Eğitim Sen Çorum Şube Başkanı Mustafa Gül, 2108-2019 eğitim ve öğretim yılının yoğun tartışmaların gölgesinde sona erdiğini kaydederek, “Öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin omzundaki yükün arttığı 2018-2019 eğitim öğretim yılı, yoğun tartışmaların gölgesinde sona erdi. Özellikle Bakan Ziya Selçuk tarafından yürütülen değişim algısı ve sorunlara çözüm üretileceği beklentisi çöktü. Öğretmenle MEB’i sınıfta bıraktı.” diye kaydetti.

Gül, Eğitim Sen Genel Merkezi tarafından 20 Kasım 2019 tarihinde başlatılan eğitim öğretim değerlendirme anketi hakkında bir açıklama yayınladı.

Ankete 2326 öğretmenin katıldığını ifade eden Gül, anket hakkında şu bilgileri paylaştı;

“Peki, geride bıraktığımız bir yılı öğretmenler nasıl değerlendirdi? Sendikamız, 2326 öğretmene yönelttiği anket çalışmasıyla bu soruya yanıt aradı. Gelen yanıtlar bir kez daha gösterdi ki MEB’in algı yönetimi için gösterdiği yoğun çabanın okullarda ve öğretmenler nezdinde bir karşılığı bulunmuyor.

Şöyle ki 2326 öğretmenin %48’i, yani 1105 öğretmen “2018-2019 eğitim öğretim yılını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna “başarısız” yanıtını verirken, soruya “başarılı” yanıtını verenlerin oranı ise 21 kişiyle % 0. 09’da kaldı. Eğitim sisteminin, eğitim emekçilerinin fedakârlıklarıyla yürütüldüğü bir dönemde geçtiğimiz öğretim yılını kısmen başarılı bulanların oranı ise 986 kişiyle %42 oldu. Görüldüğü üzere öğretmenlerin ezici çoğunluğu geride bıraktığımız eğitim öğretim yılını başarılı bulmadığını belirtti.

Kaldı ki bu durum sadece geride bıraktığımız dönem için değil, eğitim sisteminin genel yapısı itibariyle de öğretmenler nezdinde ağır eleştiri alıyor. “Eğitim sistemimizi genel olarak başarılı görüyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin %82’si yani 1903 kişi “hayır” yanıtını vermeyi tercih ederken, %16’sı yani 379 kişi “kısmen” yanıtı veriyor.

Özellikle 4+4+4 sistemi getirildikten sonra AKP ve MEB’in hızla özel okulları teşvik etmesi, devlet okullarını ise imam hatipler ve meslek liselerinin ağırlık kazanacağı şekilde dönüştürmesi ve elbette eğitimin dinselleştirilmesi gibi uygulamalar özel okulların sayısında da özel okullara yönelik talepte de ciddi artışa sebep oldu. Bu durumun en yakından tanığı olan öğretmenlere “Uygulanan eğitim politikalarının velileri ve öğrencileri özel öğretim kurumlarına yönlendirdiğini düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelttiğimizde ankete katılanların sadece % 10’u “hayır” yanıtını vermektedir. Bu soruya öğretmenlerin %77’si (1790 kişi) “evet” yanıtını verirken, %12’si “kısmen” yanıtı vermeyi tercih etti.

MEB’in ısrarla eğitim sistemindeki sorunun kaynağı olarak ilan ettiği öğretmenlerin böylesine güçlü biçimde eğitim sistemini eleştiriyor oluşu, asıl sorunun yıllardır sistematik biçimde izlenen eğitim politikalarındaki tercihlerde yattığını açıkça gösteriyor.

Aksi halde “MEB’in eğitimin temel sorunlarına çözüm üretebileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna anketimize katılanların %72’sinin (1681 kişi) “hayır” yanıtını vermesi beklenemezdi. Kaldı ki bu soruya “kısmen” yanıtı verenlerin oranının %21 (494 kişi) olduğu göz önünde tutulursa, öğretmenlerin MEB’i sınıfta bıraktığını görmek çok daha kolay olacaktır.

Nitekim AKP’nin uzun süredir temel politika metinlerinde yer alan ve bugüne kadar izlenen politikaların devamı niteliğinde olan birçok değişikliğin Bakan Ziya Selçuk tarafından cilalanarak kamuoyuna adeta pazarlandığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu adımların atılmasında eğitim çevrelerinde geniş bir uzlaşma olduğu iddiası ise yetkili ağızlardan dökülen ilk sözcükler olmakta. Ancak her defasında dile getirdiğimiz üzere, eğitim politikaları belirlenirken öğretmenlerin ve öğrencilerin düşünceleri yok sayılmaktadır. Bu durumun en önemli sonucu MEB’in politikalarının gerçekliğini yitirmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. “MEB’in sorunları çözmek için ürettiği politikaların gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin %78’i (1810 kişi) “hayır” derken, “kısmen” yanıtını verenlerin oranı %18 (420 kişi) olarak karşımıza çıkmakta. Öğretmenlerin sadece %3’ünün (70 kişi) bu soruya “evet” yanıtını vermesi, öğretmenler nezdinde eğitim politikalarının gerçekçi görülmediğini göstermektedir.

Öğretmenler Çalışma Yaşamında Hak, Eşitlik, Adalet ve Demokrasi İstiyor!

Özellikle “Öğretmenlik Meslek Kanunu” hazırlıklarıyla başlayan tartışmalar, öğretmenlerin hak kayıplarıyla karşılaşacağına dair güçlü sinyaller verdi. Bir tarafta son iki seçimin temel vaatleri arasında yer alan “3600 ek gösterge” sözleri, diğer tarafta sözleşmeli, ücretli, kadrolu adı altında öğretmenlerin farklı biçimlerde istihdam edilmelerinin getirdiği eşitsiz ve haksız uygulamalar, AKP ve MEB’in havuç-sopa taktiğinden vazgeçmediğini gösterdi. Öğretmenlere yöneltilen “Sözleşmeli, ücretli öğretmenlerin kadrolu öğretmenlerle eşit haklara sahip olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusu %88 oranında (2056 kişi) “hayır” yanıtı alırken, ankete katılanların sadece %7’si (157 kişi) bu soruya evet yanıtı verdi.

Görünen o ki AKP’nin seçim vaatleri arasında ilk sıralarda yer alan ve Bakan Ziya Selçuk tarafından parlatılan 3600 ek gösterge vaadi, öğretmenler nezdinde inandırıcılığını yitirmiş durumda. “Eğitim çalışanlarının ek göstergelerinin 3600’e yükseltileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin %81’i (1881 kişi) “hayır” yanıtı verirken, “evet” yanıtı verenlerin oranı sadece %6’da (136 kişi) kalmıştır.

Diğer taraftan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” hazırlıklarının da MEB’in iddialarının aksine şeffaf ve katılımcı yürütülmediği görülmektedir. “Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırlıkları hakkında bilginiz var mı?” sorusuna öğretmenlerin % 28’i (644 kişi) “evet”, %29’u (680 kişi) hayır, %38’i (883 kişi) kısmen ve %5’i (119 kişi) fikrim yok yanıtını verdi.

Üstelik söz konusu kanun hazırlıklarının öğretmenlerin taleplerini karşılamayacağı da gün gibi aşikâr…

Bu kapsamda, “Kadrolu, sözleşmeli, ücretli, taşeron çalışan ayrımını doğru buluyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin %95’i (2206 kişi) “hayır” yanıtı verirken, sadece %2’si (41 kişi) “evet” demeyi tercih etmektedir. Aynı şekilde, “Sözleşmeli öğretmenlerin zorunlu görev süresinin kısaltılacağını düşünüyor musunuz?” sorusuna da öğretmenlerin %10’u (237 kişi) “evet”, %59’u (1382 kişi) “hayır”, %16’sı (381 kişi) “kısmen” ve %14’ü (326 kişi) “fikrim yok” yanıtını verdi.

Yaptığımız anket çalışmasında en fazla “hayır” yanıtını alan ikinci konu başlığı ise “mülakat” sistemi oldu. Liyakat ilkesini ortadan kaldıran, kadrolaşmanın en önemli aracı haline getirilen ve yeni rejim için “makbul görülen” öğretmen inşasında temel rol oynayan mülakat sistemi, öğretmenlerin %94’ü (2194 kişi) tarafından onaylanmıyor. “Mülakat ile öğretmen alımının eşit, adil, geçerli ve yansız bir yöntem olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin sadece %3’ü (68 kişi) “evet” derken, %2’si (58 kişi) “kısmen” yanıtını vermeyi tercih ediyor.

Eğitim sisteminin görülmeyen emekçileri açısından da yaşanan sorunlar farklı değildir. “Hizmetli, memur, taşeron olarak okul güvenliği ve diğer yardımcı hizmetlerde çalışanların sorunlarına çözüm üretileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna verilen yanıtlara bakıldığında, öğretmenlerin %3’ünün (66 kişi) “evet, %78’inin (1817 kişi) “hayır”, % 14’ünün (332 kişi) “kısmen” ve %5’inin (111 kişi) “fikrim yok” yanıtını tercih ettiği görülmektedir.

Ayrıca “Okulunuzda, hizmetli, memur ve teknik personel ihtiyacı var mı?” sorusuna verilen yanıtlar, okulların sadece fiziksel yönden değil, iş gücü açısından da sorunlar yaşadığını gözler önüne seriyor. Öğretmenlerin % 61’i (1429 kişi) okullarda hizmetli, memur ve teknik personel ihtiyacı olduğu ifade ederken, %28’si (647 kişi) “hayır”, %8’i (190 kişi) “kısmen” ve %3’ü (60 kişi) “fikrim yok” yanıtı vermeyi tercih etti.

Son olarak, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi ve özellikle eğitim kurumu yöneticilerinin demokratik yöntemlerle belirlenmesine dair öğretmenlerin güçlü bir talebi olduğu görülmektedir. Şüphesiz ki bu durum gerek kadrolaşmanın geldiği düzey gerekse bunun bir sonucu olarak ayrımcı ve eşitsiz ilişkilerin artmasının boyutlarının görülmesi açısından da oldukça anlamlı. “Okul yöneticilerinin demokratik yöntemlerle belirlenmesi iş barışına katkıda bulunur mu?” sorusuna öğretmenlerin %83’ü (1924 kişi) “evet” yanıtını vermiştir. Aynı soru, ankete katılanların %8’inden (191 kişi) “hayır” yanıtını alırken, öğretmenlerin %8’inden (184 kişi) de “kısmen” yanıtını aldı.

Eğitimde Cinsiyetçi Bakış Açısı Devam Ediyor

Genel olarak eğitim hizmetinin ve okuldaki çalışma yaşamının cinsiyetçi yapısı da öğretmenlerin tespit ettiği önemli başlıklardan. “Eğitimde cinsiyet eşitliğinin (müfredat, ders kitapları, okul kültürü, kadın yönetici sayısı vb.) sağlandığını düşünüyor musunuz?” sorusuna öğretmenlerin %75’i (1739 kişi) “hayır” yanıtını verirken, %9’u (199 kişi) “evet”, %15’i (350 kişi) “kısmen” ve %2’si (38 kişi) de “fikrim yok” yanıtını verdi.

Öğretmenlerin anket ile ifade ettiği değerlendirme sonuçları eğitimde yanlış politikaların temel sorumlusu olarak MEB’in öğretmeni hedef gösterdiği uygulamalara olan itirazı, isyanıdır. Öğretmeni, öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran bu uygulamalar ve söylemler MEB tarafından ısrarla sürdürülmektedir.

MEB, 1 Haziran 2019 tarihinde yayınladığı öğretmenler günü genelgesi ile liyakat ile belirlenmeyen okul müdürlerinin öğretmenleri başarılı/ başarısız diye ayrıştırarak, not vermesini isteyerek belirlenen öğretmenlerin Ankara’da yapılacak kutlamalara katılacağını belirtti. Öğretmenleri bir form üzerinden başarılı/başarısız diye sınıflandıran, okul müdürlerine bu konuda değerlendirme yetkisi veren ve bu genelge ile öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısını artırmayı amaçladığını iddia eden MEB’in tutumu bizim için kabul edilemez. Öğretmenler açısından öncelik; her yıl tekrar eden hamasi nutukların atıldığı etkinliklere katılmak değil, mesleğimiz, öğrencilerimizin eğitim hakkı ve geleceğimizle ilgili konularda söz ve karar alma yetkisine sahip olmaktır. Öğretmenler günü kutlaması adı altında öğretmenleri sınıflandırmak mesleğimizi itibarsızlaştırmaktır. MEB’in bu genelgeyi bir an önce geri çekmesi gerekmektedir.

8 Haziran 2019 tarihinde Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran tarafından yapılan açıklamalar da öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran söylemlerin, uygulamaların hız kesmeyeceğini bir kez daha göstermektedir. Bu açıklamada gerekçe paylaşılmadan öğretmen alımının, seçiminin alan bilgisi ve genel kültürle sınırlı kalacak bir yaklaşımla hareket edilerek pedagojik formasyonun kaldırılacağı açıklandı. Yine aynı açıklama içerisinde kendisi de bir akademisyen olan MEB bürokratının elinde bilimsel veri olmadan, sayılar vererek öğretmenleri ‘Çok iyi, biz bu işi yaparız da şöyle böyle diyenler, umudu kesmişler’ sözleriyle nitelemesi, sınıflandırması bizim için sözün bittiği yerdir. Bir taraftan öğretmenlere, öğretmenlik mesleğine önem veriyor görüntüsü yaratıp, bir taraftan da öğretmenler arasında başarısızlar, isteksizler olduğuna dair düşünceyi yerleştirmek bilinçli bir şekilde eğitim sistemindeki sorunların gerçek sorumluları yerine öğretmenleri hedefe yerleştiren bir algı yaratma yönelimini hayata geçirmektir. Bu açıklamanın Milli Eğitim Bakan Yardımcısı tarafından bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

Eğitim süreçlerinde yönetici görevlendirme süreçlerinin gerçek adı kadrolaşmadır. Eğitim kurumlarına yönetici belirlenmesi süreci liyakat sahibi kişilerin değil iktidar ve yandaş sendika tarafından ‘makbul’ kişilerin belirlendiği bir süreç haline gelmiştir. Müdür, müdür yardımcılığı sınav sonuçlarının açıklanmasına bir gün kala yandaş sendikanın isteği doğrultusunda yönetici atama takviminin değişmesi bu işleyişin adaletsizliğinin, hukuksuzluğunun açık göstergesidir.

Eğitim Emekçilerinin En Temel Sorunları Görmezden Geliniyor

TİS sürecinin yaklaştığı günlerde, eğitim ve bilim emekçilerinin en temel sorunları MEB’in gündeminde hiçbir şekilde yer almamaktadır. Öğretmenler; iktidar ve MEB tarafından eğitimin tüm sorunlarının hedefinde gösterilmektedir. Eğitimde uygulanan yanlış politikalar görünmez kılınmaya çalışılmakta ve tüm tartışmalar bilinçli olarak öğretmeni hedef göstererek yürütülmektedir.

Eğitim ve bilim emekçilerinin hak ve özgürlükleri genişletilmeden nitelikli eğitimden söz edilemez. MEB’ e soruyoruz:

En temel hak olan kamusal emeklilik hakkı olan 3600 ek gösterge tüm eğitim ve bilim emekçileri için yaşama geçirilecek mi?

Sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilecek ve mazerete dayalı tayin hakkı başta olmak üzere tüm hakları iade edilecek mi?

Ücretli öğretmen uygulamasına son verilecek mi?

Ataması yapılmayan öğretmenlerin atama sorununa çözüm bulunacak mı?

Öğrencilerimizin ilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda yönlendirilebilmesi için bilim, kültür, sanat, spor, yabancı dil branşları başta olmak üzere tüm branşlardan atama yapılacak mı?

Proje okul uygulamasına son verilecek mi?

Yönetici atamaları, öğretmen atamaları, proje okullarına öğretmen alımında mülakat uygulamalarına son verilecek mi?

Hukuksuz ihraçlarla ilgili sürece dair hukuk işletilecek mi, eğitim ve bilim emekçilerinin ellerinden alınan meslek hakkı iade edilecek mi, yaşatılan hukuksuzluğa son verilecek mi?

Eğitim sürecinin görünmeyen emekçileri olan genel, teknik ve idari hizmetlilerin iş güvencesi, hakları güvence altına alınacak mı?

Eğitimin en temel sorunlarına cevap vermeyen, çözüm bulmayan, çözüm bulmaya yönelik bir irade koymayan politika yapıcı ve uygulayıcıları eğitim sorun değil çözümdür diyerek, attığı her adımla sorunların başat unsurunu temsil etmektedir.

2018-2019 eğitim öğretim yılı anket sonuçları aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’nın karnesidir. MEB hayata geçirdiği uygulamalarla sınıfta kalmıştır.

Yaratılan bu karanlığı değiştirmek bizim elimizde… Gerçek çözüm; mesleğimize, haklarımıza, öğrencilerimizin eğitim hakkına sahip çıkmak için birlikte mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Milyonu aşan bir gücüz. Birlikte başarabiliriz.”