MHP’nin kurultay sürecinde, son gün yaşanan hukuk görünümlü ve gerçekte kurultayı engellemeye dönük eylemler, etik ve ahlak standartlarının dışına çıkarak, çirkin bir görünüm kazandı. Siyasi temelli bu atraksiyonlar, hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın yanlıştır. Zira hiçbir gerekçe, ülkücü hareketin kendisini yenileme çabasının önüne geçemez ya da geçmemelidir. Kırk küsur yıldır bunca bedelin ödenmiş olmasına rağmen, MHP olarak varılan en yüksek oy oranı, yaklaşık % 18 veya biraz üstüdür. Bu sonuç o yıllarda, hem partinin yetkilileri ve hem de kamuoyu tarafından, ciddi bir başarı olarak değerlendirildi.
Ancak, 1999’dan sonraki dönemlerde siyasi konjonktür, zaman zaman uygun bir şekilde oluşmasına rağmen, MHP oy oranını artıramadığı gibi aynı oy oranına yaklaşamadı bile. Yine de içinde bulunulan bu nokta, o gün için de bugün için de MHP’nin yetkililerince bir başarısızlık olarak algılanmadı. Bilakis söz konusu sonuç, halkın kendilerini anlayamadıkları şeklinde yorumlanarak, başarısızlığın üstü örtülmeye çalışıldı. Halk siyasetin en temel unsuru, yani öznesidir. Bu yüzden siyasetçilerin halkı anlama mecburiyetleri vardır. Hatta siyasetçiler; halkın anlayabileceği bir siyaset dilini inşa etmelidirler ki, siyasi hedef ve hizmet anlayışlarını etkili bir biçimde kitlelere anlatabilsinler. Siyasette suçlama ya da mazeret üretme ile bir sonuç elde edilemez. Bu tespitin altını özellikle çiziyorum.
Tek kutuplu dünyada ABD’nin toplumları dönüştürmede rakipsiz olduğu gibi, Türk siyasi hayatında da AK Partinin durumu hemen hemen aynıdır. Bu boşluğu iyi gören ve siyaseten de etkili bir şekilde dolduran AK Parti, siyaseti domine etmekte ve siyasi arenayı istediği gibi tanzim etmektedir. Siyasi arenada başkaca etkili bir aktörün olmayışı; aslında Türk siyaseti için bir handikaptır. Çünkü bu gerçeklik; bir yandan ve zaman zaman siyasetin kilitlenmesine neden olmakta, öte yandan da muhaliflerin mağduriyetler yaşamalarına katkı sağlamaktadır. Kontrol edilemeyen güç güç değildir örneğinde olduğu gibi, kayıtsız hakimiyet bazen keyfiliklerin yaşanmasının temel sebebi haline de gelebiliyor.
Burada muhalefet vebal altındadır. Özellikle de MHP. Çünkü yakın vade de, çok güçlü bir siyasi alternatif çıkmadığı sürece ki, bu durum şimdilik zor görünüyor. Bu yüzden MHP kendiliğinden, bu ülkenin en önemli ve etkili aktörü haline gelmektedir. Takdir edilmelidir ki bu tespitim; kendisini yenileyen, değişimden çekinmeyen ve varlığını korkuların üzerine inşa etmeyen bir MHP için geçerlidir. Yani lideri, ekibi, danışmanları ve siyaset dili ile insanlara umut vadeden ve onların yüreğine dokunabilen bir parti çok kısa bir zaman sürecinde, Türk seçmeninin umudu olabilir. Şurası da unutulmamalıdır ki, insanların varlığından ziyade kurumların varlığı önemlidir. Çünkü insanlar geçici, kurumlar ise kalıcıdır. Mahkeme kadıya mülk değildir. Her anlayışın ve onun temsilcilerinin de bir ekonomik ömrü vardır. Yanlış siyaset anlayışının üstünde uzun süre kalmak mümkün değildir.
MHP, Türk milletinin partisidir. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından, yine Türk milletine ve onun değerli evlatlarına emanet edilmiştir. Yani partiyi bir hanedanlığa dönüştürmemiştir rahmetli. Türkiye’nin ve MHP’nin kırmızı çizgilerine uygun olmak kaydıyla, ehliyeti, inancı ve iddiası varsa, herkes bu partiyi yönetme hakkına sahiptir. Bu hakkı engellemek; tarihi vebal bağlamında Türk Milliyetçiğine, ülkenin geleceğine, Türk Dünyasına ve İslam coğrafyasına yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır. Ülkücü ahlak; bu sürecin sağlıklı bir şekilde başlatılmasını, işletilmesini ve sonuçlandırılmasını gerektirmektedir.