Atalarımız boşuna mı demiş, ne ekersen onu biçersin diye?
Gençlikten ve onların yaşam tarzından şikayet etmeyen yok gibi…
Çocuklarımız gökten yağmıyor… Onlara şeklini biz aileler ve toplum veriyor.
Yargılanması gereken varsa önce aynaya bakmamız gerekmez mi?
***
Geçen gün dolmuştayım, muhtemelen büyük annelerden biri olmalı, yanında 6_7 yaşlarında bir çocuk var, genç biri kalktı yer verdi.
Çok da hoşuma gitti..
İzliyorum.
Kadın geç otur diye büyük bir itina ile torununu oturturdu. Etrafa da büyük bir eda ile önemli olan çocuklar onlar OTURSUN diye düşmemek için tutunacak yer aramaya başladı…
Çocukta Sultan edasıyla geçti oturdu… Tabi dünyalar onun…
Eeee bu çocuk dünya kendi etrafında döndüğünü, her hakkın onun olduğunu zannetmez mi? Bu durumda büyüğe saygıyı nasıl duyacak? Saygıyı ne bilecek…?
Al sana ileride elde edemediği şeyler için isyan edecek bunalıma girecek bir genç daha gelmiyor mu...? !!!
Neden yaşlıya yer vermeyen gençlere kızıyoruz? Hakkımız var mı?
Çocukluğumdaki bazı yaşanmışlıklar aklıma geliverdi.
O zamanlar belki de üzülürdük ama haklıymışlar deyiverdim sessizce…
Bizden büyüklere boşuna abla, abi, dayı, amca, nene, dede denmemiş.
Sofrada büyüklere hep başköşe ve yemeğin en güzel yeri düşerdi...
Belki eşit olması gerekirdi ama şimdiki gibi önce çocuklar yesin kalırsa biz doyarız denmiyordu.
Anacığım Ramazan ayında gece sahurda çiğ börek yapardı, babama kıymalı bize de peynirli, ucundan nefsiniz çekmesin diye de kıymalısından bize verirdi…
Biz de bunu kanıksamıştık. Belki büyüklüğün ölçüsü bu değildi ama biz burada büyüklerin yeri öğretiliyordu. Ne desiniz?
Bir başka zaman arkadaşımın biri oğlundan yakınıyor, nasılsın demeden paran var mı diye soruyor diye.
Yakınmalarımızı kitaplar doldurur!!!
Sosyal medyada veya uzmanlar kitaplar dolusu yazılarla şikayetleri dile getiriyor…
Ben de olmadı sende olsun evladım diye, diye başımıza çıkarmadık mı?
Yollarına asfalt döşedik, engellere takılmasın, ayaklarına taş değmesin istedik. Bıraksaydık da o engelleri nasıl aşacaklarını öğrenip, kendi yollarını parke taşı yapsalardı.
üzülmesinler diye sakındıklarımızdan ilerki hayatlarında orta yerinden kırılıyorlar... Veee çare bulmak için kullanıcılara malzeme oluyorlar. Çözümsüzlük içinde çözüm arıyoruz.
Aslında bizler sorunların tohumlarını ekiyoruz.İyi bişeyler yetiştirelim diye de… Tohumun toprağına suyuna dikkat ettiğimiz yok ki…

Sen diye diye kendimizi unuttuk. Onlardan bizi hatırlamalarını nasıl bekleriz? Biz kendimizi unutmuşken.

Baş köşeye oturtuyor, aman ayaklarına taş, başlarına yaş değmesin diye, hık deyince su , huk deyince yiyeceği önünde hazır buldular, buluyor çocuklarımız…
Her ferdin toplumda belirli yeri olduğunu ve her kesin farklı değerleri ve de öncelikleri olduğunu bildirmek mümkün mü? Yetiştirdiğimiz geleceğin büyüklerine.
Sonra da şikayet etmeye başlıyoruz. Bu elbiseyi bizler dikiyoruz onların üzerine. Hatalarımızın farkına varınca da dövünüyoruz.!!!
Bu özveri kitlesine aileleri dahil de, bir de eğitim sistemimiz var.
Çocukların ödevlerini bile aileler üstleniyor, üstlendiriliyor.

Öyle dünya etraflarında dönüyor ki atalarına hal hatır soracaklarına paran var mı? Sorusu dökülüyor dillerinden.
Sonra da kel başa şimşir tarak oluyor. Biz kendimizi tartmamız gerekir.
Ektiğimizi biçiyoruz.
Kalın Sağlıcakla_ Biz Ne Yaptık?_Meyrem'ce