KESK Çorum Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Eğitim Sen Şube Başkanı Mustafa Gül, ekonomideki krizin beklenen bir kriz olduğunu belirterek, "Tüm emek ve demokrasi güçlerini krizi yaratanların krizin faturasını emekçilere, ezilenlere çıkartma girişimlerine ve saldırılarına karşı hızla harekete geçmeye ve birlikte mücadeleye yürütmeye çağırıyoruz" diye kaydetti.

Eğitim Sen Şube Başkanı Mustafa Gül bugün sendika binasında KESK’e bağlı sendika yetkililerinin katılımı ile Türkiye'de dövizde yaşanan kur dalgalanmalarına yönelik yazılı açıklama yaptı.

“AK Parti’nin uyguladığı katıksız neoliberal politikaların kaçınılmaz olarak geldiği nokta krizdir” diye açıklamasına başlayan Gül, “Bugün yaşanmakta olan kriz, göz göre göre, bağıra bağıra gelmiştir. Görünen yüzü tutuklu vatandaşları nedeniyle ABD ile restleşme olsa da asıl neden ranta dayalı ekonomik politikaların tıkanmasıdır. 16 yıldır uygulanan sermayeye kaynak aktarmaya ve yatırıma dönüşmeyen, spekülatif büyümeye dayalı ekonomi politikalarının yol açtığı krizin nedenini farklı söylemlerle çarpıtamazlar. ABD ile son bir-iki hafta içinde yaşanan ve gerçek yüzünün tam bilinemediği gerginlikten çok öncesinden, AKP ve iktidar ortağı MHP dışında tüm kesimler tarafından bir ekonomik krizin, resesyonun geldiği yıllardır söylenmekteydi” şeklinde konuştu.

Gül, konuşmasının devamında şunları kaydetti:

“Yandaş medya sağırları, körleri oynasa da uzun süredir pazarlar yangın yerine dönüştü. Dolar bu kadar yükselmeden de patates, soğan, domates başta olmak üzere temel gıdaların fiyatları cep yakıyordu.

Bu kriz, küresel kapitalist bunalımın ve ülkedeki siyasal rejim krizinin bileşkesi olarak karşımıza çıkmıştır.

24 Haziran seçimleri sonrasında; ‘yeni rejimin ortaya çıkardığı belirsizlikler’, ‘24 ay süren OHAL hukuksuzluğunun kalıcılaşması’, ‘kamu kurum ve hizmetlerinde liyakat ve kanunilik ilkesinin terk edilmesi’, ‘genel olarak hukuk devleti ilkesinin yaygın bir şekilde ihlal edilmesi’ gibi koşullarda iyice kırılgan hale gelen ekonomi beklenen krize girmiştir.

460 Milyar dolara yükselen döviz endeksli borçlanma, son 15 yılın en yüksek gerçekleşmelerini yaşayan ve % 60 oranında sapma gösteren enflasyon hedefi, % 20’nin üzerine yerleşen faiz ve enflasyon göstergeleri, iki haneli işsizlik oranının yeniden artış eğilimine girmesi ekonomide yaşanan yapısal krizin göstergeleridir.

24 Haziran seçimleri için AKP’nin seçim ekonomisi uygulamaları, rekor düzeyde bütçe açıklarına neden olurken, üretim ve tüketimdeki dışa bağımlılık ise dış ticaret açığının giderek büyümesine, rekor seviyelere ulaşmasına yol açtı.

TL’DEKİ DEĞERSİZLEŞME; AKP İKTİDARI BOYUNCA YAŞANAN BİR DURUMDUR

Seçimlerden sonra hızlanan ve son bir hafta içerisinde şok etkisi oluşturan TL’deki değersizleşme, aslında AKP iktidarı boyunca yaşanan bir durumdur. Kamu emekçileri, emekliler, asgari ücretliler ve işsizler değersizleşen TL ile ücretlerini aldıkları için reel satın alma güçleri düzenli olarak azalmıştır. Bu azalış seçimlerden sonra ivme kazanmıştır. Çünkü enflasyon verileri % 20 bandına yerleşme eğilimdedir.

Döviz kurlarında yaşanan hızlı yükseliş; dövizle borçlanmış yurttaşları, firmaları ve kurum/kuruluşları borç çevriminde krize sokmaktadır. İşçiler, kamu emekçileri, emekliler ve işsizlere yansımaları ise çok boyutlu olmaktadır. Tedbir alınmaması halinde döviz kurlarındaki artışın sonucunda bugüne kadar gerçekleşen enflasyon ve faiz artışlarında ivmenin daha da hızlanması olasıdır.

AKP iktidarının yıllardır enflasyon farkı adı altında sabit ücretlileri yandaş sendikaların işbirlikçiliği ile yoksullaştırdığı bilinmektedir. Yaşanan krizin etkisiyle bu yoksullaştırma eğiliminin hızlanacağı bilinmelidir. Enflasyon farkı almak reel zam almamaktır. Ayrıca enflasyon farkının enflasyon yaşanan dönemde değil sonrasında verildiği görülmelidir. Yani enflasyonu peşin yaşayan emekçiler “farkını” izleyen dönemde geciken bir şekilde almaktadır.

Enflasyonun hızlı bir şekilde yükselmesinin emekçilere olumsuz etkileri sadece reel ücret zammı alamamaları şeklinde olmamaktadır. Bu ana olumsuz etkiye ek olarak, gelirlerinin önemli bir bölümünü kira, gıda ve ulaşım gibi kalemlere harcayan emekçiler daha da yoksullaşmaktadır.

Kamu emekçilerinin yılbaşından bu yana döviz kuru etkisiyle kayıpları Dolar bazında % 18, Euro bazında % 11 olarak gerçekleşmiştir. Emekliler için kayıp Dolar bazında % 37 iken, Euro bazında ise % 32 oranındadır. En büyük kayıp sabit ücretli olan asgari ücretlilerde yaşanmaktadır. Temmuz ayında ortaya çıkan “enflasyon açığı” nedeniyle asgari ücretlilerin kaybı dolar bazında % 42 ve Euro bazında ise % 37’dir.

Emekliler ve asgari ücretlilerdeki yoksullaşma diğer emekçi gruplarına göre daha derindir. Gelir düzeyi düşüklüğü yoksullaşma oranını arttırmaktadır.

Siyasal iktidar halkın tümünü yoksullaştıran, gelir dağılımında adaletsizliği derinleştiren enflasyonu ve faizi arttıran politikalara derhal son vermelidir.

16 yıldır kendi gemilerinde, gemiciklerinde sefa sürenlerin şimdi aynı gemideyiz demelerinin nedenini biliyoruz. Krizin faturasını emekçilere ödetmek isteyen söylem ve girişimlere emekçilerin karnı toktur.

İktidarın şu an içine girdiği krizi yönetebilmek için daha çok otoriterleşme tutumu krizi derinleştirmekten öte bir sonuç doğurmaz.

Hamasi nutuklara, savaş naralarına son verilmeli, döviz krizinin olumsuz etkileri nedeniyle ortaya çıkan gelir kayıplarının azaltılması için acil bir eylem programı açıklanmalıdır.

Olası işten atmalara karşı işten çıkarmaların yasaklandığı ilan edilmelidir.

Türkiye’deki ekonomik krizin hukuk ve demokrasi krizinden bağımsız olmadığı görülmelidir. Cumhuriyet rejimi demokratikleşmediği sürece bir kriz bitse de yeni krizler yaşanacaktır. Kapitalizmin kendisi krizlere gebedir ve nihai krizi çöküştür. Emekçiler çöküşün altında kalmamak için sınıfsal mücadeleyi yükseltecektir.

KESK OLARAK AŞAĞIDAKİ TALEPLERİMİZİN ACİLEN HAYATA GEÇİRİLMESİNİ TALEP ETMEKTEYİZ;

•Kamu kurumlarında evrensel hukuk hükümleri, anayasa ve yasalarla koruma altında olan haklara yönelik saldırılar derhal durdurulmalıdır. OHAL fırsatçılığıyla hukuksuzca ihraç edilen kamu emekçileri derhal işlerine iade edilmeli, geriye dönük tüm kayıpları karşılanmalıdır.

•Kamu hizmetlerinde, atama ve terfilerde, disiplin hükümlerinin uygulanmasında “olağan hukuka geri dönülmelidir”. OHAL rejimi ihraçları, kayyumları, medya gaspları vb. tüm sonuçları ile ortadan kaldırılmalıdır. Yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkesi yeniden tesis edilmelidir.

•2018 ve 2019 Yıllarını Kapsayan 4. Dönem Toplu Sözleşmede, ücret hükümleri önceki enflasyon gerçekleşmesi, yeni enflasyon hedefi ve son döviz krizi nedeniyle geçersizleştiğinden güncel ve reel değerlere göre yeniden düzenlenmelidir. Geriye dönük kayıplar karşılanmalı, enflasyon hedefinin üzerinde gerçekleşen enflasyon verileri dikkate alınmalı, reel kayıplarımız karşılanmalı, büyümeden pay verilmelidir.

•Döviz kuru etkisi nedeniyle benzin ve mazotta ÖTV üzerinden uygulanan zamların yansıtılmaması uygulaması özellikle ilaç fiyatlarındaki belirsizliğin gittikçe artan düzeyde halk sağlını tehdit eder düzeye geldiği gözetilerek sağlık gibi alanlarda da uygulanmalıdır.

•Kamu kurum ve kuruluşlarında liyakatsiz, yandaş ve israfa yol açan yönetim anlayışı derhal terk edilmeli ve kanun dışı harcamalar idarecilere rücu edilmelidir.

•Varlık fonu, Kredi Garanti fonu, Savunma Sanayi Fonu gibi kamuoyu denetimi dışına kaçırılmış uygulamalar sonlandırılmalı ve derhal kamuoyu denetimine açılarak kamusal hizmet ve üretim amacıyla kullanılmalıdır. Varlık fonu adı altında yapılan harcamalar sorumlulara rücu edilmeli ve geçen süre içerisindeki faaliyet raporu kamuoyuna açıklanmalıdır.

•Saray rejimine yönelik devasa bütçe, örtülü ödenek ve kanun dışı mali kaynak kullanımı derhal durdurulmalıdır.

•Kamudaki taşıt ve bina kiralama işlemleri azaltılmalı, var olanlar kamuoyu denetimine açılmalıdır.

•İşsizlik sigortası fonu sadece işsizlere verilmelidir. İşsizliğin artışı engellenmelidir.

•Rantçı sermayeyi destekleyen “yatırım ve istihdamı arttırmayan” teşvik sistemi lağvedilmelidir. İstihdam ve üretim artışı sağlayacak adımlar atılmalıdır.

•İç ve dış politikada çatışma ve savaş söylem/pratiği terk edilmeli ve barış politikası savunulmalıdır. Barışın refah ve huzur getirdiği, savaşın yıkım ve yoksulluk getirdiği görülmelidir. Savaş sadece silah tüccarlarının arzu edebileceği ve tüm halklara zararı olan bir politik tercihtir. Türkiye’nin refahı barıştadır.

Yaşanan krizin faturasının emekçilere, emeklilere ve işsizlere çıkarılmasına asla kabul etmeyeceğiz. Kemer sıkma amacıyla acı reçete peşinde olan iktidar cenahını uyarıyoruz. Çözüm ve reçete arayışında iseniz emekçilerin temel taleplerini dikkate alın.

Fiili ve meşru mücadele içinden gelen ve aynı anlayışla yoluna devam eden emekçilerin, faturayı krize yol açanların ödemesi için mücadelesini yükseltmekten geri durmayacağının bilinmesini isteriz.

Tüm emek ve demokrasi güçlerini krizi yaratanların krizin faturasını emekçilere, ezilenlere çıkartma girişimlerine karşı birlikte mücadeleye yürütmeye çağırıyoruz.”