Söz konusu olan ülke Türkiye ise geceden sabaha değişen gündemlere hazırlıklı olacaksınız. Bizim insanlarımız dokuz canlıdır. Yaşanan stresin % 1’i gelişmiş ülkelerden birinde olaydı, insanlar sabaha ya felçli uyanır ya da aklının yarısını kaybederdi. Hırsızlıklar, yolsuzluklar, uluslar arası göç dalgası, yargı operasyonları, terör belası derken, bir yıl içinde 3 kere sandığa gitti halkımız. Sandık bitti ama tartışmalar bitmedi. Ne hükümet kurulabildi, ne de bir umut gözüktü. Polemiklerin ardı arkası kesilmiyor. Muhalefetin çoğunlukta olmasına rağmen, TBMM başkanlığının Deniz BAYKAL yerine İsmet YILMAZ’a kaptırılması okları MHP’ye çevirdi.
Yaşanan tartışmalar değişik yönlere kaydı. MHP’li Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu öyle bir gaf yaptı ki herkes buz kesti. O ana kadar pek çok kişinin saygı duyduğu Halaçoğlu, yaptığı açıklamayla hem kendisini hem de partisini zor durumda bıraktı: Deniz Baykal’ı TBMM başkanlığında destekleselermiş, dinsiz bir partinin adamını seçmekle suçlanacaklarmış!..
Nedir şimdi bu? Bastırılmış duyguların dışa vurumu mu? AKP’lilerin ne düşüneceğinin, MHP’nin düşüncesinden daha önemli olduğu mu? Cehaletle savaşmaktan korkup, mahalle baskısına boyun eğmek mi?
Sokaklarda zavallı Koreli turistlere saldırdılar. Düşünün ki yabancı bir ülkedesiniz, bir kalabalık birdenbire üzerinize doğru geliyor ve sizi linç etmeye kalkışıyor. Bu ne kepazelik! Sebebi daha da acayip: Çekik gözlü olmanız… Yani dövülenler MHP’lilerin ve elbette hepimizin çok sevdiği çekik gözlü Kazak, Kırgız ya da Özbekler de olabilirdi. Ancak Devlet Bahçeli ülkücüleri savunurken, Çinli ve Korelilerin benzerliğine dikkat çekiyor ve neredeyse olaya bir kaza olarak bakıyor. Farz edelim ki dövülenler Çinliydi, ne fark edecekti? Doğu Türkistan’da ne olup bittiğini bilmiyoruz. Bir tane bile kaçak Uygur Türkü televizyona çıkıp ta konuşmuş değil. Orada baskılar olsa bile, sizin ülkenize misafir olarak gelen sıradan bir Çinlinin bunda ne suçu olabilir? Sonuç olarak şu söylenebilir: Demek ki Devlet Bahçeli, ülkücüleri sokaklara bu yüzden salmıyormuş, zira barışçıl gösteri yapmayı öğrenememişler!..
Koalisyon görüşmelerine gelince, artık gerçekten de vatandaşın canına tak etmiş durumda. Şayet erken seçim olursa, pek çok kişinin sandığa gitmeyeceği varsayılıyor…
Sandığa kusursuz olarak gidecek tek kitle, PKK’nın kalaşnikofu dayadığı kitle olacaktır. Daha seçim gecesi AKP’yi içeriden ve dışarıdan desteklemeyeceğini söyleyen HDP eş başkanı Demirtaş, şimdilerde her türlü koalisyonu, dışarıdan da olsa destekleyeceğini söylüyor. Güya Obama ile telefonda bile sohbet etmişler. Ne de olsa “Biji Obama” diye bağıran bir kitlesi var Selahattin Demirtaş’ın. PKK’nın ABD’nin maymunu olduğunu ve Ortadoğu bataklığının taşlarından biri olduğunu her zaman biliyorduk zaten. Ancak hiçbir zaman “biz bir oyuncağız” demiyorlar. Hiçbir zaman ABD’nin aleyhine konuşmuyorlar. Hiçbir zaman antiemperyalist bir mücadele vermiyorlar. Tıpkı feodaliteye-toprak ağalığına-aşiret kültürüne karşı mücadele vermedikleri gibi… Oysa ki kanını emdikleri Kürt gençlerini yıllardır Marksist-sosyalist oldukları yalanıyla ölüme sürüklediler.
Başlangıçta öngörülen CHP-MHP-HDP üçlü koalisyonu MHP’nin engeline takıldı ve büyük bir yanlıştan dönüldü. Yok yere HDP’ye bir paye verilmesi ve sırf AKP’den kurtulmak için daha büyük bir belayı başa almak, denize düşerken yılana sarılmak gibi olacaktı.
PKK’lılar “baraj ve yol yapıldığı için” sözüm ona “ateşkesi” bozmuşlar. Demirtaş baraj ve yol yapılmasını, barışa aykırı olarak değerlendirdi. Bu kafaların zekâ yaşının kaç olduğunu bilemiyoruz! Ancak gelin görün ki bu noktalara kadar gelmişler, utanmazca yıkmayı istedikleri devletin Meclisine girmişler ve onursuzca milletvekili maaşlarını alırken bir yandan da hainliklerine devam etmekteler…
Bir yerde “kaçak” olduğu tescillenen bir SARAY var. O sarayın içinde bir adam durmadan konuşuyor. Konuştukça kendi partisini batırıyor. Konuştukça ülkesini batırıyor. Kanunsuzlaştıkça etrafına duvarlar örüyor ve o duvarların içinde binlerce korumayla birlikte korku içinde yaşıyor…
Ve asla da bırakmayacaktır o sığınağı… Çünkü bıraktığı anda, günahlarının bedelini ağır şekilde ödeyeceğini biliyor. Kendisini artık etrafındakilerin de sevmediğini, saygı duymadığını biliyor. Bir korku imparatorluğunun başkanıdır o artık… Koalisyon kurmak demek, onun başkanlığını kabul etmek demektir. O var olduğu sürece asla izin vermeyecektir özgür yönetime ve asla susmayacak, asla durmayacaktır… Hep konuşacak, her gün toplumsal gerginlikler yaratacak, he zaman gündemi kendi belirleyecek ve bizatihi gündem kendisi olacaktır.
İşte bu nedenle MHP olacak olanı baştan görüp, daha seçim gecesi Devlet BAHÇELİ’nin net tavrıyla gerekli cevabı vermişti. Son kertede ihtiyaç duyulsa bile, şartlarında ısrarcı olacaktır MHP… Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHP’nin durumunu net olarak görmek zor. Çünkü KILIÇDAROĞLU’nun CHP’si hiçbir zaman net tavırları olan bir yol çizmedi. Ortaya konan 14 maddenin kaç tanesinden taviz verecekleri bilinmiyor. Evet AKP-CHP koalisyonu zor görünmüyor. Ancak hepsinden kolayı “her konuda takla atan ve kaypak olan” HDP ile koalisyon kurmaktır. Bana göre de uzunca bir süredir GİZLİ ya da AÇIK pazarlıklarla ÇÖZÜM süreci adı altında ülkenin boğazına ip geçiren HDP-AKP koalisyonu çok daha uyumlu olacaktır.
Devlet BAHÇELİ sürekli olarak koalisyonun kimler arasında olabileceğiyle ilgili adres gösteriyor. AKP-CHP veya AKP-CHP-HDP diyor…
Bana kalırsa CHP fazla gelir. Üstelik CHP tabanı HDP’ye ödünç(borç) olarak % 3 oy verdiğini iddia ediyor….
Buna mukabil, oynak tabakada bir “Selahattin Demirtaş’a destek” modası var. Bu da yetmezmiş gibi seçim sonrasında dış basında, Selahattin DEMİRTAŞ için “Kürt Obama(Kurdish Obama)” gibi başlıklar atılarak uluslararası destek çabaları tırmandırılıyor.
Şaka gibi değil mi? Nasıl olsa Tayyip ERDOĞAN da kendisini “Zenci Türk” ilan etti; kardeş kardeş geçinirler artık…