Geçtiğimiz yaz ayında Gezi olaylarına karşı Tayyip, Kazlıçeşme’de bir AKP mitingi düzenledi ki evlere şenlik. Ondan öncesinde de Gezi eylemcilerini, kendisine oy veren % 50’yi sokağa dökmekle tehdit etmişti. Bir yandaş kanal miting alanına dalarak Tayyip’in seçmen kitlesiyle röportajlar yapmaya başlayınca “acı gerçek” ortaya çıktı: Bir kısım Tayyipçiler, gençlerin mizah yeteneğini geliştirecek zekalarıyla hepimizi gülmekten kırıp geçirdiler. Bugün bile gülmek istediğimde bakın Google’dan neleri tıklıyorum: “Kazlıçeşme AKP seçmeni-Tayyip’in evinde zorla tuttuğu AKP’liler-Hülooo-Kılıçdaroğlu sen merdivene ters bindin…”
Bunların en komikleri “Kılıçdaroğlu, sen merdivene ters bindin, milleti bindiremezsin..” diye başlayan skeçleri, eşarp takarak canlandıran erkeklerin ve onlara eşlik eden diğer gençlerin oluşturduğu videolar. Hatırlarsanız AKP’nin Kazlıçeşme mitinginde başörtülü bir teyze ağza alınmayacak sözlerle Tayyip’i desteklemiş, Kılıçdaroğlu’nun merdivene ters bindiğini söylemiş, sayıp sövmüş, sonunda da “Erdoğan’ın g..nün kılıyız” demişti. Bir diğer kadın da “Eller kırılsın, AK Partiliyiz, hülooooo” diye bağırmıştı. Sadece onlar değil, konuşulan AKP’lilerden hiçbirinin ağzından doğru dürüst tek bir cümle çıkmıyordu. Ve mizah ustaları konuştu: İşte AKP’nin evinde zorla tuttuğu seçmen kitlesi…
Bunları bir yana koyarsak, geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun bir ABD seyahati oldu. Bu seyahat, Arap ülkelerine yaptığı seyahatlerden farklı görünüyordu. Amerikalıların hoşuna gidecek demeçler, stratejik ortaklığımız, popülist söylemler, cemaat ile kucaklaşmalar, sol bir partinin sindiremeyeceği şekilde “icazet” aldığı yönündeki eleştirilere yol açtı. Bir üniversitede yine klasik tarihi sorulardan Ermeni meselesi gündeme geldi ancak Klııçdaroğlu bunu yalanlamak ve reddetmek  yerine tarihten ders alınması ve barış içinde bir dünyaya vurgu yaparak, konuyu geçiştirdi. Her defasında Türkiye’nin siyasetçilerini ve diplomatlarını bu yöntemle sıkıştıran terbiyesiz insanlar, kendi tarihlerinde Kızılderililere ve Afrika kökenli insanları apaçık bir soykırımı hasıraltı etme yüzsüzlüğünü göstererek temcit pilavı gibi önümüze koyuyorlar bu meseleyi. Ama bu lafları onların ağzına tıkayacak siyasetçilerden mahrumuz. Kaldı ki her dönemde bir takım siyaset adamları seçim öncesinde neden ABD’ye giderek icazet almaya çalışırlar, anlayamıyorum doğrusu. Çünkü ABD, gidilmeyecek ülkelerin başında geliyor her yönüyle. Bugüne kadar Türkiye’nin düşmanı olan kim ya da kimler varsa destekledi, kışkırttı, besledi: PKK-İsrail cephesi, Ermeni diasporası, Cemaat ajanları vs. PKK’nın terörist başını “idam edilmemek” şartıyla Türkiye’ye teslim etti, adam şu anda İmralı’da kahraman yapıldı. Bu terörist pisliği kendi ellerimizle beslediğimiz yetmiyor, bir de AKP-PKK ortaklığıyla devlet siyasetine müdahil oluyor. Gerçekten de Dünya’nın en şanslı teröristi bu adam. Eskiden dağlarda, oda burada yaşardı. Şimdi devletin doktorları dahi 24 saat başında. Ona baktıkça kimilerinin terörist olası geliyordur herhalde!..
Ülkemizin sürüklendiği uçurum ise oldukça belirgin artık: Osman Pamukoğlu’nun aylar öncesinden dediği gibi, Güneydoğu’nun elimizden çıktığına ben de inanıyorum. Yıllardır PKK’nın haraca kestiği işadamlarının ancak iş yapabildiği bir orası. PKK’nın artık kendi polis teşkilatını kurduğu, kendi bayrağını çektiği ve kendi borusunun öttüğü bir yer. Devletimiz artık korkudan “askeri karakollar” bile inşa edemiyor. Askerlerimiz kaçırılıyor. Hükümet PKK destekçisi Barzani’yi törenlerle misafir ediyor. Sanıyor ki bütün bu ödünlerle AKP, o bölgeden oy alacak ve terör bitecek. Ancak bir türlü silah bırakmayan PKK, AKP hükümetinin TBMM’den çıkarttığı yasalarla kontrolü ele geçirmeye devam ediyor. Ülkenin güneydoğusu fiilen bölünmüş durumda…
Bu arada sevindirici gelişmeler de oluyor: Mustafa Balbay özgürlüğüne kavuştu ve hepimizi mutluluktan ağlattı. Hele kızıyla kucaklaştığı anın görüntüsünü haberlerde izlerken, ben de birçok kişi gibi gözyaşlarımı tutamadım. Ancak “cemaat yanlısı” olduğu iddia edilen Anayasa Mahkemesinin kararı beni düşündürdü. Malumunuz AKP ile Cemaat arasında büyük bir kavga var şu anda ve her nedense birileri bu kavgada Tayyip’e inat, Cemaati destekler görünüyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar umuyorum ki gerçek anlamda hukuk göz önünde bulundurularak alınmıştır. AKP’nin “cemaat dershanelerinin” de içinde olduğu dershaneleri kapatmak istemesi sonuç vermedi. Cemaatin, eski AKP işbirlikçisi yayın organları bile Tayyip’in aleyhine dönünce rant savaşı alevlendi. Yılanın başını ezemeyeceğini anlayan Tayyip Hükümeti, geri adım attı ve dershanelerin kapatılmasını 2 yıl öteledi. 
Ülkemizde vuku bulan anlamlı reaksiyonlardan biri de Fethiye Spor’un maçtan önce sahaya “Yüce Atatürk” yazılı formalarla çıkmış olmaları. TFF denilen güruh tarafından bu futbol takımına disiplin soruşturması açıldı. Ancak bütün Türkiye’den bu takıma destek yağdı. Artık hepimizin en sevdiği, saygı duyduğu sporcularımızdan oldular. Gezi olaylarından sonra futbol sahalarında yuhalanan AKP iktidarı yeni bir yasa çıkarmış, sahalarda siyasi sloganları ve simgeleri yasaklamıştı. ATATÜRK bu ülkenin kurucusu ve ortak değeri olmasına rağmen, siyasi simge sayılarak yasaklanmaya kalkışılıyor. Ancak Tayyip’i örnek alan bir takım futbolcular “Rabia” işareti yapınca onlar hakkında soruşturma açılmamıştı. Halbuki bu işaret İhvan’ı temsil eden gerçek anlamda bir siyasi simge. Yine geçtiğimiz günlerde ülkemizdeki futbol takımlarından birinde oynayan bir siyahi futbolcu, geçen hafta hayata veda eden ve artık bütün Dünya’ya mal olmuş MANDELA’nın tişörtünü giyerek sahaya çıkınca o da disipline sevk edildi ve AKP’ye bir kınama da yurtdışından geldi. 
Bu baskıcı, ceberut iktidarın çemberi artık daralıyor. Evvelki gün, Gezi olaylarının ilk şehidi Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi kalp krizinden vefat ederek toprağa verildi. Hiç kimse kendini bu olaylardan sıyırmaya çalışmasın. Özellikle Cemaat denilen cerahat… Ergenekon, Balyoz gibi davalarla yüzlerce askerimizi hapislerde çürüten, bir bölümünün intihar etmesine ya da hastalıklardan ölmesine sebep olan Tayyip destekli Cemaat örgütünün yaptığı zulümler unutulmamalı ve günü geldiğinde hukuk sandalyesine oturtulmalıdır. Çünkü polis teşkilatının da içinde yuvalandığı bilinen örgüt, Gezi olayları süresince acımasızca hareket etmiş, polis şiddeti nedeniyle gençlerimiz ölmüş ya da yaralanmıştır. Cemaat örgütü, Devletin içinden ayıklanmalıdır. Deniz Baykal’a ve MHP’li milletvekillerine “kaset tuzağı” kuran kimlerdi? Şimdi AKP’yle arası bozulunca SÖZCÜ gazetesinden Emin ÇÖLAŞAN’a ve AYDINLIK gazetesine AKP’li üst düzey yetkililerin “porno kasetlerini” kim yolluyor? Bu terbiyesiz adamların “dinle-imanla” bir ilgileri olamaz, bunu biliyoruz. Ancak cemaate yakınlaşma çabası içinde olanlara söylenecek söz şudur: Çirkefe bulaşma, üstüne sıçrar!
Ben de şahsen, bu yerel seçimlerde AKP’nin gitmesi adına bir “seçim işbirliği” yapılmasından yanayım. Yaşadığım şehir İstanbul’da özellikle Büyükşehir’de ibrenin gösterdiği en büyük muhalif partiye oy vereceğim. Ancak CHP’nin içinde cemaate yakınlaşma çabası güdenler varsa dikkatli olsunlar. Tarih yapılan bazı hataları asla affetmiyor. Dolayısıyla ben de merak ediyorum doğrusu: Kılıçdaroğlu merdivene ters biner mi?