Demek ki bir âdemin ölümü bir âlemin ölümüne denkmiş. Bir kişinin bir virüsle karşılaşması bütün dünyayı etkileyebiliyormuş. Demek ki hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun bir insanın hayatı bütün insanlığın hayatı kadar değerliymiş ve korunmalıymış.

Dünyanın öbür ucundaki insanın iyilik ve sağlığı için de dua etmeliymişiz. Bizim gibi inanmasa da bizim gibi düşünmese de, bizimle aynı etnik kökenden olmasa bile dünyanın diğer ucundaki insan da bizden bir parçaymış.

İnsanlık bir aileymiş. Dünyadaki hiçbir şey birbirinden bağımsız değilmiş. İyilik de hep birlikteymiş, kötülük de. Hastalık da sağlık da. Demek ki Âdem ile Havva hepimizin ortak atasıymış ve Allah bizleri birbirimize düşmanlık edelim diye yaratmamış.

En büyük, en güçlü ekonomiler bile bir virüs karşısında çaresiz kalabiliyormuş. Demek ki para ve servet sağlık kadar değerli değilmiş. Bir anda elimizden kayıp gidebiliyormuş. Ekonomik çıkarlar değil, insânî değerler daha önemliymiş. Yatırımlar insanlığın ortak geleceği için yapılmalıymış.

Birbirimizi öldürmek için silah üretmeye veya satın almaya gerek yokmuş. Küçücük bir virüs bile binlerce insanı zaten öldürebiliyormuş. Demek ki insanlık varlık ve servetini birbirini öldürmek için değil, birbirini yaşatmak için kullanmalıymış. Şimdi 7,53 milyar insan dünyanın 30 ülkesinde virüse aşı bulunması amacıyla devam eden araştırmaların bir an önce başarılı olması için dua ediyor.

Demek ki Çin’den hastalık gelmeden önce “ilim alınmalıymış”. Bilgi olmadan sağlık da mutluluk da korunamıyormuş. “İlimden gidilmeyen yolların sonu karanlıkmış.” İnsanlığa hizmet edebilecek kadar yüreklerde sevgi olmalıymış. İnsanları yaşatacak en büyük güç sevgiymiş.