satarak mazlum ülkelerin iç savaşlarını canlı tutmaya çalışıyorlar...
İsrail’in1948’de kurulmasıyla başta Filistin’le olan savaşı 68 yıldır devam ediyor. Kıbrıs meselesi I. Dünya Savaşı sonrasından başlayıp, 1974’te KKTC’nin kurulmasına kadar en çalkantılı dönemlerini yaşadı. Son 42 yıldır ise Türkler ve Rumlar arasındaki müzakerelerden hiçbir sonuç çıkmadı. Genel itibariyle II.Dünya savaşından sonra Ortadoğu’da başlayan karışıklıklar, hızını artırarak devam ediyor. Eskiden Beyrut’ta, Filistin’de patlayan bombalar, artık Irak, Libya, Suriye’ye ve oradan da Türkiye’ye sıçradı.

Geçmişte İngiltere’nin Ortadoğu’da üstlendiği “kötü adam” rolünü, ABD kaptı. 2000 yılındaki Başkanlık seçimlerinde Al Gore daha fazla oy almasına rağmen, George W.Bush isimli zırdeliyi “başkan” yaptılar. Şimdilerde ırkçr-ayrımcı Trump ile şanslarını deniyorlar. Neler yaptı bu “deli politikacılar ülkesi” ABD?
ABD, Rusya’ya karşı Taliban’ı yarattı.
ABD Türkiye’ye karşı PKK’yı yarattı.
ABD, Güney Amerika ülkelerinin pek çoğunda iç savaş çıkardı.
ABD, Japonya’ya atom bombası attı.
ABD, BOP projesini sürdürerek önce Irak, sonra Libya ve en sonunda Suriye’yi parçaladı.
ABD’nin milli haber alma teşkilatı CIA, tam bir terör örgütü gibi çalışıyor. CIA ile ilgili yazılan o kadar çok kitap var ki, adeta ihbar niteliğinde... CIA yıllarca siyasi suikastlar yaptı, kendi ülkesinin Başkanını bile öldürdü. J.F.Kennedy’nin şüpheli ölümü, Marilyn Monroe, John Lennon hatta son iddiaya göre Curt Cobain’in ölümünden bile CIA sorumlu tutuluyor. Siyasete, enerji baronlarının keyfine göre yön veren CIA, Küba lideri Fidel Castro’ya tam 638 kere suikast girişiminde bulundu ama beceremedi. Türkiye’ye konuşlandırdığı FETÖ militanları da 15 Temmuz’daki işgal girişimini beceremeyince deşifre oldu. Irak ve Suriye’de IŞİD’i yaratıp kelle kestirdiler ama Rusya ve Suriye’nin direnişine tosladılar. Yemen’de ise koalisyon güçleri, Suudi Arabistan’la birlikte masum halkı bombalıyor, emperyalist devletler susuyor...
Tüm bunlara karşın; ABD’nin devlet yetkilileri savaş suçlusu olarak yargılanmadılar; yargılanmaları teklif dahi edilemiyor. İngiltere ise Körfez krizinde ölen 179 İngiliz askerlerinin hesabını, dönemin başbakanı Tony Blair’den sormak için Chilcot raporunu hazırladı. Tony Blair’i savaş suçları mahkemesine göndermek için bu raporu 7 yıllık bir çabayla oluşturan Sir John Chilcot’u tebrik etmek lazımdır. Zira ABD’de savaşın gerçek mimarı baba-oğul Bush isimli başkanlarla ilgili böyle bir rapor hazırlayacak cesarette bir şahıs henüz ortaya çıkmamıştır...İngiltere’nin Irak işgali sırasında ölen asker sayısı 179 idi. Türkiye’de her gün askerler, polisler, siviller ölüyor. PKK’nın 40 yıldır süren katliamları, son birkaç yılı da eklersek 50 bin kişinin ölümüne yol açtı. Türkiye’nin stratejik düşmanı ABD, tüm terör örgütleri gibi PKK’yı da destekleyerek silahlandırmaya devam ediyor.

Ve Türkiye’de bir yıldır bombalar daha yoğun olarak patlıyor. IŞİD, PKK, FETÖ derken koskoca bir ülkenin geleceğini kararttılar. Bu kadar kan ve gözyaşı varken, MUHALEFET ne yapıyor? Yaptıkları belli; AKP’nin Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ın yarattığı gündemin peşinden koşuyorlar...
Erdoğan bir sabah uyanıyor; “kadınlar normal doğum yapmalı, sezaryen ihanettir” diyor.
Erdoğan başka bir sabah uyanıyor; “çocuğu olmayan kadın yarımdır” diyor, Türkiye’nin gündemi değişiyor. Kukla Basın ve Muhalefet Partileri sabahtan akşama kadar oyuna gelip suni gündemi tartışıyorlar. Cumhurbaşkanı susmuyor, sürekli bir tartışma ortamı yaratmaya devam ediyor. Atatürk ve İnönü’yü kastederek “iki ayyaş” demesiyle kalmadı; yine bir sabah uyandı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu LOZAN Antlaşması’nı “bize başarı gibi yutturduklarını” söyledi. Yutturanlar kim, belli: ATATÜRK ve İNÖNÜ...Tüm bunlar yetmezmiş gibi, TBMM’den ATATÜRK’ün asker üniformalı resmi kaldırılıyor, Osmanlı Padişahlarını anma seramonileri düzenleniyor ve Padişah resimleri asılıyor...

MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ, son yaptığı BAŞKANLIK açıklamasıyla siyasi hayatını sonlandırmıştır. Kendi partisine Kurultay yaptırmamak için, AKP’ye 15 Temmuz’dan beri her türlü tavizi veren Devlet BAHÇELİ, AKP’nin bile gündeminde olmayan Başkanlık tartışmalarını yeniden açarak, Referandum için gerekli 330 milletvekilinin tamamlanmasının taahhüdünü vermiştir. Tarlada altın bulmuş gibi bu teklifin üstüne atlayan AKP iktidarı, şayet Başkanlık rejimini de MHP’nin desteğiyle getirebilirse, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti fiilen son bulacaktır.
CHP ise her zamanki gibi “kınama partisi” olma işlevini devam ettirmektedir. Aslında 15 Temmuz’dan sonra adil yargılanmaların yok edildiği bir süreç yaşanmakta, CHP bu konuda ciddi bir muhalefet ve önemli çalışmalar yapmaktadır. Ancak Parlamentoda yeterli çoğunluğu bulunmayan CHP’nin yapacakları oldukça sınırlıdır ve “konuşma” dışındaki eylem yeteneğini de çoktan yitirmiştir.

Yüzyıllardır süren insanlık tarihi içerisinde, ATATÜRK’ün büyük bir çabayla kurduğu çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti, bir yıldız gibi parlamaktadır. Bu Cumhuriyetin içerisinde bir kadın olarak doğmak, nefes almak, yaşamak bir ayrıcalıktır. Birey olmaktır, insan olmaktır, hayata tutunmaktır. Sadece kadınları değil, erkekleri de “kul” olmaktan çıkarıp “birey” yapmıştır Cumhuriyet. Özgür kılmıştır, insanca yaşayacağı bağımsız bir bir ülke vermiştir...
Nankörlerin ancak yitirdikten sonra anlayacağı bir değerdir; Özgürlük...