İnsanlar artık siyasetçi görünce televizyonlarda, kanal değiştiriyorlar. Pek çoğu artık siyasetten bile konuşmak istemiyor. Sevimsiz, itici, samimiyetsiz yüzler…  Kavgacı, yumrukçu, küfürbaz milletvekilleri…
Oysa ki; pilot olana, taksi şoförüne, minibüs şoförüne psikolojik muayene isteyeceksin…  Gazetelere verdiğin iş ilanlarında “prizantable eleman” arayacaksın… Sıra milletvekiline gelince de “görücü usulü” karşımıza oturtacaksın…
Görebildiğim kadarıyla sadece CHP’de bir önseçim yapıldı. Bunun dışındaki siyasi partileri, zaten “demokrasi” açısından değerlendirmeye bile gerek yok. TBMM’de anlı-şanlı kavga eden, küfreden, yumruk sallayan milletvekillerinin, mensup oldukları kafayla yollarına devam edecekleri zaten bellidir. Ancak CHP’de “varmış gibi” gösterilen demokrasiyi, yani seçmene bir uzatılıp-bir geri çekilen elma şekeri misali “yarı demokrasi”yi de doğru değerlendirmek gerekiyor.
CHP pek çok ilde önseçim kararı aldı; ancak hepsinde değil. Demek ki demokrasiyi de “bölgesel” okuyorlar. Ayrıca CHP’li üyelerin ancak yarısı sandığa gitti. Sandığa gidip başa baş mücadele eden o kadar aday varken, CHP’nin merkez yönetimi yine Sezgin Tanrıkulu ya da Mehmet Bekaroğlu gibi önseçime girmeye cesaret edemeyen, insanların görünce kafayı çevirdiği şahısları kontenjanla(zorla) atadı. Araya da üç-beş tane sevilen ismi koyup harmanladı. Örneğin, CHP’lisiniz ve İstanbul 2. Bölge seçmenisiniz ancak Sezgin Tanrıkulu’na pek çok insan gibi ifrit oluyorsunuz. CHP’ye oyu basınca bu şahıs otomatik olarak seçilecek. Maalesef, genel seçimlerde “tercihli sistem” olmadığı için, önüne konan adayları seçmek zorunda bırakılıyorsun. Artık CHP adıyla Hüseyin Aygün ya da Sezgin Tanrıkulu gibi isimler anılınca insanlar uzaklaşıyorlar oy verme düşüncesinden. Fakat anlayan kim?  Pek çok insan gibi ben de 6 okla ve CHP tabanıyla ilişkisi olmayan bu kişilerin, Atatürkçü seçmeni partiden püskürttüklerini düşünüyorum. Öylesine püskürttüler ki CHP milletvekillerinin bir bölümü dahi tasfiye edilip gitti.
Herkes kendi içinde muhasebesini yapmalıdır. CHP’nin kendi üyeleri bile, yapılan önseçimde ciddi bir mesaj vererek, koltuklarına yapışmış parti ağalarının pek çoğunu alaşağı etmişlerdir. Kadınlar ve yeni yüzler siyaset sahnesine çıkmıştır. Bundan yirmi yıl öncesinde de önseçim olurdu ancak sadece delegeler oy kullandığından, milletvekillerini belirlerken “delege ağalığı” oluşmasının önüne geçilemezdi. CHP’de yapılan önseçim, çok daha geniş bir üye kitlesini kapsayınca, delege ağaları dumura uğradılar. Üye sayısı o kadar çok tu ki, hepsini kafa-kola almak zor geldi elbette. Kendi ilçesindeki üyelerden oy alanlar, diğer ilçelerden oy alamadılar. Örneğin, İstanbul birinci bölgede tanıdığım “cebindeki paraya güvenen” pek çok aday adayı, milyarlarını da harcasa önseçimden çıkamadı. Bunun yerine CHP seçmeni, çok severek izlediği Halk TV ekranında sıkça gördüğü kimi dürüst, namuslu kişileri adaylaştırdı. Bu kişiler kamuoyunun yakından tanıdığı, belli bir izleyici kitlesine sahip gazeteci Barış Yarkadaş, Eren Erdem gibi sol seçmenden sempati toplayan kişilerdi. Müteahhit değillerdi, ticaret yapmıyorlardı…
Tüm bunlar için, CHP geç mi kalmıştı? Eteğindeki kimi vebalı taşları döküp yeni bir sayfa açarken, merkezde tümör haline gelmiş yapıyı kesip atabilecek mi? Acaba CHP, solun birleşmesinde aktif rol oynayabilecek mi?
CHP’de bunlar olurken, maşallah diğer partilerin merkez yöneticileri, oturdukları yerlerden milletvekili adaylarını seçiverdiler. Bir seçmen olarak, daha ne kadar salak yerine konacağımızı merak ediyorum doğrusu. Türkiye’de mutlaka seçim sandıklarında da “tercihli sistem” getirilmelidir. Aksi halde önümüze konan yemeği, zehirli de olsa yemek zorunda kalıyoruz.
Gelişmiş ülkelere kıyasla, demokrasi açısından sıfır çeker durumdayız. Hal böyle olunca, esas tercihimizi önce ideolojiden yana yapıp, ona göre oy kullanıyoruz.  Milletvekillerinin psikolojik muayenesi de her defasında başka bahara kalıyor…