Güçler dengesinde şimdilik ibre Başbakandan yana dönse de kendi yarattıkları organizmayı tam olarak kontrol altına alıp alamayacakları belli değildir. AKP’nin çitasının en yukarda olduğu şu dönemlerde şayet Frankenstein durdurulamazsa, öncelikle ilk hedefin yine Başbakan ve onun merkez yönetimi olacağı da apaçık ortaya çıkmıştır. Çünkü insanoğlu tamahkârdır, kendisine verilen hayatla yetinmeyecek, gücü tek elde toplamanın yarışı, eskiden olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.

Son haftalarda inanılmaz olaylar yaşıyoruz ve görünen o ki bu iktidar olduğu sürece de bu tansiyon düşmeyecektir. Kendi oluşturdukları “özel yetkili mahkemelere” güvenmeyerek MİT elemanını teslim etmeyen ve “kişiye özel kanun” çıkaran AKP iktidarı, artık gizleme gereği bile duymadan yargı sistemini elinde oyuncak, ağzında sakız etmiştir. Hasta yatağında bile Başbakanın ilk aklına gelerek okuyacağı şiir “kin” kokarsa o ülkenin insanlarının ruhsal durumunun nasıl bir ivme kazanması beklenebilir? Ve bu stres dolu, kavga dolu, çatışma dolu söylemler ne zaman son bulacak? Ne zaman insanlar televizyonlarını açtıklarında karşı görüşteki siyasi parti liderlerini çağdaş bir üslupla yapacakları bir fikir teatisinde bulacaklar? Her gün ama her gün suratından nefret akan siyasetçileri televizyonlarda görmekten ne zaman kurtulacağız?

Frankenstein benzetmesi son günlerde yapılan, AKP iktidarının kendi eliyle yaratmış olduğu cemaat kökenli bir derin devleti çağrıştırsa da, sorunumuz sadece bu değildir elbette. Aslında sorunumuz, her dönemde yeni Frankenstein’lar yaratmaya yatkın bir toplum olmamızdan geliyor. Fakat kabul etmek gerekir ki şu anki oldukça besili oldu. İsrail askerlerinin Mavi Marmara’da öldürdüğü Türk vatandaşlarına rağmen “İsrail’in otoritesine başkaldırmanın yanlış olduğunu” söyleyen cemaat reisi midir esas adam, yoksa ona körü körüne biat edenler midir? Nasıl olur da insanlar, kendi dininde Allah’la kul arasında bir aracıyı kabul etmek yanlış olmasına rağmen, kula kulluk eder de her sözünü emir telakki edebilir?

Bugün Türkiye’de çeşitli cemaatlere mensup olan insanların anlattıklarından yola çıkılarak biliniyor ki, bu cemaat reisleri son derece katı kurallarla hareket ederek, yeri geldiğinde İslamiyet’le de çelişen uygulamaların içine girmektedirler. İstanbul’da bir camide meydana gelen, “imamın bıçaklanması” olayının ardında yatan cemaat içi mücadeleden tutun da, bir cemaat reisinden izin almadan “karı-kocanın boşanması veya evlenmesi” bile mümkün olmamakta, verilen her emir tartışılması dahi mümkün olmadan harfiyen yerine getirilmektedir. Ondan sonra da papağan gibi her gün televizyonlarda “demokrasi”den bahsetmektedirler. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki koskoca üniversite mezunu adamlar, alınan bir tek emirle ve hukuku çiğneyerek, hedef gösterilen kişilere, kendi dinlerinde günah olmasına rağmen “iftiralar” atarak, sehven(yanlışlıkla) oluşturulduğu kesinleşmiş 1500 civarındaki sahte delillerle saldırabilirler?

Yine aynı adamlar bu defa Başbakanı, yani kendilerinin şu ana kadar destekledikleri bir insanı, nasıl bu kadar fütursuzca hedef alabilirler? Sanırım hukuksuzluğun içinden yine hukuksuzlukla çıkmak isteyen ve artık varlığını korumak için köşeye sıkışan AKP iktidarının, kendine özel kanunlar çıkararak aşamayacağı kadar karmaşık bir yapının içine giriliyor. Bana kalırsa Başbakan, henüz zirvedeyken ve durum lehineyken, eteğindeki vebalı taşları dökmek durumundadır. Frankenstein, bu vebalı yapının görünen yüzüdür. Asıl onun arkasındaki ABD denilen bataklığın içinden elini ve ayağını çekerse, hem kendisi hem de millet rahatlayacaktır. Bu hukuk tanımazlık artık bir son bulmalıdır. Aksi halde bu kaosu yaratanların, kendi yarattıkları sistemin içinde ve yine kendi Brütüs’leri tarafından bir girdabın içine çekilerek tarihin karanlıklarına gömülmeleri kaçınılmaz olacaktır.