Bugün 10 Kasım, yıl 2015…
Elimde HER YÖNÜYLE ATATÜRK isimli, ansiklopedik kalın ve eski bir kitap var. Kitabı hazırlayan eski duayen gazeteci, yazar, eğitimci AVNİ ALTINER. Klasikler arasında yer alan kitap, internet üzerinden satılıyor. Ancak yazarla ilgili Google’dan bilgi almak istediğinizde, karşınıza isim benzerliği sorunu çıkıyor, zira öteki “Avni Altıner” Almanya’daki Nur cemaati sorumlusu...
Cumhuriyet döneminin en önemli çalışmalarını kitabında derleyen koskoca bir gazetecinin hayatıyla ve çalışmalarıyla ilgili internetten bilgi alamıyorsunuz. Ne büyük ayıp…
Gazeteci Avni ALTINER, Cumhuriyetin ilk yılları ve ATATÜRK’le ilgili olan bilgi-belge-anı-anlatım-makale türünden pek çok yazıyı bu kitapta toplamış. Cahit BARLAS’ın kitabın sonundaki kısa değerlendirmesiyle 1961’deki kitabın ilk basımının 1000 sayfa olduğu anlaşılmaktadır. Elimdeki 1981 tarihli ikinci basımında 800 sayfayı bulan kitap, sararmış sayfaları ve zengin içeriğiyle Cumhuriyetin ilk yılları ve Atatürk’ün anılarının oldukça geniş yelpazeden aktarılmasıyla oldukça dikkat çekici. Kitabın ikinci basımı 12 Eylül 1980 darbesinden sonrasına denk geldiği için, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren de kitapta kendine yer bulmuş. Elbette, olayları ve kitapları değerlendirirken, dönemin koşullarını göz önüne almak, yazarların olaylara bakış açılarını da buna göre anlamaya çalışmak lazımdır. Doğrusu, klasik oldukça daha da değerlenen bu kitabın 1961 basımını görmeyi de çok isterdim. Üstelik Atatürk hayranı bir yazarın, sadece kendi yazı ve araştırmaları değil, dönemin yerli-yabancı pek çok bilim adamı-siyasetçi-yazar-asker ya da sıradan vatandaşının anılarını kaybolmaktan kurtarıp, derleyen alın teri bir eser….

KİTAPTAN İNCİLER:
*70 yıl önce Maarif Nâzırı Emrullah Efendi, “Ah şu okullar olmasa Maarif Vekâletini ne güzel idare ederdim” dedi…
*Atatürk’ün 100. Yılı nedeniyle Yıldız Teknik Üniversitesi, Fransızca Bölümü Başkanı Zeki Soner’i Fransa davet etmiş ve 15 günlük ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Uçak bileti bile alınan Zeki SONER’in elinde, Atatürk Türkiye’sini tanıtacak ne bir harita ne de kitaplar vardır. Milli Eğitim Bakanlığı, Yayımlar Genel Müdürlüğü’nde tek bir Türkiye haritası bile bulamaz. Çaresizlik içerisinde sağa sola koşturan hoca, bindiği vapurda tanıştığı kişi sayesinde Cağaloğlu’nda Avni Altıner’in yönetimindeki BAKIŞ Dergisinin sergisine gider. Avni ALTINER, Zeki SONER’in ihtiyacı olan harita-kitap-tablo vs. ne varsa, tamamını ücretsiz verir. O dönemde 16.000 TL. tutarındaki bu malzemelerin tamamını ücretsiz veren Altıner’in tek isteği, Zeki beyin bu malzemeleri dönüşte getirmeyip, Paris Büyükelçiliğine emanet etmesi ve orada Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunulmasıdır.
*Tarihçi, yazar öğretmen arkadaşım her geldikçe: “Atatürk Müslümanlığı yok etti. Bu adamın heykellerini, kitaplarını satma, günahtır” derdi. Önceleri espri yapıyor sanırdım. Bir arkadaşım “Onun babası, amcası halifecilerin başında olduğundan Düzce isyanında, İstiklal Mahkemesi idam kararı verdi”… 
-Bir topçu albayı emeklisi hatıralarında:”Anam Arap, babam Kürt” diye yazmıştı.  Atatürk’e iftiralar atmıştı. Basımı durdurdum, geldi, konuştuk.  “Dedem Arap şeyhi idi. İngilizlere casusluk yaptı diye yıldırım orduları askeri mahkemesi, babamı kurşuna dizdirdi”…
-Gümrü heyetinde Ruslara taviz veren Rıza Nur’un Türkiye’yi terk etmesini Atatürk istedi. Ruslar, Sinop’taki binalarını Rıza Nur’a hediye etmişti. Rıza Nur’un Atatürk’e iftira attığı Altındağ kitabıyla Saidi Nursi’nin yazdırdığı iftiralarda çok benzerlik var. Saidi Nursi, Ruslara casusluk ettiği için yıldırım ordusu mahkemesince idama mahkum edilmiş, Rusya’ya kaçmış, onların yanında savaşmıştır…
*Atatürk’ün hatıra defterleri, ölümünden sonra kayboldu. Afet İnan:”Atatürk bana saklamam ve ileride izahlarıyla beraber neşretmek üzere verdi. Defterler Çankaya Köşkündeki büromda kilitli idi. Atatürk’ün ölümünden sonra bana verilen kitap ve yazıların arasında maalesef bunları bulamadım”…
Ve yıllar sonra düşünüyoruz; kaybolan sadece ATATÜRK’ün defterleri değil elbette.  Kurduğu parti bile kayboldu. Cumhuriyetin temelleri sarsıldı, akıl ve bilimin dayanakları örselendi. Dürüst insanlar kayboldu, idealizm yok oldu. Paylaşımlar azaldı, ayrılıklar körüklendi, kardeşlik hukuku kayboldu. En kötüsü de umutlarımızı kaybettik.
Bir girdabın içinde, adeta ayaklarımızdan aşağı çekiliyor gibiyiz. Memleketin bir yarısı bu kara düzene oy verip hırsızlıkları, yolsuzlukları ve ayrılıkları iktidar yapmış; diğer yarısı da bu düzenden nefret ederek Türkiye’de yaşar hale gelmiş. Kimi yazar yazarlığı bıraktı, kimi şair ülkeyi terk etti. Çoğunlukta bir umutsuzluk hakim olmuş; haklı olarak muhalefet liderleri istifaya çağrılıyor.
Gerçekten de ÇEKİLİN gidin artık MUHALEFET liderleri ve onların aciz yöneticileri! Buradan bir çağrı da bizden olsun bu FOSİLLEŞMİŞ siyasetçilere. ATATÜRK Kurtuluş Savaşı’na başladığında 38 yaşındaydı, yepyeni bir medeniyet kurduğunda ise 42 yaşındaydı. Sizlere bakıyorum ve sadece gençlerin önünde nasıl koca bir DUVAR olduğunuzu görüyorum. Hiç olmazsa insaf edin ve vatandaşın yakasından düşün artık!
Bizim yolumuz değişmedi, değişmeyecek. En sevgili liderimiz ATATÜRK’ü şükranla anıyoruz…