Eğitim İş Çorum Şube Başkanı İlhan Yaşar, yayınladığı basın açıklamasında 2018-2019 eğitim öğretim yılını değerlendirdi.

Açıklamasında, eğitim sisteminin popülist söylemlerin oyuncağı haline geldiğini belirten Yaşar

“Ben yaptım oldu’cu anlayışın egemen olduğu, tamamen ideolojik bakış açısıyla kağıt üstünde gerçekleştirilen değişikliklerle çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin yok edilmeye çalışıldığı bir süreç yaşamaktayız” diye belirtti.

AK Parti’nin iktidarda olduğu 17 yıl boyunca, 7 kez Milli Eğitim Bakanın değiştiğini, her gelen bakanın öncekinin tersi uygulamalarıyla eğitim sistemi adeta yamalı bohçaya dönüştürdüğünü ifade eden Yaşar, “Sadece AKP iktidarında, eğitim sisteminde yapılan köklü değişiklik sayısı 15’e ulaşmış, yapılan her değişiklik beraberinde çözümsüzlüğü getirmiştir.

Dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, eğitimin özelleştirilmesi, karma eğitim karşıtı uygulamalar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, derslik açıkları, kalabalık sınıflar, altyapısı yetersiz okullar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkûm edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, sınav sistemlerinde ve müfredattaki değişiklikler, mülakata dayalı sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik, öğretmene yönelik şiddetin sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu gibi çok sayıda sorun maalesef bu öğretim yılına damgasını vurmuştur” ifadelerini kullandı.

EĞİTİMDE DİNSELLEŞME ÇABALARI DEVAM EDİYOR

Yaşar, açıklamasının devamında şunları dile getirdi:

“10 Eylül 2018’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile MEB’e bağlı her kuruma mescit ve abdesthane açma zorunluluğu getirildi. Çok Programlı Anadolu Lisesi ve mesleki ve teknik eğitim kurumlarında karma eğitim yapılması şartı kaldırıldı.

Karma eğitimi yok etmeye çalışan, okullarımızı “haremlik-selamlık” şeklinde ayırmaya kalkan bu anlayış; çocuklarımızı eşit haklara sahip, ülkenin geleceğinde yararlı yurttaşlar olarak eğitip yetiştirmek yerine, onları cinsel kimlikleriyle ön plana çıkarmaktadır. Çağdaş, laik ve bilimsel eğitimde bu uygulama kabul edilemez. Eğitim-İş olarak, Cumhuriyet kazanımlarını geriletecek olan bu yanlış girişimin iptali için dava açtık.

Milli Eğitim Bakanlığı, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidara yakın dini kurum ve vakıflarla imzaladığı protokollere 2018-2019 eğitim öğretim yılında da devam etmiş, protokollere yenileri eklenmiştir.

Ayrıca 4-6 yaş çocuklarımıza zorunlu okul öncesi eğitim verilmesi, okul öncesinde yüzde yüz okullaşma sağlanması gerekirken hızla bu hedeften uzaklaşılmakta, bu yaş çocuklarımız Diyanet İşleri Başkanlığı gibi işi eğitim olmayan kurumlarca dini eğitim/ değerler eğitimi adı altında en verimli çağları heba edilmeye çalışılmaktadır.

Eğitim-İş olarak 4-6 yaş grubu çocuklar için Diyanet İşleri Başkanlığınca düzenlenen öğretim programının öncelikle yürütmesinin durdurulması ardından iptal edilmesi için Danıştay nezdinde dava açtık.

Gerici dernek ve vakıflar okullarımızdan ayrılıncaya kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı okul ve öğrencilerimizden elini çekinceye kadar, laik, bilimsel, demokratik, kamusal ve parasız eğitim için mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.

OKULLAŞMA ORANI DÜŞTÜ

Eğitimin temel sorunlarından biri olan okullaşma oranlarındaki yetersizlik çözülememiş bir sorun olarak ortada durmaktadır. İstatistiklere göre, ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır.

ORTAÖĞRETİMDE ÖĞRENCİLER AÇIK LİSEYE YÖNLENDİRİLİYOR

İstatistiklere göre 699.765 kız öğrenci açıköğretim liselerinde okumaktadır. Kız öğrenciler 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiştir. Ortaya çıkan tablo zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirildiğinin göstergesidir.

BÜTÇEDEN YİNE EĞİTİME PAY YOK

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17,18 iken, 2019 yılı itibariyle bu oran % 4,88’e gerilemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay, AKP iktidarı döneminde sürekli azalma eğilimi göstermiş ve 16 yıllık AKP iktidarı döneminde neredeyse en düşük seviyeye gerilemiştir.

Eğitim yatırımlarına ayrılan pay AKP’nin gerçek eğitim politikasını ortaya koymaktadır. Son 16 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır.

2023 EĞİTİM VİZYONU BEKLENTİLERİ KARŞILAMADI

Milli Eğitim Bakanlığı’nın, gelecek 3 yıla dair hedef ve yaklaşımlarını içeren "2023 Eğitim Vizyonu", Bakan Ziya Selçuk tarafından Bakanlık yerine Saray’da açıklandı.

Program, eğitim alanında yıllardır izlenen politikalarda köklü bir değişikliğe gidilmeyeceğini, eğitimde yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceğini ortaya koydu.

Vizyon Belgesi’nde yer alan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun hazırlanması çalışmalarına, eğitimin paydaşlarından görüş alınmadan başlandı. Cumhurbaşkanı, tıpkı 2023 Eğitim Vizyon Belgesi'nin önemli kısımlarını Milli Eğitim Bakanı'na bırakmayıp kendisi açıklamayı tercih ettiği gibi, öğretmen meslek kanunu için de kendi kurduğu kurulla Saray'ında bir toplantı düzenledi.

Meslek Kanunu hayata geçirilirken iş güvencesinin korunması ve çalışanların performans türü uygulamaya maruz bırakılmaması önemlidir. Böylesine önemli bir kanunun öncelikle paydaşlar noktasında ardından Meclis’te oluşacak ortak akılla çıkarılması zorunludur ve olmazsa olmaz maddelerimizin en başında yer almaktadır.

İKİLİ EĞİTİM VE TAŞIMALI EĞİTİM SORUNU DEVAM EDİYOR

2023 Eğitim Vizyonu’nda, "... ikili eğitime son verme hedefi" diğer programlarda olduğu gibi tekrar edilmiştir. Ancak bilindiği gibi AKP iktidarında tekli eğitim yapan okullar bile ikili eğitime geçmiş; okul binaları hem içeriden tuğlalarla bölünmüş ve hem de okul bahçeleri küçültülmüş, eğitim sistemi işlevsiz hale getirilmiştir.

Eğitimlerine devam etmek için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu gibi devlete ait yurt olmadığı için yine cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirilmektedir.

YENİ ÇALIŞMA TAKVİMİ AÇIKLANDI

2019-2020 eğitim ve öğretim yılının çalışma takvimini açıklayan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk yeni bir tartışma başlattı.

Eğitimin yığılmış sorunları çözüm üretilmeksizin ortada dururken, daha fazla ara tatil içeren bu yeni takvim, başlı başına bir oyalama hamlesinden başka bir şey değildir.

Bu takvimin bizim sistemimize uygun olup olmadığı büyük bir soru işareti olarak ortada durmaktadır. Her tatil öncesi rehavetin hâkim olduğu, okullarda ders işlenmediği, birçok öğrencinin rapor alarak tatilini uzatıp seyahate çıktığı gibi unsurlar da hesaba katılmadan açıklanan yeni takvim, bir kuşağı daha deney tahtası haline getirecektir.

YENİ ORTAÖĞRETİM MODELİ EĞİTİMDE EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRECEK

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un göreve geldikten sonraki ana mesajı, bakanlığın 3 yıllık bir plan açıklayacağı ve bu plan çerçevesinde öğrenci ve velilerin üç yıl boyunca hiçbir “sürprizle” karşılaşmayacağıydı. Ancak söylenenin aksine Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretimde “reform!” diye nitelediği yeni bir modeli hayata geçirmeye, eğitimin piyasa koşullarına sunulmasında bir adım daha atmaya hazırlanıyor.

Getirilmek istenen yeni sistemde, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya, felsefe, beden eğitimi, resim, müzik gibi gençlerin pozitif bilimlerle temasını sağlayan, neden sonuç ilişkisi kurmasını öğreneceği ya da kişisel gelişimine fayda sağlayacak dersler, seçmeli ders olarak belirlenmişken din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu ders olarak belirlenmesi, Bakanlığın 'modern' söylemleri altında bilimsellikten ne kadar uzak bir anlayışın yattığını bir kez daha göstermiştir.

Parasız, bilimsel, laik eğitim anlayışını hâkim kılmak için, öğrencilere çok yönlü bilgi ve beceri kazandıracak nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Tekrar söylüyoruz: Fırsat ve imkân eşitliğine dayalı, bilimsel ve objektif kriterleri içeren bir eğitim modeline geçilmelidir.

ÖĞRETMENLER GEÇİM SIKINTISI VE MESLEĞE OLAN SAYGINLIĞIN AZALMASINDAN ŞİKÂYETÇİ

Sendikamızın, 23 ilde 1060 öğretmenle yüz yüze görüşerek yaptığı “Öğretmenlerin Ekonomik, Mesleki ve Sosyal Durumlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri” adlı araştırma sonuçları, öğretmenlerin ekonomik ve sosyal olarak çok zor durumda olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 77,83’ü öğretmenliğin saygın bir meslek olma özelliğini kaybettiğini belirtirken, yüzde 64,72’si borçları nedeniyle motivasyonunun azaldığını söylüyor. On öğretmenden dördü daha çok gelir elde edebileceği bir iş bulması halinde öğretmenliği bırakacağını ifade ediyor.

Araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 42,17’si ikiden fazla kredi kartı kullanıyor ancak yüzde 29,25’i kredi kartının sadece asgari borcunu ödeyebiliyor. Öğretmenlerin yüzde 32,55’i şahıslara borcu olduğunu belirtirken, yüzde 22,36’sı ek iş yapıyor.

OECD ortalamasında, öğretmen maaşları Türkiye’dekinin iki katından fazladır.

SÖZLEŞMELİ VE ÜCRETLİ ÖĞRETMEN UYGULAMASI ISRARI

Eğitimde ciddi oranda öğretmen açığı olmasına rağmen Bakanlık, 15 Temmuz sonrasında kadrolu öğretmen atamasından vazgeçmiş “doğrudan torpil” anlamına gelen sözlü sınava dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getirmiştir. Atamaların sözlü sınav ile yapılması ise eğitim sistemimiz için utanç verici bir uygulama olmaya devam etmektedir. Sözleşmeli öğretmen oranı 2016-17’de yüzde 2.2 iken, 2017-18 eğitim-öğretim yılında resmi kurumlarda görev yapan tüm öğretmenlerin yüzde 4,4’ü sözleşmelidir.

ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER SORUNUNA ISRARLA ÇÖZÜM ÜRETİLMEMİŞTİR

MEB tarafından atama bekleyen öğretmen adayı sayısı 382 bin 595, öğretmen ihtiyacı ise 97 bin 31 olarak açıklanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Strateji Belgesi’ndeki verilere göre ise eğitim fakültelerinde okuyanların sayısı 228 bin 279. Fen fakülteleri, edebiyat fakülteleri ve ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler de dahil edildiğinde öğretmen olmayı bekleyen 653 bin 899 lisans öğrencisi olduğu görülüyor.

Öğretmenlik alanlarına kaynak teşkil eden diğer programlar ve pedagojik formasyon kurslarına devam eden mezun öğrenciler de dikkate alındığında öğretmen olarak atanmayı amaçlayanların sayısı 1 milyonu aşıyor. Ancak MEB hala eğitim sisteminin ihtiyacı kadar atama yapmamakta, esnek ve güvencesiz istihdam biçimi olan “sözleşmeli öğretmenlik” uygulamasıyla insanca çalışma koşullarını hiçe saymaktadır.

SONUÇ

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların, bakan değişikliğine, büyük reformlar gerçekleştirileceği vaadiyle açıklanan vizyon belgelerine rağmen, 2018-2019 eğitim öğretim yılında da artarak devam ettiği görülmektedir. Eğitimde yaşanan yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceği görülmüştür.

Daha önce defalarca söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının, çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne kadar izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tamamen değiştirmekten geçmektedir. Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise eğitimin eşit, parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin arttırılmasıdır.

Eğitim-İş olarak, parasız, bilimsel, demokratik, laik, ulusal ve karma eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalmış tüm eğitim emekçilerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur, yolumuz Cumhuriyet yoludur ve bu yoldan asla dönmeyiz.”