Günde milyonlarca enformasyona maruz kalıyoruz. İlgi alanımıza giren girmeyen pek çok mesaj alıyoruz. Kendimiz paylaşımlarda bulunuyoruz. Yani enformasyon üretiyoruz.
Gelişen teknolojilerle birlikte ortaya çıkan bilişim sistemleri, iletişim mecraları bizi adeta bir bombardıman ortamında tutuyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, günümüzde insanların ortalama yedi saati ekranlar karşısında geçiyor. Bu yedi saatlik ekran buluşması sanılmasın ki televizyon veya sinema perdesi karşısında geçiyor. Yedi saati telefon, tablet ve bilgisayar ekranlarında tüketiyoruz…
Bilinçli tüketici olabilmenin öneminden dem vuruyoruz, obezitenin zararlarını öğreniyoruz. Nedir öbezite, tanımını çok basit ve yalın bir şekilde yapabilecek olursak: çok yemek ve az hareket etmek değil mi?
Eritemeyeceğimizden fazla yiyince kilo alıyoruz. Bu kilolar artık taşıma kapasitemizi aşıyor ve bizi her türlü hastalığa açık hale getirebiliyor.
Gıdaların fazla tüketimi ile kurduğumuz bu obezite ilişkisini enformasyonun dengesiz tüketimi ile de kurmamız gerekmez mi?
Artık muhatap olduğumuz bilgiyi, mesajları taşıyamaz hale geldiğimiz bir dünyadayız. Bunun için bilgiyi tüketirken seçici ve sorgulayıcı olmak mecburiyetindeyiz.
Batı, 1920’lerden beri yani kitle iletişim araçları yaygınlaşmaya ve mesajlar hızla çoğalmaya başladığı zamanlardan günümüze bunu yapıyor. Yapıyor da peki bu çağın hastalıklarından kurtulabiliyor mu? Bu tartışılır.
Günümüzde en çok yakınılan konuların başında bağımlılıklar geliyor. Sigara, içki, kumar, bahis, uyuşturucu bağımlıklarına bir de ekran bağımlılığı eklendi. Buna dijital oyunları ayrıca eklemek lazım. En azından bu bağımlılıkları azaltmak bakımından okur-yazarlıklarımızı “medya”, “sosyal medya”, “dijital medya” bağlamlarında yeniden ele almak, gözden geçirmek durumundayız. Çünkü okuryazarlık sadece harflerle ünsiyet kurmaktan çok öte bir yere gideli yüzyıl oldu.
Aileler çocuklarının ekran başından ayrılmadığından, dersleri ile bağlarının koptuğundan, sosyal hayattan uzaklaştığından çokça yakınıyorlar. Yakınan ailelerde ebeveynlerde de benzer bir eğilim ne yazık ki var. Ekran ünsiyetimizin bilinçli olması için hem ailede, hem de okulda artık okuryazarlık öğreniminin değişmesi gerekiyor, buna bir de medya okuryazarlığının, özellikle sosyal medya kullanımının eklenmesi gerekiyor. Kuşkusuz ki, bunu da bilinçli bir şekilde yapmak, çocuklarımıza eleştirel yaklaşımı kazandırmak lazım.
Vakit geri getirilemeyecek, yeniden kazanılamayacak kadar önemli. Günde ortalama yedi saatin ekran başında geçiriliyor olması herkes için önemli değil mi?
Geçtiğimiz hafta sonunu Gümüşhane Üniversite’nde geçirdik. İletişim Fakültesi Gazetecilik Kulübü davet etti. Gittik. Çok ilgili, gözleri ışıl ışıl, hepimizin umudu gençlerle birlikte olduk. Bu konularda konuştuk, soruları cevapladık.
İlerde mesleklerinin profesyonelleri olacak gençlerimizle iletişim sektörünün geleceği üzerine konuşmak gerçekten verimli oldu.
Çok değerli Rektörümüz Prof. Dr. Halil İbrahim Zeybek Fakülteye büyük önem veriyor. Bu fakültenin başarılarına da yansıyor. Fakültenin birçok yarışmadan ödülleri var. Ödüller de gençlerimiz için güzel birer teşvik vesilesi. Fakültelerimiz arasındaki yarış ve rekabetin bir unsuru. Mesleki gelişmenin muharriki. Bu nedenle her ödül değerli.
Rektör Halil İbrahim Zeybek, Dekan Müge Yılmaz ve ekibine böyle güzel ve dolu bir hafta sonu etkinliği için çok teşekkür ediyorum.