Cevabı olmayan sorular vardır.

Söylendiğinde insanoğlunu dumura uğratan sözler vardır.

2014’te vatandaşın biri, yolsuzluklarla ilgili broşür dağıtan bir grup insanla tartıştı. İktidarı savunan vatandaş, “Soyuyorsa beni soyuyor, sana ne ya?” dedi. Bir diğer vatandaş, “Çalsa da, çırpsa da razıyız” dedi. Bu sözlere söylenecek binlerce söz olabilir. Fakat hiçbiri, bu insanların algı alanına giremez.

Yıl 2017. AKP gençlik kolları başkanı Tolgay Demir, internetten yayınladığı yazıda, “Dünya düzdür. Dünya’nın yuvarlak olması mason uydurmasıdır” dedi. Dumura uğramakla kalmayıp, duvara tosladık. Etrafımızda, 500 yıl öncesinde yaşayan insanlar olduğundan, hiç haberimiz yoktu…

AKP 15 yıldır tek başına iktidarda. Eğitim sistemi 13 defa, Millî Eğitim Bakanı 6 defa değişti. Uluslararası eğitim değerlendirme testi PİSA’nın 2016 sonuçlarına göre Türkiye 72 ülke arasında 50’nci sırada yer aldı. Ayrıca OECD ülkeleri arasında en mutsuz öğrenciler Türkiye’de…

Türkiye’de pek çok okul “bölge halkına danışılmaksızın” İmam Hatip Okullarına çevrildi. Protestolar işe yaramayınca, bazı veliler çocuklarını uzak okullara kaydettiler. İmam-Hatip’e dönüşen bazı ortaokullar veya liseler, yeterli öğrenciyi toplayamadılar.

2012 yılında, 8 yıllık “kesintisiz” eğitimden, 4+4+4 şeklinde toplamda 12 yıla tekabül eden “kesintili” eğitim sistemine geçildi. Böylece ilkokulu bitiren bir öğrenci, ortaokul öğrenimi için İmam-Hatip’e kaydırılabilecekti. Ayrıca, okula başlama yaşı, 6’dan 5’e düşürüldü. Böylece ilkokulu 9 yaşında bitiren bir kız öğrenci, İmam Hatip Ortaokulu’na daha erken başlayabilecek, küçük yaşta “türban” takabilecekti.

AKP’nin iktidardaki ilk 5 yılı, “türban” tartışmalarıyla geçti. Savunulan şey, “türbanın sadece üniversitede serbest bırakılması” idi. Ancak bunu sağladıktan sonra “türban” serbestisi, sadece üniversiteli kız öğrenciler ile sınırlı kalmadı. Lise, ortaokul ve ilkokula kadar indi. İlkokuldaki bazı küçük kız çocukları, yaşıtı arkadaşlarından farklı olarak türban takıyorlar.

Görünen o ki, eğitim sisteminin “içeriği” üzerinden bir iyileştirme değil, bazı kız öğrencilerin kullanacağı öngörülen “türban” üzerinden bir mücadele verildi. Bu mücadele, kadın öğretmenlere “türban”, erkek öğretmenlere “sakal” serbestisi ile devam etti. 2013’teki öğretmen kıyafet yönetmeliğine göre, kıyafet özgürlüğünün sınırları belliydi. Kadın öğretmenler açısından; “Kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, diz üstü etek veya elbise, tayt, kot pantolon” yasaktı. Türban ise serbest bırakıldı.

2017’deki devlet bütçesine göre Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçe, 11 bakanlığın bütçesinden fazla…

Peki, eğitim sistemi, mevcut öğrenci sayısının ihtiyaçlarını karşılayabiliyor mu? Türkiye’de 186 üniversitede 6 milyonun üzerinde öğrenci eğitim görüyor. Bunun yarısından fazlası lisans, geri kalanı ön lisans, açık öğretim, uzaktan öğretim, yüksek lisans, doktora öğrencisi. Yaklaşık 400 bin öğrenci, özel üniversitelere devam ediyor. Öğrencilere “devlet ya da özel üniversite” ayrımı yapılmaksızın, devlet tarafından 400 TL öğrenci kredisi ya da burs verilebiliyor.

2017 itibariyle YGS’ye 2 milyonun üzerinde aday girdi. LYS’ye bunun yarısı başvurdu. Sonuçta, üniversitelerin lisans ve ön lisans programlarına yerleşen öğrenci sayısı 694 bin 241 kişi oldu. Gerisi açıkta kaldı. Kız öğrencilerin, geçmiş yıllardaki gibi, daha başarılı olduğu görüldü.

Eğitim sisteminde sürekli değişen müfredat, özellikle ilk ve orta dereceli okullarda tam bir karmaşa yaratıyor. Türkiye’de çağdaş, bilimsel eğitimin temelini oluşturan Atatürkçü eğitim sistemi adım adım devre dışı bırakılırken, yerine din odaklı -hatta mezhep odaklı- bir eğitim sistemi getiriliyor.

Kaldırılan TEOG sınav sistemi sonucuna göre, dini eğitimin ağırlıklı olduğu İmam Hatip Ortaokullarından mezun olan gençlerin başarı oranlarının, normal okullara göre oldukça düşük olduğu görülüyordu. Bu da onların, puan türüne göre öğrenci alan Fen Liseleri gibi okullara yerleştirilmelerini olanaksız kılıyordu.

Ve TEOG kaldırıldı. Söylendiğine göre bazı liseler sınavlarını kendileri yapacak ya da öğrenciler adreslerine en yakın liselere gidecekler…

Okullar imamlaştırılıyor, evrim teorisi kitaplardan çıkarılıyor, Atatürkçülük müfredattan kaldırılıyor. Yani somut olan şey, bilimsel eğitimden uzaklaşıldığıdır. Buna bağlı olarak “beyin göçü” hızlanıyor, gençler her zamankinden daha çok yurtdışında eğitim fırsatlarını değerlendirmek istiyorlar. Yurtdışında eğitim gören pek çok genç ise, bulunduğu ülkede kalıyor ve geri dönmüyor…

Yıl 2014 ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuştu: “Tersine beyin göçünü hızlandıracağız. Önce kendi bilim insanlarımızı, ardından dünya bilim çevrelerini Türkiye’ye çekmeyi mutlaka başaracağız.”

Yıl 2017 ve 15 yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuştu: “En zeki öğrencilerimizi Batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz, gençlerimiz kendi ülkelerinde bir gelecek göremedikleri için Batı’ya yöneliyorlar.”

BBC’nin haberine göre Türkiye’yi terk etme eğilimindeki gençlerin Batı’ya gitme sebepleri; azalan iş imkânları, artan muhafazakârlık ve özgürlüklerin azalması.

Türkiye’de son yılların bitmek bilmeyen gündem maddeleri; terör, ekonomi ve eğitim…

Son 15 yıldır tek parti iktidarı görevde: AKP

AKP’yi ve Türkiye’yi tek bir kişi yönetiyor: Tayyip ERDOĞAN

Ancak her nasılsa, Tayyip Erdoğan herhangi bir konuda, “sanki 15 yıldır Türkiye’yi başkaları yönetmiş ve kendisinin bir dahli yokmuş gibi” konuşmayı başarıyor. Ve onu geçmişte alkışlayanlar, “öncesinde aynı konuyla ilgili olarak, bugün tersini de söylese” yine alkışlıyorlar. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ı destekleyenlerin, onun ne söylediğinden veya ne yaptığından ziyade, liderlerini bir “kült adam” olarak görüp buna göre hareket ettiklerini söyleyebiliriz.

Bilimsel eğitim çığlıkları atılırken, cehalete itilen bir toplum…

Ekonomik olarak hakkını aramaktan vazgeçip, koşulsuz olarak kült adamı destekleyen kalabalıklar…

Ve terör. Eğitim olmazsa, yok edilemeyecek olan sosyal yara…

Anlaşılamayan nedir? Bilimsel-çağdaş eğitim ile dinci-mezhepçi-cemaatçi eğitimin, aynı kulvarda gidemeyeceği gerçeğidir.