Okuduğum en sürükleyici kitap” HAYAT”tı…Ve hala sürüklüyor. Ömür; elini tutturmayan yaramaz bir çocuk gibi, koşup gidiyor. 

İki yüzlüdür ” HAYAT” ; bazen arkandan çelme takacak kadar nankör, bazen  elinden tutup  kaldıracak kadar centilmen…
Yorulduk be” HAYAT”; Sabrın selamete ereceği, günleri beklemekten, yarı yolda  maskeleri düşen, iki yüzlü insanlarla yürümekten, hak ettiğimizi düşlemekten, hak etmediğimizi görmekten  YORULDUK. 
Bu dünyada hepimiz ayrı birer masalız aslında; ”Bir varmış”la başlayıp. ”Bir yokmuş”la biten..
Oluruna bıraktım artık, gelişi güzel yaşıyorum hayatı. Denk gelirse mutlu oluyorum. ”Gelmezse canı sağ olsun”. 
” HAYAT ” öyle bir şey ki; ne idare edebiliyorsun, ne de iade…           
Yaşamak dediğin zorlu bir sınav. Ne kadar çalışsan da olmuyor. Hayat çalıştığın yerden sormuyor…
Biz eski zaman çocuklarıyız, Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. ”Bir avuç sevgi, bir yudum huzur, bir dilim umut yeterdi hepimize..
Hayatta her şeye alışır insan…Acılara, ayrılığa, yalnızlığa…Ama alışmak bazen zaman alır, bazen de’ hayatını’…          
HAYAT ; güvenerek aldanmayı, severek kaybetmeyi, susarak unutmayı, yaşayarak alışmayı öğretir insana…
Yarım yamalak yaşıyoruz hayatı; sevmenin tadına varamadan, mutluluğa doyamadan, insanları anlayamadan…          
Söylesene be hayat ! Yüzümüze güldün de . Biz surat mı astık?
Gün gelecek ve hayat o yorgun yüzüne gülümseyecek. Diyecek ki; ”Hadi kalk bakalım. Yaşamak sırası sende… 
Herkes bir oyuncudur aslında, hayat denen şu dar sahnede.. Yönetmeni bellidir ama, senaryoyu bilemezsin…
Bir sabah kapım çalsa, gelen çocukluğum olsa ve hep bizde kalsa….         
Hayat işte ….Acılarını gizlemek için gülüyorsun, herkes seni mutlu sanıyor.. Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar, ama unutma ki, rengarenk  gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar.
Deniz gibidir hayat; bazen dalgalanır bazen durulur… Kimi durmadan yüzer, kimi yorulur. Kimilerini uzaklara götürür, kimini bir yerde kıyıya vurur.. 
Aslında film çekimi gibidir hayat. Tam mutlu oldum derken, yönetmenden ses gelir; ”KESTİK”  VE yaşam son…
”HAYAT” bir yazboz gibi; parçaları birleştirdikçe anlamlaşan, bir oyun hamuru gibi; hayallerle şekil bulan , bir gül gibi; dokundukça dikenini batıran, bir tiyatro sahnesi gibi; senaryosu” KADER” olan..
Kimi çok sevdiysek, neyi çok istediysek, onu hep uzağımıza koydu hayat…
HAYAT ;  bir metrobüs gibidir. Tam yer bulmuş oturacakken bir de bakmışsın son durağa gelmişsin…
Herkes zamanda yolculuk yapıyor aslında. Bazen anılarıyla geçmişe, bazen de hayalleriyle geleceğe… 
Biz papatya falına bakıyoruz;  seviyor mu? Sevmiyor mu? diye.  
Hayat da bizim falımıza bakıyor; dayanacak mı? dayanamayacak mı? diye.        
Hayatınızın kalitesini, hayatınızdaki insanların ”kalitesi” belirler… 
Hayat dediğin nedir ki ;  bugün varsın yarın yoksun. Öyle bir yaşa ki; arkandan ”İYİ BİLİRDİK” diyenin çok olsun…                  
Hayat dediğin;  soruyla başlayıp soruyla bitiyor…Adını ne koydunuz? Merhumu nasıl bilirdiniz? Hayat döngüsü: Başlangıç ve sondur… 
SENİ SEVİYORUM BE HAYAT, BİLİYORUM SEN DE BANA BOŞ DEĞİLSİN…
Ben her şeye rağmen hayatı seviyorum ama sona geldim,hâlâ sırlarla doluyum. 
Ağlayarak gelmişim, gülerek gitmeliyim,
Kâinatın dünyanın sırlarına ermeliyim,
Bir ömür yetmez bana, bin ömürdür dileğim,
Geldikçe gitmeliyim, gittikçe gelmeliyim.. (Mehmet Özata) 
                            7 Temmuz 2023 / Mehmet Özata