Asistanlık yıllarımızda “Bilgi ve İletişim Yönetimi (Information and Communication Management)” konulu bir kursa katılarak dört hafta kalmış v o zaman yakından tanımıştım kadim Halep'i. Halep Suriye’nin Şam’dan sonra ikinci büyük kenti ve o yıllarda Hatay’dan bir saat kadar süren bir otobüs yolculuğuyla Halep’e ulaşmak mümkündü ve yolculuğumuz o kadar sürmüştü. Günlük hayatta belki kanıksandığı için pek fark edilmese de, dışardan bakan bir göz tarafından değerlendirildiğinde ilk iletişim anında genel olarak insanlarda bir çekingenlik, tedirginlik olduğu izleniyordu. Hafız Esed devlet başkanıydı ve her yerde olduğu gibi, otomobillerin arka ve yan camlarında bile posterleri yer alıyordu. Hatta Suriye’de kursiyerlere dikkat edilmesi gerekenler anlatılırken 3- 5 kişi bir arada gezer ve toplanırsanız emniyet görevlileri hemen müdahale eder, dövizi bankadan başka yerde bozdurursanız yakalanırsınız, ceza kesilir gibi sürekli kontrol altında olunduğunu hissettiren uyarılarda bulunuluyordu… Bir konu daha vardı ki sormayın; Suriye haritalarında Hatay ilimiz, Suriye sınırları içerisinde gösteriliyordu. Tabi ki bu durum; her iki ülkenin de sınırları uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş olmasına rağmen, komşu (dost ve kardeş) bir ülkeden beklenemeyecek bir keyfiyet, irrasyonel bir iddiaydı. Daha açık söylemek gerekirse bu tutum Suriye’nin Türkiye’ye karşı hiçte dostça olmayan, hatta düşmanca bakışını yansıtmaktaydı.

Savaş bilimi kovar!

2011 yılında yani Suriye iç savaşı öncesi verilere göre yaklaşık 5 milyonluk nüfusuyla Halep ülkenin en büyük ikinci kenti durumundadır. 1946 yılında kurulan Halep Üniversitesi ise Şam Üniversitesi'nden sonra Suriye'nin ikinci en büyük üniversitesidir ve 7’si İdlib’te olmak üzere toplam 25 fakülte ve 10 yüksekokulunda 60 bin öğrenci ve iki binin üzerinde akademik çalışanı bulunuyordu. Tabii ateşin Halep’i kuşatmasıyla birlikte akademik hayat da sekteye uğradı. Mayıs 2012 tarihinde silahlı grupların üniversitedeki bazı yurtları ateşe vermesi ve güvenlik güçleriyle çatışması neticesinde Halep Üniversitesinde derslere geçici olarak ara verildi. Sonra 15 Temmuz 2013 tarihinde Üniversite bombalandı ve 80 den fazla insan hayatını kaybetti. Halen ideal şartlarda bir eğitim-öğretim söz konusu değil ve bazı fakültelerde eğitim açık havada verilmeye çalışıldığı biliniyor. Yani durum akademik çalışmalar bakımından vahim, savaş bilimi kovmuş ve şartlar üniversite eğitimi almak ve vermek için son derece olumsuz…

Tabii Halep’te bilim yapan başka kurumlar da vardı ve bilim kuruluşlarından birisi olan ICARDA‘nın merkezi yönetim ofisi Halep’te bulunuyordu. Burada uluslararası bir kuruluş olması nedeniyle olmalı ki; Suriyeli bir yöneticiye rastladığımı hatırlamıyorum. Ancak Asya’dan, Uzak Doğudan, Avrupa’dan araştırmacılar bulunuyordu.

Kurak Alanlarda Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Merkezi (The International Center for Agricultural Research in the Dry Areas) olan ICARDA kar amacı gütmeyen bir araştırma geliştirme kuruluşu olarak 1977 yılından beri Kuzey Afrika ülkelerinden Fas'tan Güney Asya'daki Bangladeş'e kadar dünyanın kuru tarım bölgelerinde elli kadar ülkede araştırma geliştirme programları geliştiriyor.

O günlerde aldığımız bilgilere göre ICARDA Türkiye’de kurulmak istenmiş ancak o dönemdeki hükümetler olumlu bakmamış, bu nedenle Suriye’de kurulmuştu. Bugün ise merkezi Halep’te bulunan söz konusu araştırma enstitüsü Suriye’deki karışıklıklar ve savaş ortamı nedeniyle hızla Beyrut(Lübnan)a taşınmış bulunuyor.

Bu durum savaşın bilimle birlikte yaşayamayacağını, bir arada olamayacağını görmek bakımından önemli ve kesinlikle söylenebilir ki; savaş ve kaos bilimi kovuyor.

Ayrıca kaos sadece bilimi de kovmuyor, ülkede yaşayanların güvensiz bir ortamda hayat sürmesine, sosyo-ekonomik bakımdan çöküntü içinde olmasına yol açıyor. Bugün ne yazık ki Suriyeliler bu kaos çemberinin içinde kalmışlardır ve acı çekmeye devam etmektedirler. Bu durum gösteriyor ki; istikrar yoksa hiç bir şey yok! Bazıları anlamak istemeseler de bu böyle ve akademik v sosyo-ekonomik veriler bu yargıyı destekliyor...

Doksanlarda Halep’te Osmanlı İzleri!

Doksanlı yılların ilk yarısında Halep sokaklarında çocuklar Türkiye den olduğunuzu anlayınca abi, amca diye sesleniyorlar, yetişkinlerse selam alıp selam veriyor, yüzlerinde bir gülümseme beliriyor ve Türkçe bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.

Hele bir de tarihi Halep Çarşısı’na gitmişseniz Türkçe konuşan hem de İstanbul Türkçesi ile konuşan çok sayıda esnaflarla karşılaşmamanız mümkün değildi. “Türkiye’den geldim” deyince (birkaç yıl önce Kudüs’te de karşılaştığımız gibi) insanların gözleri parlıyor, size sarılıyor, sözlerinden ve mimiklerinden sizi Halep’te görmekten mutlu oldukları anlaşılıyordu.

Halep mağazalarında Türk tekstil ürünleri farklı raflarda yer alıyor, hatta kaliteli ürün istediğinizde etiketi de gösterilerek; bunlar “Türkiye’den, kaliteli ürünler” diye sunuluyordu. Yeri gelmişken bugünlerde içerde çokça konuşulan yerli malı kullanımı konusuyla ilgili olarak, Türk Malı’nın imajının bu coğrafyada hep yüksek olduğunu ifade edelim.

Tabii tarihi Halep Çarşısı Osmanlı Döneminde inşa edilen Ortadoğu'nun en eski ve yaklaşık 6 bin dükkanıyla dünyanın sayılı kapalı çarşılarındandı ve alışverişin kalbinin attığı merkez durumundaydı.
Öyle ki; tarihî Halep çarşısı Unesco'nun dünya kültür mirası listesine girmişti ve kayda değer güzellikteydi. Birbirini takip eden hanlardan oluşan bu muhteşem eser kadim Osmanlı geleneğinin ve mimarisinin dünya durdukça yaşasın diye Halep’e hediyesiydi.

Halep'te bulunduğumuz dönemde Kente kimlik kazandıran Osmanlı eserlerini sevgi ve saygıyla selamladık. Ticaretin kalbinin attığı Halep Çarşısını çeşitli defalar ziyaret ettik. Bakırcılar, antika dükkânları, ahşap işleme ürünleri, manifaturalarıyla tarihi bugüne getiriyor ve atılan her adımda, ziyaret edilen her dükkanda Osmanlının varlığı hissediliyordu.

Yazık ki Halep’te çıkarılan iç savaşla nüfusu 350 binlere gerileyen Halep’te bu büyük eser ile birlikte ikisi Mimar Sinan eseri olmak üzere 22 Osmanlı eseri de yok edildi. Bunlardan 1546 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde Halep Valisi Hüsrev Paşa tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilen Hüsreviye Külliyesi de 2013 yılı sonlarında temellerine dinamit konularak ortadan kaldırıldı. Bir bakıma Halep’te savaş; bilimi kovmak yanında kadim Osmanlı vilayeti Halep’ten Osmanlı izlerinin silinmesine ortam hazırladı ve kentin tümüyle veya büyük ölçüde tarihi belleğini de yok etti…


Bursa’da bir Halepli!

Geçen yıl mayıs 2017 tarihinde Bursa’da bir kongreye katılmıştım. Ulu Caminin hemen önündeki kaldırımda bir şeyler satan bir çocuk seslendi: - Amca, mendil var! Gayri ihtiyari neredensin? diye sordum. Tevafuk o ya; Halep'ten, dedi...

Birden kadim Osmanlı kenti Halep’te 24 yıl önce Amca diye seslenen çocukları hatırladım ve 25 yıl sonra savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmış ve Osmanlı’nın başkenti Bursa’da mendil satan bu çocukta Halep’teki o çocuğu gördüm. Evet; bugün belki nüfus cüzdanlarında insanların ülkeleri farklı isimlendirmelerle yazılıyordu. Ancak yüzyıl önce, nasıl İstanbul ile Musul aynı devletin iki kimlikli şehriyse yine Halep’le Bursa da aynı devletin iki kadim şehriydi. Kısaca coğrafya Osmanlı’ydı ve Osmanlı zemini Türkiye’ye bıraksa da, yüz yıl sonra Osmanlı hala hayattaydı ve bu durum çizilen sınırların suni olduğunu gösteriyordu.

Altmışlardan Bugüne Halep!

Söz konusu tarihi bağların derinliğini üzerinde düşünce oluşturmak için bizden 28 yıl önce (1966) Halep’i ziyaret eden büyük tarihçi Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın saptamalarına bakmak önem taşıyor. Ortaylı “Halep’in yüzüne nasıl bakacağız?” başlıklı yazısında: “Mezopotamya’nın büyük Osmanlı şehri Antep’in ve Urfa’nın bile bağlı olduğu bir merkez olan Suriye’nin Türkmenlerle dolu olan bölgesi HALEP, Sultan Alp Arslan’ın Malazgirt’ten de önceki ilk fethinden beri bizimle iç içe olan bir yerdi. Dünyada Halep kadar uyumlu ve kozmopolit bir şehir az bulunurdu. Örneğin Nureddin-i Zengi’nin komutasındaki Halep Kalesi bir mühendislik ve güzellik timsalidir. Bu kadar güzel kale hiçbir yerde yoktur. Ama Halep bugün sadece eserleriyle değil, çilekeş halkıyla da insanlık için bir yüz karasına dönüştü... Halep politikamıza nasıl başladık, nasıl devam ediyoruz bilemiyorum. Zaten Suriye’nin Türkmenlerle dolu olan bu bölgesine nasıl yaklaştık ve ne yapabiliriz, bunun tartışması burada yapılamaz. Ama hakkında muhakkak konuşmalıyız…

Halep hiçbir Türk devrine düşman değildi. Kanuni Süleyman Han’ı da, Sultan Abdülhamid’i de aynı hayırhahlıkla anıyorlardı ve şüphesiz Cihan Harbi’nin sonunda son komutan olarak Mustafa Kemal Paşa’yı da görmüştü…
Halep, 1966’da benim Osmanlılığı keşfettiğim yerdi. İddiasız ama muhteşem... Sade ama çok çarpıcı güzel... Çarşıdaki ikinci sınıf bir lokantaya girdiğiniz zaman bile adeta bir törenle karşılanıp uğurlanırdınız. Bizde kaybolmaya başlayan, başka yerlerde görülmeyen mutfak sanatları oradaydı. El sanatları kaybettiklerimizin aksine direnmekte devam ediyordu. Taşın ve kirecin yarattığı çarşının içinde çok değişik lisanlar konuşulurdu, hal ve tavırlarıyla ayrı bir medeniyeti temsil edenleri görürdünüz…

İlerleyen yıllarda ve tanıdığım değişik gruplarda başka zenginlikler de gördüm. Ta 5 bin yıllık Ebla kazılarından beri Halep’in medeniyeti her yerde geziyordu. Osmanlı’nın hiçbir limanı ve başkentinde Jorj Antakî ve diğer Hıristiyan Arap eşrafı gibi rahat ve birikimlileri görmedim. Halep hiç gerilememiş. Yavuz Selim’in fethettiğini, Muhteşem Süleyman geliştirmiş, 18’inci, 19’uncu asırda da gelişmiş. Halepliler hangi dinden ve dilden olursa olsun kibar ve misafirperverdi. Ne Halep’in Ermeni’sinde örtülü bir kırgınlık, ne de Arap’ta bir rakip tavır vardı.” .

Türkiye’nin ne işi var Halep’te?

Bu kadar derin bağlarla iç içe geçmiş ve aynı gelenekten gelen ve aynı kültürden beslenen insanların oluşturduğu söze konu bu yerleşim alanlarında yaşayanlar; bin yıldan fazla bir süreden beri Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin ışığıyla aydınlanmış, barış ve kardeşlik içinde yaşamışlardır. İşte bu ışığın ulaştığı her yer, Türkiye’ye yüzünü çevirmiş her insan topluluğunun bulunduğu her nokta; büyük bir gönül coğrafyasını ifade ediyor. Öyle ki; bu gerçeklik söz konusu gönül coğrafyasına konu yerlerde bulunduğunuzda, sokaklarında dolaştığınızda, insanlarıyla selamlaştığınızda en etkili biçimiyle sizi sarıp sarmalıyor. Tabii böyle olunca; “Türkiye,Suriyelileri (kardeşlerini) kabul etmesin! Ne işi var Suriyelilerin Türkiye’de veya Türkiye’nin ne işi var Halep’te? diyenlere en hafif deyimle "aşk olsun" demek gerekiyor ve başka bir söze de gerek kalmıyor.

Bölgede bugün yaşanan acıların bu coğrafyanın kuşkusuz en büyük kederi olduğunun farkında olarak, ancak kesinlikle “kaderi olmadığına” inanarak çalışmak gerekiyor. Tabii inancımız odur ki; Türkiye’nin medeniyet anlayışı ve tarihi sorumluluğu gereği şekillenen insani duruşuyla bu acılar geride kalacak ve gönül coğrafyasındaki insanlar yine yeniden refah içinde yaşayacaklar…

Yazımızı “Ne işimiz var Halep’te ve ne işi var Haleplilerin Türkiye’de?” diyenlere belki de bir özeleştiri şansı da tanıyarak geleceğe yönelik yapılacaklarla ilgili olarak yine gönül coğrafyasındaki denklemlere mühendis bakışıyla açıklama getiren Prof.Dr. Ortaylı’nın ilgi yer alan ifadelerle tamamlayalım. “İnsanlar oraya(Halep’e) nasıl dönecekler ve biz Halep’in yüzüne nasıl bakacağız? Kalenin dibindeki Memluk cami ve hamamlarını, Osmanlı’nın büyük çarşısını, Mevlevi Dergâhı’nı kim bilir ne zaman restore edebileceğiz? ve onu tahrip eden, utanmazca katleden barbarlara karşı “Ne yapabildik” diye sormalıyız.”, sormak durumundayız.

Kaynaklar:

Edarabia, 2018. Aleppo University, https://www.edarabia.com/3300/university-of-aleppo/ (erişim:30.09.2018).

Icarda, 1994. Anuual Report. "Information Management Course" ICARDA 1994, in Aleppo Syria.

Ortaylı, İlber, 2018. Halep’in yüzüne nasıl bakacağız?, Hürriyet Gazetesi Köşe Yazısı. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/halepin-yuzune-nasil-bakacagiz-40310048, (erişim:30.09.2018).

T24, 2018, 2018. Osmanlı'nın 22, Mimar Sinan'ın 2 eseri Halep'te yerle bir oldu! t24.com.tr/haber/osmanlinin-22-mimar-sinanin-2-eseri-halepte-yerle-bir-oldu,375880 Souq El Medine, (erişim:30.09.2018).

YDH, 2012.Halep üniversitesi tatil edildi. www.ydh.com.tr/HD10147_halep-universitesi-tatil-edildi.html, (erişim:30.09.2018).