Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TÜRKAV) Çorum Şube Başkanı Mehmet Ferit Erkün, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 101. yıldönümü ve Şehitler Günü dolayısıyla yazılı bir açıklamada bulundu.
Günümüzde insanların tarihine duyarsız, atasına saygısız, ötekileştirilerek birbirlerine kin güder hale getirildiğini belirten Erkün, “ nokta kadar menfaatleri için virgülden daha fazla eğilmeye başladılar. Nerede Koca Seyit ruhu, nerede Çanakkale ruhu? Ne zaman o ruhu yakalarız Allah bilir…” dedi.
Mehmet Ferit Erkün açıklamasında şöyle dedi:
“Bir 18 Mart’a daha girdik. Çanakkale savaşı anlatılmakla anlaşılmaz. Onu anlamak için oraya, Çanakkale’ye gitmek, orada anlatılanları dinlemek gerekir. Ben Çanakkale Savaşı için bir şey söylemek istemiyorum. Bu vatanı bize emanet eden başta Atatürk olmak üzere atalarımızı minnetle saygıyla anıyorum.
Bir yerde okuduğum Koca Seyit ile ilgili bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yorumu da sizlere bırakıyorum.
18 Mart1915’te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevlidir.
(Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası’na isabet eder. Mecidiye Tabyası’nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk’tur. Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır. İlk denemesinde Ocean gemisini vurmayı başaramaz, ikinci kez tekrar bunu dener ve başarır, ancak yine vurmayı başaramaz İngiliz zırhlısını. ve son denemesinde Niğdeli Ali’nin de yardımıyla top mermisini bataryaya yerleştirir. Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar. Bazı iddialara göre, Seyit Onbaşı’nın attığı top, Fransız Bouvet zırhlısını vurmuştur.)
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş. O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş. Seyit Ali, 1909’da gittiği askerden, 1918’de onbaşı olarak döner. 1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.1918’de terhis olur.
SABAHA KADAR EVİNİN KAPISINI ÇALMADI
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür. Köyünde onu herkes öldü bilmektedir. Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.”
Kapıdan eşinin ismini seslenir. 9 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor,“kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.”Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor.O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der.
BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR
Kocaseyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.”Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir. Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der. Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali, “Hayır paşam” demiş, “biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten, “Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem”
Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar.Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.Seyit Ali Çabuk, 1939’da 50 yaşındayken, zatürreeye yakalanır ve yaşamını yitirir.Köyündeki mezara gömülür.
Kocaseyit’in köyü, hala yoksul…Yüze yakın torununun yaşadığı Kocaseyit Köyü (köyün adı sonradan Çamlık, 1990’da da Kocaseyit olmuştur), büyük oranda elektriksiz ve susuz.TSK bir dönem köye de sahip çıkmış, Kocaseyit Anıtı da yaptırmış ama Ergenekon, Balyoz darbeleri sonrası onun da eli çekilmiş.Güneydoğu’dakilerden farksız köylü topraksız, koyun keçi güdüyor, ovaya yevmiyeye gidiyor.Aynı dedeleri Kocaseyit gibi.Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür.En azından o yine şanslıymış, bugünküler üzerine bir de suçlanıp, hapse atılıyor, intihara zorlanıyor.
İşte bizde vefa bu hale geldi. İnsanlar tarihine duyarsız, atasına saygısız, ötekileştirilerek birbirlerine kin güder hale getirildiler. Nokta kadar menfaatleri için virgülden daha fazla eğilmeye başladılar. Nerede Koca Seyit ruhu, nerede Çanakkale ruhu…Ne zaman o ruhu yakalarız Allah bilir”