Araştırmacı, özgür, bağımsız haberciliğin en çağdaş, en etkili örneği OdaTV’nin haberciliğini tutuklanmamın ardından internetten mahrum kaldığımdan gerek ziyaretime geldiğinde gerekse duruşmalar sırasında Ergenekon ve eklenti davalarının en genç ve benim ona taktığım isimle nöbetçi avukatı Serkan GÜNEL’in getirdiği bilgisayar çıktılarından gecikmeli de olsa sabırsızlıkla takip ediyorum… Ediyor-dum demiyorum çünkü biliyorum ki her ne şartla olursa olsun OdaTV gazeteciliği devam etmelidir diye düşünüyorum. Çünkü faşizmin her türlü müdahalesine rağmen kamuoyunun böyle bir haberciliğe, gerçekleri öğrenmeye ihtiyacı var…
Bildiğim kadarıyla OdaTV’nin bir hayli genç ve bir o kadar da kendini hep genç hisseden takipçisi var. O yüzden öncelikle onlara sesleniyorum…
Sevgili Gençler;
Sizin kuşaklara daha güzel bir Türkiye bırakmak isterdik… Dilerdik ki, sizin kuşaklar Hukuk Fakültesi’nden mezun olunca avukatlık mesleğini seçmek isterse, yaşam kalitesinin arttırılmasını engelleyen durumların çözülmesi, kültür zenginliklerimizin korunması gibi davalarla ilgilenmek için duruşma salonlarına girsin… İsterdim ki genç gazeteciler, mesleğe başladığında gelecek kaygısı gütmeden iktidarın hışmından korkmadan 4. kuvvet olduğunun bilinciyle özgürce yazabilsin… İsterdim ki genç akademisyenler nasıl iktidara ters düşmem de üniversitedeki işim devam eder diye düşüneceğine sadece bilimiyle, uluslararası dergilerde yayımlayacağı makalelerle uğraşsın…
Ama öyle olmadı…
Biz 50’li yaşlar kuşağı 25li yaşlarımızdan beri, daha güzel, daha yaşanası bir Türkiye için mücadele verdik, vermeye devam ediyoruz… Ancak görünen o ki; biz mücadelemizi gücümüzün son damlasına kadar sürdürürken sizlerin de mesleğinize tam bu noktadan başlamanız gerekecek…Daha doğru anlatımla başladınız bile…
Bu mektubu sizlere spor salonundan bozma Silivri özel yetkili mahkemesinin duruşma salonundan yazıyorum…
Soner Yalçın ve OdaTv’deki 3 değerli mesai arkadaşının gözaltına alınmasının ardından iki yıldır sürdürmekte olduğum çırpınışlarım, haykırışlarım geliyor gözümün önüne…
Mahkeme Salonunda, gazetem Cumhuriyet’teki sütunumda gücüm yettiğince hep şöyle seslendim:
“Bir gazeteci susturulmuşsa, toplumun atar damarlarından biri tıkanmış demektir. Gazetecinin tutukluluğu fiili sansürdür.
Gazeteci toplumun akciğeridir. Gazetecilere yönelik baskı toplumun solunum yollarının enfeksiyona uğraması demektir.
Bir gazeteciye yönelik baskı tüm mesleğe, devamında topluma yönelik baskı, yıldırma girişimi demektir.
Gazeteci arşivi ve çevresi ne kadar genişse o kadar iyi bir gazetecidir. Eğer kötü niyetle yaklaşırsanız gazetecinin arşivinden her türlü suç üretebilirsiniz.” (aynı bana Tuncay’a yapılan gibi)
Bunları her fırsatta haykırdım.
Sevgili Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Ayhan Bozkurt’a yönelmiş, kabul edilemez yaptırımla birlikte bir kez daha altını çizmekte yarar görüyorum.
Soner Yalçın’ın zengin arşivine ve yazdığı kitaplara bakıp bir Ergenekon Savcısı mantığıyla onun için bir çırpıda şu suçları üretebilirsiniz;
- Hizbullahçı
- PKK koordinatörü
- Hzibullah- PKK haberleşmesini sağlayan köprü yönetici
- Devletin gizli belgelerini saklamak, çalmak, yayımlamak
- Kişileri ait verileri kaydetmek, saklamak
- Toplumu inanç ve etnik yapılarına göre bölmek
- Halkı hükümete arşı silahlı isyana teşvik etmek
- Kısmen ya da tamamen hükümeti cebren işlevini yapamaz hale getirmek
- Kaos ortamı yaratmak
- Devlet büyüklerini aşağılamak
- Terör örgütünün medya yapılanmasını sağlamak
- Terör örgütü ile medya arasında koordinasyon görevi üstlenmek
Nasıl? Çok korkunç değil mi? İki sene önceye kadar normal gazetecilik mesleğimi yürütürken tutuklandım ve hiçbir somut delil olmamasına karşın benzer suçlamalara karşı savunma yapıyorum. Sonuç umarım benzemez, ancak biz bu filmi daha önce gördük ve inanın bu sadece basın ayağı diğer insanlara da en az bizim ki kadar asılsız suçlamalar uydurma delillerle isnatlar yapıldı, yapılmaya devam ediliyor.
İşte OdaTV böyle bir ortamda, cesurca, bağımsızca, özg… (evet artık özgürce yazamıyorum umarım yazarım) bu hukuksuzları, Emniyetin kasıtlı ‘sehven’liklerini haber yaptığı için bugün Emniyetin misafiri! konumunda….
Öncelikle meslektaşlarımı ardından Siyasi partileri, Sivil Toplum Kuruluşlarını, toplumun tüm duyarlı kesimlerini yukarıda dile getirmeye çalıştıklarımı tartışmaya çağırıyorum… Bu süreçte iktidarın faşizminden çekinip yaşanan hukuksuzluklara kıyıdan değinen ya da eğinmekten çekinen meslektaşlarıma ayrıca sesleniyorum, nasıl ki kanadı da olan her kuş uçamazsa kalemi olan her gazeteci de gerçekleri özgürce yazamadığı sürece sadece sözde gazeteci kalmaya devam edecektir…
Özgür günlere…15.02.2011
Mustafa BALBAY
Silivri Zulümhanesi
Odatv.com