Mısır’ın Sömürgeleşmesi… 
 “Mısır artık Afrika değildir, Avrupa’nın bir parçasıdır”…
1798-1801’de kısa Fransız işgalini takip eden dört yılın sonunda Mehmet Ali Paşa Mısır Valisi olmuştur. Mehmet Ali Paşa ile başlayan “reform, yeniden yapılanma ve imar süreçleri”nde Mısır, biraz daha fazla vergi karşılığı Osmanlı’dan uzaklaşırken, Avrupa’ya bağımlılık (Fransa-İngiltere) kavramı ile tanışmış, ardından adım, adım sömürgeleştirilmiştir.
Mehmet Ali Paşa’nın 1848’de ölümünü takip eden dönemde Batı ile kurulan ticari ilişkiler gelişmiş, yüksek gelir elde edilen devlet tekellerinden vazgeçilerek ticaret “liberalize” edilmiştir.
 Özelleştirmenin dayanılmaz güzelliği!..
Yabancıların ekonomik etkinliklerinin hızla artmasıyla beraber gelişen borçlanma süreci, “modernleşme” yatırımları ile hız kazanmıştır.
1863-1879… “Mısır artık Afrika değildir, Avrupa’nın bir parçasıdır” diyen İsmail Paşa, M. Ali Paşa’nın yeğenidir. İngiliz ve Fransızların etkinliği iyice artmış, borç yükü ise kaldırılamaz bir hal almıştır. Dönemin başında 367 milyon Frank olan dış borç, 17 yılda 2,5 milyar Frank/100 milyon Sterline çıkmıştır.
"Mısır artık Afrika değildir. Avrupa'nın bir parçasıdır."
Yabancıların egemenliğinin ve borçlarının arttığı bağımlı bir ülke...
O zaman, bu saptamadan yola çıkarsak, 2012'nin ilk günlerine girdiğimiz şu günlerde Türkiye de, küresel çetelerin işgalindeki bir DÜNYA ÜLKESİDİR.  
Bu durum, geniş kitlelerin yoksullaşması, Mısır maliyesinin iflası (1875) ve Mısır yönetiminin emperyalizm tarafından teslim alınması demektir. 1876’da Düyunu Umumiye Sandığı kurulmuş, maliye yönetimi İngiliz ve Fransızlara geçmiş, tüm gelirlerin yarısı dış borçlara, diğer yarısı devlet harcamalarına ayrılmaya başlanmıştır.
Bu süreçte başlayan fiili manda sistemi 19. yüzyılın son 20 yılında iyice biçimlenmiş, Mısır 20. yüzyıla şeklen Osmanlı’ya, fiilen İngiltere’ye bağlı bir ülke olarak girmiştir. 1878’de 1. Mısır Meşruti Hükümeti kurulduğunda, Maliye Bakanı bir İngiliz, Bayındırlık Bakanı bir Fransız’dır.
1882’de İngiltere Mısır’ı işgal etmiş ve “manda” sistemi tam olarak kurumsallaşmıştır. Mısır artık Britanya Genel Valisi tarafından yönetilmektedir. 
20. Yüzyılın Başında Yeni Ortadoğu’nun İnşası ve Manda Rejimleri…
Birinci Paylaşım Savaşı sonrasına, (1914-1930) petrol bölgelerinin bölüşülmesi kavgaları, bununla ilgili olarak “rastgele” çizilen sınırlar ve manda rejimleri damgasını vurmuştur. Savaş sonrası İngilizlerin en fazla tartıştığı şey ise Ortadoğu egemenliğinin finansman yükünün azaltılmasıdır. Bugün de ABD Ortadoğu’daki saldırganlığının finansmanını birilerine yıkmaya çalışmaktadır.
İşte bu noktada, Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılmasında çok önemli rol oynayan üç metne değinmeliyiz.
1. Skyes-Picot Anlaşması: (1916)
Sykes-Picot isimli gizli antlaşmayla Fransa ve İngiltere, Ortadoğu'yu paylaşmayı tasarlamışlardır. Daha sonra bu antlaşma için Rusya'nın da onayı alınmış, ancak 1917 Ekim Devrimi’nden sonra SSCB bu gizli anlaşmayı açıklamıştır.
Bu antlaşmaya göre; Fransa'ya Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları; İngiltere'ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Güney Mezopotamya verilecektir. Fransa ve İngiltere'nin elde ettiği topraklarda Arap Devletleri Konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap Devleti kurulacaktır. İskenderun Limanı ise serbest liman olacak, Filistin'in kutsal yerleşim yeri olması nedeni ile bir uluslararası yönetim kurulacaktır. Rusya'ya ise Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı verilecektir.
İngiltere’nin, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi sonrasında Fransa'ya bırakılan Musul'u ve Güneydoğu Anadolu'nun bazı bölgelerini işgal etmesi ile antlaşma tamamen geçerliliğini yitirmiştir.
 2. Versailles Antlaşması: (1919)
Manda rejimleri tanınmış, paylaşım resmileşmiştir.
3. Balfour Bildirgesi: (02 Kasım 1917)
Filistin’de kurulacak bir Yahudi Devletinin temeli atılmıştır. Devlet fikri, ilk kez uluslararası güçler (İngiltere-Fransa) tarafından tanınmıştır. Ancak, İngilizlerin Araplara yatırım yaptığı bir dönem olduğu için, bildiride ‘ülkedeki öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlal edilmemesi’ şart koşulmuştur. 
"Öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlâl edilmemesi..."
Geçiniz efendim... Nereye mi? Küresel patronların yarattığı sanal ve kanlı "Arap Baharı"na ve ılımlı İslâm'a...
Devam edecek…