“bir zeytin tanesinden
bir dağ çiziyorduk yazıya” (Gazanfer Eryüksel)
                                                                                                                          
Şiir kitabı üzerine yazmak çok zordur. Çünkü şairin kullandığı imgenin içinde bizim yaşamımızla örtüşen başka bir imge daha vardır ki biz yazarken ancak o ‘başka’ imgeden hareket edebiliriz. İşte o zaman şiir, şairinin dışında kalır ve okuduğumuz metin başka bir metin oluverir.
Bâtıni İlahiler*, Gazanfer Eryüksel’in son kitabı. 1980’li yıllardan bilirim Eryüksel’i. O yıllarda Türkiye’nin önemli edebiyat dergilerinde adına sıkça rastlardım. Gazanfer şimdi Antalya’da yaşıyor. İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Musikisi’nde öğrenim görmüş müzisyen bir şair. Şiirlerinde görünen musiki, ahenk ve zarafet ise bu eğitimin bir sonucu…
Bâtıni İlahiler üç bölümden oluşuyor: Bâtıni İlahiler, Karakalem Rubailer ve Çölde Akşam Faslı. Her bölüm hem kendi içinde hem de diğer bölümlerle bir bütün oluşturuyor. Aşk, güneş, gökyüzü, toprak, dil, yağmur, orman, düş, çöl… Yani, insan yüreğini yaralayan hangi nesne, hangi güzel sözcük varsa Eryüksel’in dilinden düşüp sanki yeryüzünde parçalanıyor ve şiir haline geliyor. Modern şiir yazıyor Gazanfer. İçinde doğunun esintisi kanun ve ipek telli lavta sesi olan modern bir şiir… Tüm bu cilalanmış, temiz kelimelerde onun varlığını, onun naifliğini görüyoruz.
“Dün gece kapıdan geçtim” derken geçtiği kapı aslında kendisidir ve şair kendi içinden geçer, “dün gece sorgudan geçtim” derken de sorguyu her ne kadar kutsallıkla ilişkilendirse de oradaki politik iğneyi fark edebiliyoruz. ‘Dün gece’ geçtiği tüm nesne ve özneler aslında hep şairin kendisidir ve onun hayatıdaki derin izleridir.
Geleneksel şiir derler… Pek yazılmadığı da söylenir, işte Gazanfer Eryüksel şiiri geleneği de içinde barındıran ona ağırbaşlı bir eda veren bir şiirdir. Rengarenk (arabesk) değildir, ama renklidir. Lirizmi tam da olması gereken yerde bırakan, sesin ve nefesin öne çıktığı bir şiirdir.
Karakalem Rubailer’de bir Babil, bir Asur ağırlığı var dersem abartmış olmam. Akla ne Hayyam gelir ne de Gazali. Bu rubailerde sadece G. Eryüksel’i görebilirsiniz. Okurken, ince bir erotizm teninize çarpar ve çölde ‘kar sesi’ni hissedebilirsiniz. Bu rubaileri okurken var olanı kabullenmeyip, onu güzelleştiren bir şiirle karşılaşacaksınız.
Bâtıni İlahiler, Çölde Akşam Faslı’yla bitiyor. Fasıl bir müzik terimi, makamların belirli bir sıra ile söylenmesidir. Aynı zamanda teknolojiye karşı duruşuyla da doğal olanı ön plana çıkarır. Eryüksel’in bu son bölümüne ‘peşrev’ de diyebiliriz. Çünkü peşrev dört haneden oluşur. Gazanfer de böyle yapmış… Dört şiir, her biri bir hane… Ama şahane!
Şiirden peşrev olur mu?
Olurmuş…
*Batıni İlahiler, Gazanfer Eryüksel, Şiirden Yayınları 69 s. (Salih Mercanoğlu)