Bu memlekette kanunlardaki özgürlüklere istinaden ‘bayanlar tayyör dahi giyer’ deniyor. Fakat tayyörü dahi yasaklamayan kanunlarımız nasıl oluyor da başörtüsüne gelince yasak oluyor. O zaman kanunlarımızın yasaklamadığı başörtüsü, kendisini kanunlardan öte gören kimler tarafından yasaklanıyor. Nasıl takılamaz hale geliyor. Demek ki başörtüsüne karşı niyet okuyucular var, alt niyetliler var ki başörtüsü bir sorun haline geliyor ve yasak olmadığı halde yasaklanıyor. Başörtüsü yasak değil ama kafalarda yasak var, kafaların içi yasaklı. Onun için bu ülkenin demokratlarının oybirliğiyle bu ülkedeki ‘yasakları yasaklayalım’ diye anlaşma yapması gerekiyor. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi doğrultusunda, kimin ne giydiğine kimsenin karışmaya hakkı yoktur. İnsana insan olduğu için değer vermeli. Ayrım yapmamalıyız.
Utanmak gerekmiyor mu? Belçika parlamentosu, haddini bildirdiğimiz milletvekilini ayakta alkışlıyor. Kimin ne giydiğine dikkat etmeyen bir normalleşmeye öncülük etme mecburiyetimiz var.
 
Laikliğin Dindara Karşı Sopa Olarak Kullanılmasından Vazgeçilmelidir
Laikliği Fransa’dan aldık. Fransa’daki laiklik, Katoliklerin din eğitimi yapmalarının teminatı iken, Türkiye’de dindarlara karşı sopa olarak kullanılmaktadır. Laiklik, bizde çifte standarttan kurtarılarak, ya Anayasa’dan çıkarılmalı ya da Fransa’daki gibi uygulanmalıdır. Bizim sürgün ettiğimiz Sütçü İmam’ın torunları, Fransa’da özgürce eğitim görebiliyor. Türkiye’de ise, eğitim hakları yıllarca ellerinden alındı. Ne adına? Laiklik adına. Kılık kıyafet serbestîsinin üniversitede, kamuda, Meclis’te serbest olması için mücadelemizi sürdüreceğiz.
 
Demokrasiyle Cumhuriyeti Bir araya Getirmek Zorundayız
Yeni anayasayla yapmak istediğimiz, kuşatılmış eğitim ve özgürlük anlayışından kurtulmaktır. Mevcut anayasa, darbe anayasasıdır. Mevcut anayasayı yazan cumhuriyetçiler, demokratik kavramını cumhuriyetin önüne getirmek istemiyor. Çünkü demokratik cumhuriyet olursa, içinde halk olacak. Biz demokrasiyle cumhuriyeti bir araya getirmek zorundayız. Bu anayasayı yazanların amacı; içinde Alevi’nin, başörtülünün, Kürt’ün, dindarın olmadığı ‘Beyaz Türk’ü tanımlamaktı; çünkü onlar ötekiydi. ‘Bu Beyaz Türk camiye girsin ama rakının da hakkını versin’ bakış açısı vardı. Şimdi ezberler bozuldu. Vatandaşını tanıyan, onu tanımlama ayıbından kurtulan devlet olma yolundayız. Alevisine, Sünnisine, Kürt’üne, Türk’üne, başörtülüsüne, başı açığına eşit mesafede olma zorunluluğumuz var. Yeni anayasa bu sorunu çözer mi? Çözmesine gerek yok, sorun çıkarmasın yeter. İngiltere’nin yazılı bir anayasası yok, Amerika’nın anayasası 30 maddeyi geçmiyor. Derin devletin müsaade ettiği kadar oksijen alan bir millet olmak istemiyoruz. Vatandaşlar olarak müsaade ettiğimiz kadar var olan devlet istiyoruz.