Bugün aldığımız her rahat nefesin bir hikayesi var aslında. Toplumla ters düşmek adına da olsa gerçeği söylemekten geri kalmayan bilim adamları, bu rahatlığımızın bedelini ağır ödemişlerdir. Önce Kopernik, sonra Galilei Dünya’nın yuvarlak olduğunu söyledikleri çağda yargılanmış, ev hapislerinde tutulmuş, hiç kimse onlara inanmamış, dini otoritelerden baskı gömüşlerdir. Benzer şekilde şair Nesimi, inancını değişik bir tarikatla yorumladığı için, derisi yüzülerek öldürülmüştür.

Kollarına taktığı kanatlarla Galata Kulesinden Üsküdar’a uçarak İstanbul Boğazını geçen Hezarfen Ahmet Çelebi, başlangıçta kendisine destek veren 4. Murat tarafından daha sonra Cezayir’e sürülür. Bütün bunların nedeni de dönemin din adamlarının, bu bilimsel çalışmaları dine aykırı olarak görmeleri ve insanları bu batıl düşünceleriyle kışkırtmalarıdır. Ortaçağ Avrupa’sında da benzer durumlar nedeniyle bilim adamları çeşitli baskılar görmüş, insanlar bir türlü geçmişte doğru sandıkları şeylerin aslında öyle olmadığını kabul edememişlerdir. Güneş yerine Dünya’nın sabit olduğuna inanmalarının sebebi ise, İsa’nın böyle söylediğinin bilinmesi. Yani onlar, yalanı yargılayamadıkları için, doğruları yargılamışlar sabit düşüncelerinde. Gerçekler zamanla kabul edilse bile bilim adamları, yaşadıkları dönemi bahtsız olarak geçirmişler ki insanlık adına utanç verici bir durum bu.

Martin Luther aslında bir din adamı. Katolik kilisesine karşı “Protestanlık” mezhebini kuran ve reformist hareketlere girişen bir rahip. LUTHER filmini izlediğimde ancak onun hayatını araştırma gereğini hissettim ki, filmlerin böylesi faydaları çoktur. ENDÜLjANS: Katolik kilisesinin parayla sattığı günahtan kurtulma belgesi. İnsan mantığının çıplak bir beyinle kabul edemeyeceği bu “paralı din ticaretine” karşı bir kişi çıkıyor ve dinin bu şekilde olamayacağını söylüyor. İncil’le ilgili bulabildiği eski nüshaların hepsini kendi anadili olan Almancaya çevirtiyor, yeniden yorumluyor ve daha başka kitaplar da yazıyor. Bunun üzerine köylüler ayaklanıyor ve çıkan iç savaşta 50 bin kadar köylü öldürülüyor.

İnsanlığın gerçekleri kabullenmesinin ve neyin doğru neyin yanlış olacağını anlamasının bedelleri vardır. Somut olan her şey gerçeğin ta kendisidir aslında; öyle de olsa kimileri için “endüljans” ile yaşamak daha rahatlatıcıdır. Kolaycı olanla olmayan, gerçekçi olanla olmayan, cesareti olanla olmayan ya da direnci olanla olmayanın mücadelesidir bu ve çoğu kez insanın iç hesaplaşmasında kendini gösterir. Şayet yukarıda sadece birkaçının ismini sayabildiğim insanlar yeryüzünde yaşamamış olsalardı, sanıyorum birçoğumuz henüz emekleme döneminde olacaktık.

Bilimin, eğitimin ve okumanın ne denli önemli olduğunu anlamak için Ortaçağa gitmeye de gerek yok aslında. Bugün Dünya’nın hangi ülkelerinde iç savaş çıktığına ve eğitim düzeylerine bakarsanız görürsünüz gerçekleri. O nedenle dini-imanı bolca kullanıp oy toplamaya yeltenenlere söyleyeceğim şudur: “İsmet Paşa camileri ahır yaptı” diye yaygara yapmayın; zira eskiden yaşamış felaket tellallarına benziyorsunuz. Çünkü İsmet Paşa’nın kazandığı savaşlar neticesinde bu milletin makus talihi değişmiş olup, camiler işgalci kuvvetlerden kurtarılmıştır. Bugün aldığımız her rahat nefesi, İNÖNÜ gibi savaş kahramanlarına borçluyuz ve bu dört dörtlük gerçeği, hurafelerinizle ve cahilce sözlerinizle gölgeleyemezsiniz.

Sen de Onun gibi savaşabilseydin, sen de Onun Lozan’ı gibi bir antlaşma imzalayabilseydin, terörü bitirebilseydin, ancak o zaman konuşmaya hakkın olurdu. Onun ötesinde, bir “endüljans” kadar bile değeri yok sözlerinin, anlıyor musun?