Daha en başında şehitlerden bahsederken kullanmıştı bu kelimeyi,
Ancak ilerleyen zamanlarda kelimelere rahmet okutacak işler de yaptı doğrusu.
Her ne olduysa bu kelime adeta ona yakıştı sanki;
Yani hep televizyonlardan durmaksızın izlediğimiz o şeye: KELLE
 
Okul arkadaşlarını, yakın çevresini,
eş-dost-akraba kim varsa kayırıp zengin etti KELLE.
Ne hikmetse oyları da giderek arttı.
Laik rejimi değiştirecek kanunlar çıkardı, oyu arttı mesela.
Çiftçiye “lan, ananı da al git” dedi,
Somalı madenciye sille-tokat girişti,
Kadınla erkeğin eşit olmadığını söyledi,
Meclise baş açık giren kadınları türbana soktu, sevaba girdi…
Koluna 700 bin liralık saat takanı kolladı,
Paraları sıfırlatamadı bile, o kadar çoktu…
 
Cemaatçi çetenin elemanlarını devletin kilit noktalarına yerleştirdi,
Onlar da Türk askerlerini hapislere doldurdu,
Genelkurmay başkanı hapse yollanırken bir şey yapamadı ama
MİT başkanının yollanmasını engelleyebildi KELLE…
Yıllar sonra Cemaatçi çeteyle yolları ayrılınca, onları “paralelci” yapıverdi,
Muhalefeti de onların işbirlikçisi…
 
Küba’ya cami yaptırmaya kalktı;
Fidel CASTRO ne der acep, diye düşünmedi bile…
Colomb’un değil, Müslümanların Amerika’yı keşfettiğini söyledi,
Dünya mizah tarihinde yeni bir çığır açtı…
 
Kılık kıyafet inkılabına karşı çıktı, tabi sadece KADINLAR söz konusu olduğunda…
Zira kendisi ATATÜRK’ün kıyafet devrimini benimsemiş görünüyordu: kravat, ceket, pantolon filan…
Sadece o muydu “erkek kıyafeti inkılapçısı” olan?
Bakın çarşaflı kadınların yanlarındaki kocalarına: kot pantolonlu ya da takım elbiseli (kravatlı, pantolonlu)
Yani sadece” kadına yasak” istediğini giyinmek,
Velhasıl KELLE, diz üstü şortunu giyip futbol bile oynamıştı…
Bir de “fakire yasak” iyi giyinmek,
Bunların jiplerle dolaşan, saraylarda yaşayan karıları,
Milyarlarca dolarlık kıyafetler giyerek, türbanlı da olsa ince topuklu ayakkabılar ve tam makyajlı suratlarıyla ve ünlü modacıların tasarımlarıyla dolaşırken,
Madencinin ana-babasına kalır lastik ayakkabılar…
 
Her gün din-imandan bahsetti, bu malzemeyle beslendi, yine yapıyor aynısını.
Belediye başkanı oldu, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu.
Ne fayda? Hep aynı terane: hep öfkeli, hep huzursuz, hep kinci
Ve görünen o ki, duvara toslayana kadar da son sürat böyle gidecek…
 
Başbakanlık için yaptığı AK-Saray’a Cumhurbaşkanı olarak yerleşmek,
17 Aralık rüşvet-yolsuzluk operasyonlarının yıldönümünde pek anlamlı doğrusu.
Gömülürse tüm hırslarıyla beraber tam burada,
ATATÜRK Orman Çiftliği’nin içinde son bulacak saltanatı…