Serik lisesinde çalışırken hem Serik lisesi futbol takımını hem de Serikspor’u çalıştırıyordum. 1975 yazında Antalya Okullararası futbol şampiyonasında Antalya’da Dokuma sahasında Antalya Çağlayan lisesi futbol takımını 2-0 yenmiştik.

Maçta kavga çıktı. Seyirci ve futbolcuları zorla ayırmıştım.  1976 Eylül ayıda tayinim Çağlayan lisesine çıktı. İlk gün Çağlayan liseli öğrenciler bana “faşist Mehmet Özata gelmiş” diyerek tepki gösterdiler. Ben fazla önemsemedim ama çocuklara “Bakın gençler, ben faşist filan değilim. Okula, kışlaya ve camiye politika girmesin diyen” ilkeli bir öğretmenim” dedim. Zor kabullendiler tabii. 
Yaklaşık bir ay Beden Eğitimi derslerinde DSİ’den ve karayollarından dozer getirterek 
öğrencilerle ot bürümüş futbol sahası, basketbol sahası ve voleybol sahalarını temizledik. 
Sonra yeni bir futbol takımı kurdum. Bir sene sonra kurduğum futbol takımı finalde Antalya lisesini yenerek şampiyon oldu. 
O yıllarda Antalya lisesi seçilmiş özel bir liseydi. Civar il ve ilçelerde ancak 5-10 sene öğretmenlik yapanlar Antalya lisesine gelebiliyordu. Ben bir sene önce Antalya lisesi müdürü Ziya beye, “Hocam beni bir sene sonra Antalya lisesine alır mısınız?” dedim. 
“Alırım “dedi. Çok şaşırmıştım. 
Meğer Serik lisesinde İngilizce öğretmeni Nihal hanımın ağabeyi imiş Ziya bey. 
Nihal hanım, “aman abi Özata’yı kaçırma, o tam bir görev adamıdır.” demiş.
1977-1979 yılları arasında Antalya lisesinde hem idareci, hem tarih öğretmeni hem de beden eğitimi öğretmeni olarak çalışıyordum. Anarşi bir felaketti. Her gün 25-30 kişi öldürülüyordu. Sol örgüt militanları okul dışında benzin dökerek tutuşturdukları araba lastiklerini duvar üzerinden okul bahçesine atarak her gün olay çıkarıyorlardı. İdareci arkadaşlarla olayları önlemeye çalışan beni de gece telefon açarak tehdit ediyorlardı. 
Ben de “kardeşim ben her akşam dışarlarda geziyorum, erkekseniz teke tek gelin hesaplaşalım, dediğimde ama sen judo, karate biliyorsun” diyerek telefonu yüzüme kapatıyorlardı. Askerlik dersine giren Albay hocam bir gün yanıma gelerek, “Mehmet hocam bana her gün bir saat askerlik dersi koymuşlar, lütfen şunu düzeltir misin?” dedi. 
Baş üstüne Albay’ım dedim, düzelttim. 
Ertesi gün Albay’ım, “Mehmet bey bana bir vesikalık resim ver dedi. Ertesi gün bana Lara’daki orduya ait Karpuzkaldıran askeri kampının kartını verdi. Çok sevinmiştik. Her hafta sonu eşim ve çocuklarımla beraber belediye otobüsüyle Karpuzkaldıran tesislerinde denize giriyor, keyfediyorduk. 
Sanırım Antalya’da benden başka kimsede böyle bir kart yoktu. 
Ben lisede fen sınıflarının muaviniydim. 1978 sonunda bir öğrencimiz lise sonda Fizikten bütünlemeye kaldığı için Hava Harp Okuluna giremiyormuş. Müdürümüz “Mehmet hoca şunu düzelt te bu çocuk Hava Harp okuluna alınsın” dedi. 
Ben “ Ne diyorsunuz müdür bey, böyle bir şeyi bana nasıl teklif edersiniz?” dedim ve düzeltmedim tabii. Ertesi gün başta Garnizon komutanı, Antalya Milli Eğitim Müdürü ve Antalya valisi okula gelerek beni üstü kapalı tehdit ederek düzeltmeyi yapmamı istediler.
“Ben de, beyler böyle bir sahtekarlığı bana teklif ettiğiniz için sizleri kınıyorum, isterseniz memuriyetten istifa ederim” dedim. Yapmadım tabii. 
Ertesi gün eşim ve çocuklarımla Karpuzkaldıran’a gittiğimizde kampa giriş kartımın iptal edildiğini söyleyerek bizleri kampa almadılar.  
Lisede sürekli derslere geç gelen öğrencilere kızardım. Bir gün Antalya Devlet Hastanesi baş tabibinin oğlu sevdiğim bir öğrenci derse 15 dakika geç geldi. İçeri aldım, öğrenci kulağıma “Hocam Fenerbahçe başkanı Faruk Ilgaz Antalya’da kaza geçirmiş, hastanede yatıyor. Biliyorum siz Galatasaray”lısınız, kızmayın lütfen, babamla beraber onu ziyaret ettiğimiz için geç kaldım.” dedi. Ben de “Kaza için çok üzüldüm evladım, çok iyi yapmışsınız, öğleden sonra beraber ziyarete gidelim” dedim. Öğleden sonra sarı lacivert çiçeklerden oluşan bir buket yaparak Faruk beyi ziyarete gitmiş ve acil şifalar dilemiştik.
Bir gün çok sevdiğim bir edebiyat öğretmenimiz ağlayarak odama gelmiş, “Gel mehmet bey, adi çocuklar tahtaya bak ne yazmışlar?” diyerek beni sınıfa götürdü.
Öğrenciler kocaman harflerle sınıf tahtasına, babası yeni ölen hocamız için 
“Dedemiz öldü yaşasın hocamız trolom” yazmışlar. (Hocam çok kızdığında öfkeyle “Otur oğlum” diyeceğine trolom” derdi. Ben hocam bunda kızacak bir şey yok, öğrencileriniz size uzun ömür dilemişler” dedim. Karşılıklı gülüşüp çocukları affetmiştik. 
1978-1979’larda Türkiye’de korkunç bir akaryakıt sıkıntısı vardı. Mobil’in Antalya satış mümessili rahmetli Cengiz Aktuna’ya rica ederek bir ay ara ile iki tanker Gazyağını bidonlarla okulda öğretmen arkadaşlara dağıtımını yapmıştım. 
Daha sonra Cengiz Aktuna Mersin’e Çukurova Bölge Müdürü olarak atandı ve benim de 
Mobil’e girmemi sağlayarak Batman’a tayin ettirdi. Bu vesileyle ben de öğretmenlikten istifa ederek Mobil’ci olmuştum. Cengiz Aktuna’yı sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.  

                            18 Mayıs 2023 / Mehmet Özata