Çok klasik bir söylemdir, “Gün gelir devran döner”
Evet zaman içinde sistem mutlaka kendisini yeniler. Değişim kaçınılmaz bir gerçektir. Felsefecilerin sıkça kullandığı bir söylem vardır. Harekleitos temelli bu söyleme göre değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.
Değişim yaşamın her alanında devam eden bir süreçtir. Süreç içerisinde olaylar, yaşantılar, detaylar, anlayışlar, bakış açıları, dünya görüşleri, doğru veya yanlış algıları gibi bir çok şey zaman içerisinde değişir. Değişim ve dönüşüm süreci içerisinde önemli olan bu değişimin gelişimsel ve ilerleyici olmasıdır.
Özellikle sosyal sistemlerde, halk her zaman daha iyiye kavuşma arzusuyla yaşar. Daha mutlu, daha huzurlu yaşamak ister. Halkın bu anlamdaki beklentilerini karşılayacak olanlar ise sistemi veya döngüyü döndürenlerdir. Sistemin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi ise yenileşmeyle mümkündür. Eğer sistem yeniliklere kapalı ve tutucuysa, bu gibi sistemlerde değişim oldukça sancılı olur. Süreç içerisinde sistem kayıplar verebilir.
Gelelim gün gelir devran döner meselesine. Sistemin tepe noktası tarafından, sistem içerisinde görevlendirilmiş ve döngüyü döndürmekle görevli insanların, amaçlarını unutmaması gerekir.  Bu insanların sistemin devamlılığı dışında bir ideali olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki;
“Birey örgüt için vardır. Örgüt birey için değil.”
 Bu anlamda örgütsel bir sistem her zaman bireylerden önce gelir ve gelmek zorundadır.
Hiç bir kişisel hırs ve ihtiraslar amaçlardan önde olamaz. Dava adamı olmak işte böyle bir şeydir. Menfi beklentilerden tamamen uzak insanlardır dava adamları. Bu noktada her halde en güzel örnek Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’dır. Müşrikler, Peygamber Efendimize(S.A.V.) davasından vazgeçmesi için para, mal, mülk ve makam teklif ettiklerinde, Efendimizin(S.A.V.) cevabı: ‘’Güneşi sağ elime, ay’ı sol elime verseniz dahi, davamdan vazgeçmem’’ olmuştur.
Bunları neden anlatıyorum. Geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir olay karşısında derin düşüncelere dalıp düşündüm. Bir arkadaş konjonktürün adamı olmanın öneminden bahsediyordu.
Bakın dikkat edin “Konjonktürün adamı olmak” diyor, davasının adamı olmak değil…
Konjonktür neyi gerektiriyorsa o şekilde davranmak ve o düşünceye uygun hareket etmek gerekirmiş. Hatta bu konjonktürde karar mercilerinde bizzat yer almak önemliymiş. Güçlü olmanın ve güçlü kalmanın yolu buymuş.
Duyduklarım karşısında, derin bir üzüntü içerisinde şunları düşündüm:
Atıyorum bundan 12 veya 15 yıl önce o zamanki devran birileri tarafından döndürülüyordu. Ve gün geldi devran döndü. Zamanında o devranı döndürenlerin bir kısmı da bu yeni ve güçlü devrandan yana dönüverdi. O bazıları, konjonktür içerisinde yerlerini daha da güçlendirdi ve bir süre sonra bugünkü devranı döndürenlerden olmaya başladı.
Yani devran döndü, devranı döndürenler de döndü. Devran dönmüş gibi görünse de bazıları için hiçbir şey değişmedi. Onlar için devran dün de istedikleri gibi döndü bugün de dönüyor. Gerçek dava adamları etkin olmaz ve sistem içerisinde yenilikler yapılmazsa ne yazık ki yarın da dönmeye devam edecek…
Davasın adamı olabilmek dileğiyle, saygılarımı sunarım…