Tarih 19 Ekim 2011. Habur’un 2. Yıl dönümü…
PKK’lı grup gece yarısı Hakkâri’de eş zamanlı olarak 8 saldırı düzenledi. 
Sonuç: 
26 şehit, 22 yaralı… (Kesin olmayan sonuçlar)
Bizim vatandaş olarak söyleyecek sözümüz kalmadı… Başımız sağ olsun bile diyemiyoruz…  
Artık herkes sussun! 
Gözyaşlarımızı içimize akıtalım…
Şimdi eylem zamanıdır…
Türkiye’ye Kuzey Irak’tan yeni bir saldırı gerçekleştirilmiştir. 
Pek çok noktadan ağır silahlarla yapılan saldırının, planlı, programlı, profesyonel bir saldırı olduğunu sokaktaki vatandaş olarak bizler dahi anlayabiliyoruz.  
2003 yılından itibaren terör tırmanarak artmıştır…
Her gün şehit cenazeleri kaldıran bir ülkeden hiç kimse daha fazla hoşgörü bekleyemez…
Bazı ilgili kişilerin  “Başka bir ülkenin ordusunun desteği olmadan bu kadar geniş çapta bir operasyon düzenlenmesi mümkün değildir” ve “ bu bir terör saldırısı değildir, bu bir askeri saldırıdır” tarzındaki sözleri dikkat çekicidir. 
Türkiye bir NATO ülkesidir. NATO Antlaşması’nın kuvvet kullanmaya ilişkin 5. maddesi, “taraflara bir silahlı saldırı durumunda, BM Antlaşması’nın 51. Maddesine uygun şekilde, bireysel ve diğer devletlerle birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dâhil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olmayı” öngörmektedir.
Biz bugüne kadar, hangi NATO üyesi ülkeden başta ABD olmak üzere, terörün bitirilmesi konusunda bir destek gördük? 
İçine girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta Yunanistan olmak üzere yıllardır PKK terör örgütüne destek vermediler mi? Bu destek hâlâ da sürmeye devam etmektedir.
Türkiye’nin acil olarak uluslar arası girişimlerde ve yaptırımlarda bulunması kaçınılmazdır. 
Türk askeri Kuzey Irak’a girmiş. Umarız geçmişte olduğu gibi 3-4 kilometre girip geri dönmezler... 
 Ayrıca 2007 yılında Başbakan Erdoğan’ın "İçeride 5000 terörist bitti mi, dışarıdaki 500 teröristle uğraşalım" sözleri de unutulmamalıdır. Bir başbakan bu sözleri boşuna sarf etmez. Nitekim terör örgütü neredeyse tüm Türkiye’de eylemler düzenlemekte, cinayetler işlemektedir. Tüm bu göstergeler örgüt mensuplarının büyük ölçüde ülke içine sızdığını, kendilerine bir takım kişi ve kuruluşlarca  yardım ve yataklık edildiği gerçeğini gözler önüne sermektedir. 
Türkiye içeriden ve dışarıdan devamlı olarak saldırıya uğramaktadır. 
Gün intikam alma günü değildir. Gün gereğini yapma günüdür…
Türkiye Cumhuriyeti ordusuyla ve milletiyle bölgesinin en güçlü devletidir. Ona zarar vermeye ya da parçalamaya çalışmak bölgedeki dengelerin alt üst olması demektir. Ve Türkiye buna asla izin vermeyecektir.
Burada halkımıza da büyük görevler düşmektedir. En başta da sakin olmak, taşkınlıklara sebebiyet vermemek gerekmektedir. İç ve dış hainlerin isteği Türkiye’de bir iç savaş çıkması yönündedir. Buna fırsat vermeden, ordumuzla ve milletimizle birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız. 
Terör örgütünün en büyük başarısızlığı Türk ve Kürt halkını birbirine düşürememesidir. Ne yaparsa yapsın bunu başaramamıştır ve başaramayacaktır.
Burada tüm siyasi partilere de görev düşmektedir. Gün siyaset yapma, onu bunu suçlama günü değildir. Gün tüm partilerin birleşip, birlikte kalıcı bir çözüm bulmaları günüdür. 
Türkiye’deki tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, kamu ve özel sektör kuruluşları, asker, sivil, kadın, erkek, ihtiyar, çocuk herkes sorumluluk almalıdır.
BDP’nin de bir durum değerlemesi yapması doğru olur kanaatindeyiz. Şapkalarını önlerine alıp düşünmeleri ve saflarını yeniden gözden geçirmeleri şart olmuştur. Meclis’te ve sokaklarda savaş çığlıkları atmaktan, halkı kışkırtmaktan vazgeçmeleri her şeyden önce kendi menfaatleri icabıdır… 
Bu ülkede hiç kimseye bir karış toprak dâhi verilmeyecektir. Bunu bilip ona göre davranmaları, akan kanın durdurulması yönünde samimiyetle çalışmaları en doğru seçenekleri olacaktır.
Şehitlerimize rahmet, tüm Türkiye’ye baş sağlığı diliyoruz.