İsyan; açık alanda veya kapalı mekanda yada kapımızda ortaya çıkıverse; ses verir, kovar, o da yetmezse daha güçlü bir tepki ortaya koyarak bertaraf ederiz.
Lakin isyan içimizdeyse, ne yapmak gerekir!
Ülkede, çevrede ve tüm dünyada olup biteni sessizce veya seslice oturup sorguladık mı hiç? Sorguladıksa birden, bir ateş gibi yüzümüze parlayıverirdi mi hiç? Hissettik mi gerçeklerin ne kadar acı, yakıcı olduğunu.
Aslında şöyle bir dünya tasavvuru insan için en büyük yıkımdır. Bir tarafta güçlülerin algıları yöneterek oluşturdukları, yönettikleri ve empoze ettikleri kurgulanmış yapay bir gündem ve bunun farkında veya farkında olmadan bireylerin(veya toplumların) kendi gündemiymiş gibi kabullenerek (etkili olunduğu zannıyla veya etkisiz eleman olarak ortalarda) dolaşmak. Bilinir ki; kurgulanmış gündemler hedef kitlelere önce heyecan ve olumlu beklenti yüklerler ama kurgunun farkına varılmaya başlanmasından sonra ise sürece belirsizlik ve sonunda çöküntü hali hakim olur.
Tarihsel yaşanmışlıklara bakıldığında ilginç ve kayda değer ilgili pek çok örnek bulunabilir. Özellikle Türkiye’nin içerde ve dışarda çatışma ve savaş ortamına sokulmasına yönelik girişimlerin, çevre ülkelerdeki, yakın ve uzak coğrafyalarda ortaya çıkan iç karışıklıklar ve savaşların nedenleri ve gerekçeleri önemli veriler sunan örnekler olarak ele alınabilir.
 
Tünel Sendromu
Bir bakıma bu durum “Tünel Sendromu” diye adlandırılabilir. Buna göre tünelin ucunda bir ışık vardır. Bu ışık; tünele girenleri aydınlığa ulaştırabilecek bir güneşe ait olabileceği gibi; üzerlerinden silindir gibi geçip gidecek bir lokomotife de ait olabilir. Genellikle kendi sübjektif çıkarlarının gerçekleşmesine hizmet edecek şekilde insanları yönlendirmek üzere kurgulama yapılır. Bunun üzerinden bir gündem türetilir ve sunulan gündemle ilgili topluluklar üzerinde oluşturulan algı ise; uçtaki ışığın güneş olduğu yönündedir, fakat hakikat farklıdır. Öyle ki; kurgular üzerinden gündem oluşturanlar tarafından; insanlar, toplumlar veya topluluklar uçtaki ışığın ne olduğunu, neye ait olduğunu bile kavrayamadan tünelin içine itilirler (veya biraz romantizm biraz özgürlük ve plüralizm sosu katılarak süslenmiş vaatlerle tünelin içine çekilirler). Oysaki tünel karanlıktır ve aslında tünelin ucundaki ışık üzerlerine doğru hızla ilerleyen bir lokomotifin ışığıdır. Karanlık ve içinde gürültü, kaos, çatışma, savaş, acı, gözyaşı, kin, nefret, maske, oyun içinde oyun, ilkesizlik, açlık ve sefalet bulunan tüneldeki ışık ilerleyip ezip geçerek diğer taraftan çıktığında, yani konu berraklaştığında şirazesi kaymış insan ve toplum manzaraları sahne alır, tünelin derinliklerinde…

Akıl ve Vicdan Terazisi
Tünel sendromu adeta pişmanlıkların, hayal kırıklıklarının, kullanılmışlıkların, aldatılmışlıkların mezarlığı gibidir. Öyleki kavramların içi boşaltılmış, değerler kıymetsizleştirilmiş, akıl ve vicdanlar koşullandırılmış, hayatlar ise cendereye alınmış, tutsaklaştırılmıştır.
Durum böyle olunca! akıl ve vicdan terazisinin hassas ölçüm işlevi rafa kalkmış, uyum kaybolmuştur. Terazinin her bir kefesi bir aşağıya bir yukarıya gider, gelir. Kantarın topuzu öyle bir kaçmıştır ki artık ne olana, ne bitene; ne akıl erer, ne de sır!
Toplumun önünde gitmek iddiasında bulunan bir kısım sözde aydın ise aydınlığa ulaşmak için çerağı uyandıracaklarına, bir kıvılcımla mumu yakıp etraflarını aydınlatacaklarına karanlığa davetiye çıkarırlar. Özde aydınların sesi ise ya kısıktır çık(a)maz, yada üzerine karabasan çökmüştür, haykırırlar ama sadece kendileri duyarlar…
Sonuç itibariyle günümüzde ülkemizde, çevremizde ve tüm dünyada olup bitenler sorgulandığında; bir bakıma içte bir isyan başlıyor ve akılla vicdanla yani insanla, insanlıkla alay edildiği anlaşıldığında içteki isyan büyüyor ve yükseliyor!
Her ne olursa olsun gündeme akıl ve vicdanın hakim olması yönünde öncelikle insanlarımızı ve tüm dünyayı aklı selime davet etmek gerekiyor. Bu kapsamda her birimizin sorumluluğu olduğunun farkında olarak, tüneldeki yapay ışığın güneş ışığı olmadığını ve bu yanılsamadan uzak durulması gerektiğini yaymak yönünde bir görevimiz olduğu unutulmamalıdır.