Vefatından önce verdiği röportajında “23 yılım geçti Almanya’da, devlet görevlisi bir Allah’ın kulu aramadı. Her sene öldü haberim gelirdi memleketimden. Kime gönül koyacağım, gönül bilene konulur, gönül bilmeyende gönül yok ki ne koyacaksın oraya. Öldü deyince ne yapacaksın, türkü söyleyeceksin. ‘Hoyratı alemde kadere boyun, zulmeyledi felek, büktürdü bana” deyi bir mayaydı bu” demişti. 23 yıl so...nra ilk temas devlet sanatçılığı teklifiyle geldi, kabul etmedi; “Biz bu devletin sanatçısıyız zaten, ayrıca devlet sanatçılığı ne demek, ayrımcılık bu” dedi.
'Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görünme” diyerek kimseyi kırmadı, aldı sazı eline.
İflah olmaz bir Atatürk aşığıydı. “Atatürk medeniyet ışığını yaktı” diyen Ertaş, en çok onun kadın-erkek eşitliğinden yana duruşuna vurgu yapıyor. “Kadın-erkek eşit değil, kadın erkekten evvel” diyen de o, “İki büyük nimetim var, biri anam, biri yârim” diyen de.
Üstadın uhrevi hayata bakışı da bir bilge, bir ermiş derinliğindeydi. Şu dizeler ona ait: “Suçun sorumlusu ruhtur, vücudun günahı yoktur, şüphesiz ki her can haktır, incitme canı incitme”.. Devam ediyor; “Haktır canlıların yapısı, kimsede yoktur tapusu, son durak gönül kapısı, kırdıysan varma kardaş..” “Allah ile kulun arasına kimse giremez, çünkü sırdır” diyen de o. Ya çocuk yaşta yazdığı şu dizeler: “Bir ruh iken girdim bir can içine, karıştım o an her can içine..”