KÖŞE YAZISI

Her yıl Mart ayının sonunda gelmeye başlarlar. Ağustos'un ikinci haftası giderler. Yaklaşık 5 aylık bir misafirlik süreleri vardır. Gelişleriyle baharı müjdelerler. Gidişleri kışın habercisidir.
Evet, hepinizin de tahmin ettiği gibi leyleklerden bahsediyorum. Bu yılda, her yıl olduğu gibi mart ayının son günlerinde birer birer geldiler. Havaların soğuk gitmesine, kara, fırtınaya aldırmadılar. Geldiler. Evlerimizin çatısındaki, elektrik direklerinin tepesindeki yuvalarını şenlendirdiler.”Lak lak” sesleriyle uyandık sabahları. Ağaç arasında bamya kazarken, çeltik tarlasında ot alırken hep yanı başımızdaydılar.
Nedendir bilinmez leyleklerin gelişi hep sevinçle karşılanmıştır. Leyleği ilk gören diğerlerine müjdeler. Çocuklar “leylek baba” geldi diye sevinirler.
Bir de “leyleği havada görmek” tabiri vardır ki, görenlerin o yıl çok gezeceğine inanılır. Sık sık seyahate çıkanlara “leyleği havada gördün” diye takılırlar.
Gelişlerini ne kadar sevinçle karşılarsak, gidişleri de o denli hüzünlü olur. Bir sabah uyandığınızda leylek yuvalarının boşaldığını görürsünüz. Bir hüzün kaplar içinizi.


Leyleklerin gidişi ile ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.
“Yılını tam olarak hatırlamıyorum. Ağustosun ikinci haftasıydı. O zaman bamya ekiyoruz. Bir hafta sonu yaylaya gideceğiz çoluk çocuk. Ama bamyanın da toplanması lazım. Ertesi güne kalırsa, anandan emdiğin süt burnundan gelir. Yaylaya da erken gitmek gerekiyor. Hava iyice ısınmadan motosikletle yaylaya varmalı. Yollar şimdi ki gibi değil, bir buçuk iki saatte varılıyor. Yoksa yolda başına bela olur, çoluk çocuk kepaze olursun. Ne yardan geçebiliyoruz, ne serden, mutlaka bamya toplanacak, yaylaya da gidilecek.
Sabahleyin güneş doğmadan kalktık, çocuklar uyanmadan bamyayı toplayıp geleceğiz hanımla birlikte. Bamya tarlamız Çorak’ta. Aşağı Çayır mevkiinin üzerleri Çorak diye adlandırılır. Motosiklete bindik, Akyer Sokağından, Koca Kavağın yanından, Değirmen argının üzerinden geçtik, gayri ihtiyari başımı sola çevirdim, önce koyun sürüsü zannettim. Aşağı Çayır bembeyazdı. Binlerce leylek toplanmıştı. Gözlerime inanamadım. Bu kadar leyleği bir arada görmemiştim o güne kadar. İşimiz aceleydi ama biraz seyredelim dedim hanıma. Motosikleti durdurdum. Birkaç dakika izledik. Muhteşem bir görüntü ama kaydetmeye ne kameramız var, ne de fotoğraf makinemiz.
Bu leylekler Kargı’da mukim leylek olamazdı. Kargı ve köylerinde olsa olsa 150-200 civarında leylek yuvası vardır. Bu da yaklaşık 500-600 leylek eder. Oysa gördüğümüz manzarada binlerce leylek vardı. Yaklaşık on dönümlük arazi, iğne atsanız yere düşmeyecek şekilde leyleklerle doluydu. Belki başka yerlerden göç ederken mola verdiler. Ama fazla kalmadılar. Bir, bir buçuk saat sonra bamyayı toplayıp dönerken çayırda bir leylek bile kalmamıştı.”
Buna benzer hikayeleri pek çok kişiden dinledim, sonraki yıllarda. Ama kimse tam zamanını hatırlamıyor. Ağustosun 8 ile 14'ü arasında olduğunu tahmin ediyorum. Emin olun 15 inden sonra bir tek leylek kalmaz. “Bu yılda havalar çok sıcak, birkaç gün daha kalalım” demezler. Vakti saati gelince sessiz sedasız çekip giderler. Giderken de; Yüzlerce leyleği gün ağarırken Kargı Çayırı’na izlemek, Nemrut’ta güneşin doğuşunu, Meriç’le Ergene’nin kavuştuğu yerde güneşin batışını seyretmek gibi keyifli olsa gerek.

Ahmet Devrez
Emekli Öğretmen