İkiyüzlülüğün, dönekliğin, pişkinliğin, arkadan hançerlemenin ve hortumlamanın uzmanı olmuş adamlar ele geçirdikleri televizyon kanalları vasıtasıyla biçare halkı yine “din-iman” söylemleriyle kandırarak yollarına devam etmek istiyorlar. Oğulları, çoluk-çocuklarının arkadaşları, ahbapları, sülaleleri aklımızın alamayacağı kadar ihale-para-şirket-mal-mülk sahibi olmuşlar, memleketi silme götürmüşler ama ne çare. Esas adamlara dokundurtmuyorlar bir türlü. Mesela “büyük patron”, yine esip gürlüyor, yargı-muhalefet-emniyete tehditler savuruyor, yüzlerce Emniyet Müdürünü ve cemaatçi M.E.B. müdürlerini görevden alıyor ya da sürgün ediyor. Ancak kapısına dayandılar artık ve bazı şeyler için çok geç kaldı. Yarattığı Frankenstein kendisinin kafasını kopartamasa bile,  vebayı bulaştırdı bir kere, artık sona doğru ağır aksak ilerliyor.
Ergenekon, Balyoz(Çekiç!Ayışığı!Sarıkız!Mavikız!) vs. davaları ilk gündeme geldiğinden beri, ne söyleyip yazdıysak, bugün de aynı şeyleri söylemenin onurunu yaşıyoruz. Sahte delillerle insanların hapislerde çürütüldüğünü, CEMAAT-EMNİYET-SAVCI üçgeninde tezgahlanarak oluşturulmuş davalarda yüzlerce asker-aydın-gazeteci ve siyasetçinin mağdur olduğunu, hukukun katledildiğini yazdık. 2007’den beri çevremde konuya hakim olmayan insanlara bile anlatmaktan yoruldum, çünkü bazı insanlar olayların bu boyutlarda olduğuna inanamıyordu. Ancak konuyu hassasiyetle takip eden herkes, olayların farkındaydı. Aslında AKP de Cemaat’le ortak olduğu için her şeyi biliyor ama olayları lehine çevirerek vatandaştan oy devşirmeye çalışıyordu. “Darbe yapacaklardı” yalanıyla seçim meydanlarında Türk ordusunu karaladılar, hapislerde çürüttüler. Cemaat kasetlerinden medet uman Başbakan, meydanlarda bağırıp “karısını aldatanı affetmem” demişti; bugünse Numan Kurtulmuş’la ilgili oluşturulan CD’den sonra kişilerin mahremiyetine saldırılmasını eleştiriyor. 
Geçtiğimiz günlerde AKP yandaşı Tayyipçi SABAH gazetesi, cemaat savcılarının hapse yolladığı Hanefi AVCI’nın kitabına sığındı. 2010’da piyasaya çıkan kitaba bugün reaksiyon gösteren Tayyip Cephesi, Emniyetin imamı olan FBI ajanı “Kozanlı Ömer” lakaplı Osman Hilmi Özdil’i manşet yapmıştı. Dikkatinizi çekerim kitap 2010’da çıkmış, 2013 yılının sonlarındayız. Yalaka basın kitabın nimetlerinden şimdi Tayyip lehine faydalanıp, aklınca kurnazlık yapıyor. Yahu insan utanır! Hanefi AVCI o kitapta daha neleri ifşa ediyordu? Daha neler anlatıyordu? Adam kaç yıldır hapiste, suçluları ihbar edip kitap yazdığı için yatıyor. Şimdi mi aklınıza geldi o kitap? 
HALİÇTE YAŞAYAN SİMONLAR(Dün Devlet, Bugün Cemaat) isimli kitabı, ben defalarca evirip çevirip okudum. Bir insanın tüm duyguları ve deneyimleriyle yazdığı bir kitap, ancak bu kadar etkili olabilirdi. O kitapta Hanefi AVCI, Türkiye’deki her resmi kurumun bir imamı olduğunu(Emniyet, Milli Eğitim, TSK vs) ve bu adamların resmi statüleri olmadığı halde, cemaat liderinden gelen emirlere göre bu kurumları yönettiğini zaten anlatıyordu. SABAH Gazetesi bunu yeni mi öğrenmiş?
Haliç’te Yaşayan Simonlar, bana göre bir istihbaratçının hayatından kendi anlatımıyla ve başarıyla okuyucuya aktarılmış en iyi kitaplardan biri. Bakınız o kitapta Cem ERSEVER’in nasıl öldürüldüğünü de çözmüş Hanefi AVCI; yani açıkça ihbar etmiş devlete. Ancak Cem ERSEVER’in ölümü, hâlâ faili meçhul bir cinayet olarak tarihte gömülü durmaktadır. SUSURLUK-BAYKAL KASET OLAYI-DANIŞTAY SALDIRISI ve PKK yapılanmasının içeriği ve ayrıntıları, Cemaat Operasyonları gerçekten de okunmaya değer. 
Bir diğer istihbaratçı Kaşif KOZİNOĞLU, duruşmaya çıkmasına 9 gün kala hapishanede öldü ve ölümü şüpheli bulundu. Ölmeden önce, kendi el yazısıyla AYDINLIK Gazetesine göndermeyi başarabildiği SIRLAR, ancak ölümünden sonra yayınlanabildi(Mart 2012). Ve şöyle diyordu KOZİNOĞLU: “Her türlü girişimi, yeni anayasaya yöneliktir. Bu bağlamda öldürmek dahil, her şeyi yapabilir.”
17 Aralık’tan beri insanların kafasını karıştırmak için her şey yazılıp çiziliyor, söyleniyor. Yandaş kanalları, cemaat destekçilerini ve sürekli saçmalayan Başbakanı bir kenara bırakırsak; dün ve bugünümüz tutarlı olmalıdır. Dün AKP-Cemaat ortaklığıyla yürütülen kıyım politikasına, bugün bir tarafa destek olarak kendimizi aldatamayız. Bakınız hayretler içindeyim: ODA TV davasından iki yıla yakın tutuklu olarak cezaevinde yatan gazeteci Soner YALÇIN, Cemaate yüklenmekte ancak AKP’yi legal siyasetin temsilcisi olarak görmektedir. Dünkü Cemaat-AKP işbirliğine değindikten sonra ne yazmış Soner YALÇIN:“Sırf AKP’den intikam almak için bu darbeye göz yumulur mu? Asker darbesine hayır polis darbesine evet mi?!Yapmayınız:Legal siyasetin/Meclis’in mi yanında duracağız?Yoksa illegal “paralel devletin”/derin devletin mi?”
Bu tam anlamıyla mantıklı tespitten, mantıksız bir sonuca gitmektir. Şayet ortada beraber işlenmiş bir suç var ise, iki taraf da suçludur. Şu anda AKP diye“legal” bir yapıdan söz etmek mümkün değildir. Çünkü gelinen noktada AKP legal siyaset yapmamaktadır. Sözgelimi Ergenekon sürecinde savcı Zekeriya Öz’ün Başbakanla haftalık görüşmeler yaptığı iddiaları ortaya atılmıştı. Taraflar yalanlamadı. Ayrıca hükümet yıllardır Ergenekon sürecini kullanarak, vatandaşların zihinlerini bulandırmış ve bu süreçten oy devşirmiştir. Daha gözaltılar başlarken, sanıklar “darbeci” ilan edilmiş, bilhassa Başbakan ve yandaş kanallar ile gazeteler tarafından Cemaat Ekibi desteklenmiştir. TMSF’nin el koyduğu veya satışa zorladığı kanallar ve gazeteler AKP’lilerin yakınlarına verilmiş, medya satın alınmış, basın susturulmuş, muhalif köşe yazarları işten kovulmuşlardır. 
Bunun ötesinde, Türkiye sınırları içerisinde “legal” siyasetin olduğu da tam manasıyla söylenemez. Doğu ve Güneydoğu’da PKK silahlarının gölgesinde kullanılan oylarla, on dakikada kapanan sandıklar vardır. Hatta şöyle iddialar da var: Kimi köylerde muhtarlar, köylülerin yerine oy kullanmaktadırlar. Bunların dışında her gün din sömürüsü yapan, dağıttığı bulgur, pirinç, makarnayı ve hatta kömür ile beyaz eşyaları oy deposuna endeksleyen bir siyasi partinin adil yarıştığını söyleyebilir misiniz? Dolayısıyla Soner YALÇIN, Cemaatin suç ortağı AKP’yi kollamaya çalışmasın; zira “kendi derin devletini” yaratan AKP, yazar-çizerlerin Silivri’de yatmalarının baş sorumlusudur. “Paralel Devleti” gerçekten görmek istiyorlarsa da gözlerini Güneydoğu Bölgesine çevirsinler. İşte orada yol kesen, adam kaçıran, kendi polis teşkilatını kuran “Gerçek Paralel Devleti” göreceklerdir.
CEMAAT ile AKP denilen güruhtan herhangi birine hiç kimse taraf olmamalıdır. Çünkü bu ikisi her ne yaptılarsa beraber yapmışlar ve bu işbirliğinden büyük rant elde etmişlerdir. Hiçbirimiz aralarındaki kirli savaşın bir tarafı olmak zorunda değiliz. Bir şekilde bulacağımız çözüm şudur: Gerçek hukuku, adaleti ve laik devleti yeniden inşa etmek zorundayız. Vereceğimiz mücadele budur. Ancak o zaman hukuk gerçek hukuk olacaktır, emniyet ve diğer devlet kurumları da olması gereken yapıya bürünecektir.  Bu işi ancak hukuk konusunda uzman olan kişiler çözecektir. Günlerdir televizyon programlarını izliyorum. Ancak hukukçuların ağzından akılcı, mantıklı ve adil kelimeler dökülüyor. Buradan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin FEYZİOĞLU, İstanbul Barosu Başkanı Ümit KOCASAKAL ile Sami SELÇUK, Turgut KAZAN gibi duayen hukukçuları alkışlıyorum. Gazeteci-yazar Nihat GENÇ’i de her zaman Halk TV ya da Ulusal Kanal’dan izliyorum ve yürekten kutluyorum. Bu insanları gördükçe, bu topraklarda ilim-irfan sahibi ne kadar değerli insanların yetiştiğini bir kez daha anlıyorum. 
Birkaç gündür AKP’li Hükümetin “yolsuzluk-rüşvet” skandallarına karşı İstanbul, Ankara, İzmir, Uşak, İzmit, Hatay gibi illerimizde büyük protestolar olmaktadır. Ancak vatandaşın üstüne yine plastik mermiler, TOMA’lar ve biber gazlarıyla gidilmektedir. Türk halkının barışçı protestolarını, Gezi olaylarından başlayarak şiddetle bastıran, halkı aşağılayan, bağırıp-çağıran ve tehditler savuran Başbakan yine şiddet kartını göstermektedir. Cemaat tarafından hazırlanan ve oğlu üzerinden kendisine uzanacak yolsuzluk dosyalarının gölgesinde, kalabalıkları gece-gündüz toplamakta ve yandaş kanallar kendisini naklen yayınlamaktadır; buna karşın halk hareketleri gösterilmemektedir. Ancak korkunun ecele faydası yoktur, zehirli sarmaşığa dolanan AKP’nin yaşamı, yakın tarihte son bulacaktır…