Hepimizin bildiği gibi Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal CHP’den milletvekili seçildiler ancak cezaevinden çıkamadılar… BDP’li Sebahat Tuncer’i cezaevinden meclise götüren o kanunlar, Balbay, Haberal ve hatta MHP’li Engin Alan için işlemedi.  
Şimdi duruma bir bakalım:
Balbay ve Haberal’ın milletvekili adaylıklarını Yüksek Seçim Kurulu onayladı…
Yüksek Yargı’dan herhangi bir itiraz gelmedi…
Seçim günü geldi ve millet Balbay ile Haberal’ı seçti… “Gidin ve beni T.B.M.M.’ de temsil edin” dedi…
Mazbatalarını avukatları aracılığıyla aldılar ve milletvekillikleri resmiyet kazandı.
Yani “Millet İradesi” ile Meclise girmeye hak kazandılar. Onları oraya millet gönderdi. Hani şu başbakanın her fırsatta dilinden düşürmediği “milletin iradesi” ile seçildiler.
Ama gelin görün ki “kin siyaseti” devreye girdi ve milletin iradesine “hayır!” dedi.
Çıkamazlar…
Ve de çıkamadılar…
Seçimlerin üzerinden 23 gün geçmesine rağmen hâlâ Silivri Cezaevi’ndeler…
Yani AK Parti’yi meclise gönderen millet iradesi ile Balbay, Haberal ve Alan’ı meclise gönderen millet iradesi aynı değil… Öteki irade… Hani şu “bizden değil” denilen irade… Yani diğer yüzde 50…
Neyse, CHP haklı olarak demokratik tepkisini ortaya koydu ve “ arkadaşlarımız yemin etmeden yemin etmeyeceğiz” dedi… Arkadaşlarına sahip çıktı.
Başbakan ne dedi?
“Etmezseniz etmeyin” dedi, bir adım daha ileri giderek “siz olmasanız da meclis çalışır” dedi…
Neden?
Çünkü MHP, tıpkı Balbay ve Haberal gibi milletvekili seçilmesine rağmen tutukluluğu devam eden kendi milletvekili Engin Alan’ın cezaevinden çıkartılmamasına hiç aldırmadı ve “biz yemin ederiz” dedi.
Ettiler…
Onlar yemin edince başbakan da esip gürlemeye başladı. Seçim günü AKP imparatorluğunun balkonundan yaptığı ikinci konuşmasındaki pamuk gibi yumuşak, herkesi kucaklayan başbakan, seçim meydanlarında ki üslubunu aynen koruyarak CHP’ ye bindirmeye devam etti. Biraz da Kasımpaşa tavrını öne çıkartarak “ tükürdüklerini yalayacaklar” dedi. Bu cümle bir başkanın ağzına hiç yakışmıyor. “tükürdüklerini yalayacaklar” diye hakir gördüğü bu insanlar 12 milyon vatandaşın oyuyla meclise gönderildiler. Böyle bir cümleyi asla hak etmiyorlar.
Ben bir vatandaş olarak başbakanın bu üslubunu hiç tasvip etmiyorum. Bir başbakan her şeyden önce siyasi çerçevede krizi çözmeye çalışır.” Gelin konuşalım, bir çözüm bulalım” der. Ama hayır! Neredeyse CHP meclise gelmesin diye elinden geleni yapıyor, ipleri gerdikçe geriyor… Başbakan hani uzlaştırıcı, kucaklaştırıcı olacaktı? Hani sandığa yansıyan millet iradesine saygı gösterilmesi gerekiyordu? Ne oldu? Olan şu:
MHP tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi AKP’ ye yine stepne oldu…
Meclis’te bir minyatür muhalefet partisi olduğu için başbakan da esip gürlemeye devam etti… Meclis başkanını da seçtiler. Bugünkü (04.07.2011) gazetelerde yer alan bir habere göre ise başbakan, “MHP ile bir konsensüs (uzlaşma) oluşturabilirsek yeni anayasa sözü verebiliriz” demiş…Yani iktidar ile minyatür muhalefet bir olacaklar ve yeni Anayasa’yı çıkartacaklar…
Şimdi sormak gerekmez mi MHP’nin genel başkanına;
Sayın başkan, siz seçim meydanların da bu AKP’ ye bindirmemiş miydiniz?
Onları Yüce Divana’ göndermekle tehdit etmemiş miydiniz?
Daha önce ki seçimler de meydanlarda bar bar bağırıp, “ip” atmamış mıydınız?
Peki, bu tutumunuz neyin nesi?
Sizin CHP’ ye destek olmanız gerekmiyor muydu?
Eğer yemin etmeseydiniz başbakan bu kadar rahat davranabilir miydi?
Muhalefet Partisi olmayan bir mecliste iktidar partisi bu kadar pervasız olabilir miydi?
CHP’ ye destek verseydiniz tutuklu vekillerin sorunu daha çabuk çözüme kavuşmaz mıydı?
Ana Muhalefet Partisi’nin olmadığı bir TBMM sizin içinize siniyor mu?
Cumhurbaşkanı’nı samimi olmamakla suçlarken, siz ne kadar samimisiniz?
AKP’yi BDP ile anlaşma yapmakla suçlardınız; AKP ile anlaşma yapan siz misiniz? BDP’ mi?
CHP’ ye bu kadar yüklenmenizin sebebi geçmişten geliyor olabilir mi?
Sonuçta sizin de tabanınız muhafazakâr ve AKP tabanı ile örtüşüyor…
Olmadı…
MHP baraj altında kalacak diye boşuna üzülmüşüz... Meğer hesap başkaymış…