Her zaman ki gibi başlayacağım yazıya. Bir soruyla. Düşünmeye sevk etmek hoşuma gidiyor nedense. Şimdi sizin elinize pimi çekilmiş bir bomba bırakıyorum. Hazır olun!
“Dostlarınız sizi ne kadar tanıyor?”
Bazı insanları çok kıskanırım. Onların öyle dostlukları vardır ki; böyle yapış yapış, hiçbir yanlış anlamaya yer vermeyen, yapmacık… tabi ki böyle değil. Kıskançlıktan cümlelerimi düzenleyemez hale geldim sanırım. Yani; öyle işte. Bazılarının dostlukları var. Bunu demek bile bence yeterli. Çünkü çoğumuzun dost görünümlü yanlış anlamaları var.
Devir mi kötü, ben mi çok düz insanım hala çözemedim. Yaşadığım şeyleri söyleyen, söylediklerini yaşayan biriyim. Davranışlarımda mı bir hata var onu da bilmiyorum. Ama dost dediklerim tarafından ya ihanete uğruyorum ya da kocaman bir yanlış anlamanın içine sürüklenip dostluğumun daha büyümeden yaşlanıp ölmesini izliyorum.
Sizin dostluklarınız hangi kısma giriyor? Kıskandıklarıma mı; yoksa hızlı ölenlere mi?
Zakkum grubunun bir şarkısı var bilir misiniz bilmem? Hipokondriyak. Ordaki dostluk kavramı o kadar ilgimi çekmiştir ki anlatamam size. Sanki Kuran’daki Ankebut Suresi’nden esinlenilmiş. Sözler şöyle:
“Aslında dostluklar da kardan adam gibidir. 
Eriyecekleri bile bile inşa edilir. “
Surede ise dostluk örümcek ağına benzetilmiştir. Gerçekten de böyle olduğunu anladım sonunda. Dostluk diye bir şey varsa da benim yaşadığım dünyada neslini tüketmiş insanoğlu.
Eğer ki bu her şeye yakıştırdığınız kavramı, gerçekten hak eden birini bulduysanız ya da bulduğunuza inanıyorsanız o ilk sorduğum soruyu düşünün lütfen. Dostlarınız sizi, siz dostlarınızı ne kadar tanıyorsunuz? Herhangi bir dostunuzun dolaba yapıştırılmış fotoğrafını indirmek zorunda kaldınız mı? Gülüp geçilecek bir olay değil mi? Yanılıyorsunuz. Her zaman görmek istediğiniz insanların fotoğraflarını koyarsınız o kapağa. Ve birini söktüğünüzde içinizdeki boşluğu tarif edemezsiniz.
Eğer ki bir dostunuz varsa; ki çok zor bir ihtimal; o dostunuza sıkı sıkı sarılın. Nesilleri çok hızlı tükeniyor.