Küçükken, anneannem “kara saçlı kara gözlü kızım” diye severdi beni. Bir de öğüt sıralardı arkasından:” hep kara kara bak!” Ben de hep kara kara baktım hayata, gözlerimi karartarak, istediğimi alana kadar savaşarak. İnsanların görmediği yerlerde ağlayarak güçsüzlüğümü sakladım. Ama sanki bu aralar bir şey eksik. Biri eksik…
Siz de olur mu böyle şeyler? Birinin yüreğini özler misiniz mesela? Size ait olmasa bile göğüs kafesine çarpan kalbinin sesini dinlemeyi? Cennetin o sert şaraplarını andıran kokusunu? Uyurken ki çocukluğunu? Size; kara kara bakmayı unutturan birini özler misiniz? Sözüm sizde ne kadar etkili olur bilmem ama bence özlemeyin… İnsanın içi acıyor.
Zaten herkes de size öğüt vermeye meraklı; değil mi? Biri der gözün kara olsun, diğeri der özleme, öbürü unut. Öğütler çok güzel de türküler izin vermiyor, anlamıyorlar. Bağlamanın tınısına Olgun Beyin “tut elimden yak beni” diyen sesi eşlik ettiğinde tüm öğütler gidiyor. Anneanne sözleri, arkadaş tesellileri, iftardan sonra tek şekerli kahvenin acımsı rahatlığı… 
Ramazan ayında baş ağrısı yaratır benim sorularım. Merak ediyorum sadece. Benim gibi olan başkaları var mı diye. Karalıyorum öylesine bir şeyler. Sonra diyorum ki; kime ne bunlardan? Sonra da bu yazıların kime ait olduğunu bir an da anlıyorum. 
Bu yazılar bizim. Aşıkların, güçlülerin, sarhoşların, oruç tutanların, namazdan sonra duasında “onun” adını ananların…
Yürekler Allah’ın elindedir, Yaradan’dan başkasını çok seversen sizi onsuz bırakır derler. Eğer ki bizim yüreğimize onun sevgisini koyduysa kendisinden çok sevelim diye değil, sadece insan olduğumuzu hatırlatmak içindir. Biz bilmeyiz, “O” bilir. Gidip de beni sev diyemeyeceğimize göre sevdiğinizin yüreğini Allah’tan isteyin. Verse de vermese de emin olun bize armağandır…
Allah’ın aşkını hatırladığınız güzel Ramazanlar diliyorum hepimize…