Gencecik insanlar hayattan umutlarını kesip, kendi vücutlarında bombalar patlatabiliyorsa ve dünya bu olanların sadece sonucunu görebiliyorsa, terör daha uzun yıllardır sürecek demektir.
Danimarka’da 2005 yılında Hz. Muhammed karikatürleriyle başladı. Önce Müslümanlar tarafından protesto edildi. Ancak karikatürlere verilen destek önce Norveç, sonrasında Fransa gibi ülkelerin yayınlamasıyla devam etti. Ve…2012 yılında ABD Libya büyükelçisi,  selefilerin saldırısı nedeniyle hayatını kaybetti. Linç gerekçesi; Hz. Muhammed’in hayatı, ABD’de bir Yahudi yönetmen tarafından, alay konusu olacak şekilde filme alınmıştı.
7 Ocak’ta Fransa’daki Charlie Hebdo dergisine yapılan terör saldırısında 12 kişi hayatını kaybetti. Ardından Yahudi marketine yapılan saldırıyla Dünya şoke oldu. Şoke olmalarının nedeni, bu saldırıların Avrupa’nın göbeğinde yaşanıyor olmasıydı. 17 kişinin öldüğü saldırıların ardından,  11 Ocak’ta Paris’te yapılan cenaze törenine 50’ye yakın devlet başkanı katılmıştı. Saldırıyı düzenleyen Cezayir asıllı Couachi kardeşlerdi, yetimhanede büyümüşlerdi. Onlara destek için Yahudi marketini basan Amedi Coulibaly ise siyahi bir gençti. Paris’in banliyölerinden….
Bir haber: 2009 yılında Maurice Sinet adlı karikatürist, Sarkozy’nin oğluyla ilgili bir karikatür çizdiği için Yahudiler tarafından anti-semitist olduğu iddiasıyla suçlandı ve özür dilemeyi reddettiği için Charlie Hebdo’dan kovuldu… Papa Francis: “Anneme küfreden yumruğu yer” diyerek Müslümanların peygamberine saygı duyulması mesajını verdi.
Düşünce özgürlüğüne dair diğer bir haber: Doğu PERİNÇEK, İsviçre’de “Ermeni soykırımı yoktur” dediği için soykırımı inkar gerekçesiyle 90 günlük tecilli hapis ve para cezasına çarptırıldı. AHİM kararı, hem ifade özgürlüğü açısından ve hem de 1915 olaylarının 1948’de yapılan soykırım tanımına uymadığı gerekçesiyle Perinçek’in lehine sonuçlandı. Aslında bu hem bir Dreyfüs, hem de bir Galileo davasıydı ve Dünya yeni uyanıyordu. 28 Ocak’ta Strazburg’da temyiz duruşması görüldü, kesin sonucu sonra göreceğiz…
Gelişmiş ülkeler diye tabir edilen kokuşmuş ve ikiyüzlü krallıkların ömrü de yavaş yavaş bitiyor. Şüphesiz ki Müslüman ülkelerde, hem de İslam diniyle ilgisi olmayan terör olaylarını sonuna kadar kınamak boynumuzun borcudur. Ancak bu dünyada “devlet” görünümlü terör örgütlerini onlardan çok daha ağır bir dille eleştirmek de vazifemizdir. İsrail ve ABD gibi devletlerin Ortadoğu’yu kana bulamasının,  İngiltere, Fransa gibi devletlerin Afrika’yı sömürge haline getirmesinin önüne geçilmelidir. Dünya nimetlerinin paylaşılması esnasında, karşısındakini aç bırakanlardır terörden sorumlu olanlar…
Charlie Hebdo saldırısıyla aynı tarihte; 7 Ocak’ta Işid adına Sultanahmet’te intihar saldırı gerçekleştiren Çeçen asıllı Diana Ramazova, bir polis memurumuzu şehit etti. Diana Ramazova sadece 18 yaşındaydı... Diğer yandan Nijerya’da Boko Haram isimli dinci terör örgütü, 8 Ocak’ta bir kasabayı basarak 2000 kişiyi katletti. Paris’te yürüyenlerin ruhu bile duymadı. Zavallıcıkların böcek kadar değerleri yoktu…
Ve Türkiye’nin doğusunda, batısında 40 yıldır PKK terör örgütü asker-polis-sivil ayrımı yapmaksızın insanları katlediyor. PKK’lı teröristler başta ABD, Fransa ve Almanya olmak üzere pek çok ülkeden lojistik ve mali destek görüyorlar, korunuyor ve eğitiliyorlar.
Sorulması gereken ana sorular şunlardır: Gencecik insanlar bir teröriste nasıl dönüşüyorlar?  Dünya bu kadar çok teröriste nasıl sahip oldu? Müslüman ülkeler nasıl terör yuvalarına dönüştü?
Bana kalırsa terör, globalleşen Dünya’da asla tek bir bölgenin ya da ülkenin problemi değildir. Sadece Pakistan’da, sadece Nijerya’da, sadece Paris’te değildir. Şayet Dünya bu konuda ortak bir çözüm ve tavır geliştirmezse, ekonomik yönden zayıflamış olan tüm ülkelerde, daha on yıllar boyu devam edecektir. Sömürülen ülkeler Müslüman olmasaydı da aynısı olacaktı. Çünkü sorun onların kendi topraklarında, Batılı sömürgeciler tarafından aç bırakılması ve çocukların ellerine ekmek yerine silah tutuşturulmasıdır.
Bir teröristin beyni nasıl çalışır? Masum bir çocuk, daha 18 yaşında nasıl bir teröriste dönüşür? Gerçek şu ki, her çocuk şanslı doğmuyor. Şanssız doğan her çocuk, sahibinin ellerinde kırbaçlanan bir aslan yavrusu gibi büyütülüyor maalesef. Kamçılanıyor ve saldırmayı öğreniyor. Çünkü ona sunulan yaşam sadece bu kadar: Kafes, kırbaç ve pençe…